Toplumcu Gerçekçi Hikâye Özellikleri

Evet arkadaşlar bu videomuzda da toplumcu gerçekçi hikayelerin özelliklerini beraber işleyeceğiz.
Şimdi arkadaşlar, 1930'larda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nde güçlenen toplumcu gerçekçilik akımı 1930 ve 40 yıllarında Türk edebiyatında da taraftar buluyor ve şiirde, romanda, öyküde bu anlayış doğrultusunda bizim edebiyatımızda eserler verilmeye başlanıyor.
Şimdi Sabahattin Ali ve Sadri Ertem'in eserleriyle ortaya çıkan ve esasen Anadolu köy ve kasabalarının sorunlarını anlatan toplumcu gerçekçi hikaye, 1930'ların sonunda Kemal Bilbaşar ve Samim Kocagöz gibi yazarlarla alanını genişletiyor ve eserlerin temaları çeşitlenmeye başlıyor arkadaşlar.
1950'lerde Toplumcu gerçekçi anlayışla yazan Fakir Baykurt ve Talip Apaydın arkadaşlar.
Bakın şuraya zaten yazdım.
Fakir Baykurt ve Talip Apaydın gibi yazarların eserleriyle köye ve köy hayatına ilgi daha da artmaya başlıyor.
Bu yıllarda arkadaşlar köy olgusu eserlerde daha farklı bir şekilde ele alınmaya çalışılıyor.
Köy Enstitüleri'nde yetişen köy kökenli yazarlar konularının daha çok toprağa bağlı insanların hayatlarından alan eserler yazıyorlar.
Yani Anadolu köy ve kasabalarına yöneliyorlar arkadaşlar.
Ve bu dönemde kesinlikle sanat toplum içindir anlayışı hakim.
Eğer sorularda sanat sanat içindir derse bu kısmı yanlış diyeceksiniz.
Bu yazarlar arkadaşlar, yani toplumcu gerçekçi yazarlar realizm ve natüralizm akımlarının etkisinde kalıyorlar.
Realizm ve natüralizim akımı bizim için önemli.
Eğer sorularda realizm ya da naturalizm demezse, mesela klasizm derse, romantizm derse bunu da yanlış kabul edeceksin.
Zaten realizm ne demekti?
Gerçekçilik demekti.
Ben Anadolu köy ve kasabalarının sorunlarını anlatıyorsam ve bunu yaparken eserlerimi konuşma diliyle yazıyorsam ve köy kökenli insanları, daha doğrusu ağa, köylü, zengin, fakir, güçlü, güçsüz, patron, işçi, öğretmen, imam çatışması, köyden kente göç ve sonuçları, geçim mücadelesi, yani toplumla ilgili sorunları anlatıyorsam tabii ki de gerçekçilik yani realizm ve naturalizm akımlarından etkilenirim arkadaşlar ve bu sanat anlayışında yazan sanatçılarımız okuyucuyu kendi düşünceleri doğrultusunda yönlendirmek istiyorlar arkadaşlar.
Yani sanat eseri belli görüşleri ifade etmek için bir araç olarak kullanılıyor.
Yani sadece ben düşüncemi sana empoze etmek için romanı ya da hikayeyi, öyküyü kullanıyorum arkadaşlar.
Olay ve kişiler bir düşünceyi doğrulamak veya haklı göstermek üzere düzenlenip anlatılıyor.
Eserler konuşma diliyle yazılır.
Kahramanlar bölgesel ağızlara göre oluşturulur.
Arkadaşlar Çankırı'yı anlatıyorsam o ağza göre konuşuyorum.
İşte Çankırı, Çukurova, işte Toroslar.
Bunun gibi yerlerde ne yapılıyor?
Kahramanlar bölgesel ağızlara göre oluşturuluyor.
Ve arkadaşlar bu anlayışa sahip yazarlar, gözleme dayalı betimlemeler ve ayrıntıları yerli yerinde kullanmada oldukça başarılı oluyorlar.
Toplumsal gerçekçiler eserlerinde toplumsal çatışmayı ve toplumsal çatışmaların insan üzerindeki etkilerini yansıtmaya özen gösteriyorlar.
Özellikle köylü, işçi ve yoksul kesimin sorunları üzerinden yoğunlaşıyorlar arkadaşlar.
Gözleme dayalıdır.
Betimlemeler vardır ama gözleme dayalı betimlemeler vardır.
Ayrıntılar kesinlikle yerinde kullanılır arkadaşlar.
Hikayelerin kurgusu tek yönlü olduğundan ki zaten hikaye bir araç olarak kullanıldığından teknik yönden zayıftır aslında.
Toplumsal düzensizlikler ve adaletsizlikler sorgulanmaya başlanıyor ve arkadaşlar bu yıllarda köy olgusu eserlerde daha farklı bir şekilde ele alınmaya çalışılıyor.
Bunu zaten söylemiştik.
O yüzden de toplumsal gerçekçi ile ilgili bir soru geldiğinde size kesinlikle şuradaki geçim mücadelelerini patron, işçi, öğretmen, imam gibi zıtlıkları yani çatışmaları ve bölgesel ağızlara göre oluşturulduğunu, köy ve Anadolu köy ve kasabalarının sorunlarının anlatıldığını, sanatın toplum için olduğunu ve bu dönemdeki eserlerin bir araç olarak kullanıldığını kesinlikle unutmuyoruz.
Zaten olayın birey üzerindeki etkisini anlatmak esas.
Mesela Kurtuluş Savaşı var.
Ben Kurtuluş Savaşı'nın insan üzerindeki etkisini anlatıyorum roman ve hikayelerimde.
Temsilcilerimiz kimlerdir arkadaşlar?
Bunları da kesinlikle ezbere bilmek zorundayız.
Sadri Ertem, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Haldun Taner, Necati Cumalı, Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Samim Kocagöz, İlhan Toros, Aziz Nesin, Kemal Bilbaşar, Kemal Tahir ve Reşat Enis Aygen arkadaşlar.
Reşat Enis dışında buradaki bütün sanatçılar, sorular karşımıza çıkar.
Aşağıdakilerden hangisi toplumcu gerçekçi anlayışla yazan sanatçılarımızdan biridir ya da biri değildir şeklinde sorular karşımıza gelebilir.
O yüzden temsilcilerini bilmekte fayda var.
Sıkça Sorular Sorular

 

Toplumcu Gerçekçi Hikaye Nedir?

 

Toplumcu gerçekçi hikaye, toplumsal sorunları ve gerçek hayatı konu alan, toplumun ve bireyin sorunlarına odaklanan bir edebi akımdır. Bu akımın amacı, toplumsal sorunları tespit etmek, eleştirmek ve çözüm önerileri sunmaktır. Toplumcu gerçekçi hikayelerde, olaylar gerçek hayata uygun bir şekilde anlatılır ve karakterler gerçek insanlar gibi davranır. Bu hikayelerde, toplumun farklı kesimlerindeki insanların hayatları, mücadeleleri, sıkıntıları ve umutları ele alınır. Toplumcu gerçekçi hikaye akımı, 1930'larda Sovyetler Birliği'nde ortaya çıkmış ve daha sonra dünya edebiyatında etkili olmuştur. Türkiye'de ise 1950'lerde yaygınlaşmıştır ve birçok yazar tarafından benimsenmiştir.


Toplumcu Gerçekçi Hikayelerin Özellikleri Nelerdir?

 

Toplumcu gerçekçi hikayelerin özellikleri şunlardır:

 

  1. Toplumsal Sorunlara Odaklanma: Toplumcu gerçekçi hikayeler, toplumsal sorunlara odaklanır ve okuyucuların dikkatini bu sorunlara çeker. Bu hikayelerde, toplumun farklı kesimlerindeki insanların sorunları, mücadeleleri ve umutları ele alınır.
  2. Gerçekçilik: Toplumcu gerçekçi hikayelerde olaylar gerçek hayata uygun bir şekilde anlatılır ve karakterler gerçek insanlar gibi davranır. Bu hikayelerde hayatın acı gerçekleri, güzellikleri ve çirkin yönleri gerçekçi bir dille aktarılır.
  3. Eleştirel Yaklaşım: Toplumcu gerçekçi hikayelerde eleştirel bir yaklaşım benimsenir. Bu hikayelerde toplumun ve devletin hataları, yanlışları, eksikleri eleştirilir ve çözüm önerileri sunulur.
  4. Sosyal Adalet: Toplumcu gerçekçi hikayelerde sosyal adalet vurgulanır. Bu hikayelerde, insanların hakları ve özgürlükleri korunmalıdır ve sosyal adalet sağlanmalıdır.
  5. Basit Dil: Toplumcu gerçekçi hikayelerde basit bir dil kullanılır. Bu hikayelerde, okuyucuların anlayabileceği ve kolayca takip edebileceği bir dil kullanılır.
  6. Toplumsal İdealler: Toplumcu gerçekçi hikayelerde toplumsal idealler vurgulanır. Bu hikayelerde, insanlar arasında eşitlik, adalet, kardeşlik, dayanışma gibi değerler ön plana çıkar.

Toplumcu Gerçekçi Hikayelerin Konuları Nelerdir?

 

Toplumcu Gerçekçi hikayeler, toplumun sorunlarına odaklanır ve gerçek hayattan kesitler sunarlar. Bu tür hikayelerde sıkça işlenen konular şunlardır:

 

  • İşçi sınıfının yaşam koşulları ve mücadelesi
  • Köylü sorunları, tarımın modernleşmesi ve toprak reformu gibi konular
  • Şehirleşme, kent yoksulluğu ve kentsel sorunlar
  • Kadınların toplumsal konumu, eşitsizlikler ve ayrımcılık
  • Eğitim sistemi ve eğitimdeki adaletsizlikler
  • Savaş sonrası yoksulluk, göç, işsizlik gibi konular

Toplumcu Gerçekçi hikayelerde genellikle gerçekçi bir dil kullanılır ve karakterlerin iç dünyaları değil, toplumsal olaylar ve dış dünya ön plandadır. Bu hikayelerde amacın, toplumsal gerçekliği eleştirel bir gözle yansıtmak olduğu düşünülür.


Toplumcu Gerçekçi Hikaye Yazarları Kimlerdir?

 

Toplumcu Gerçekçi akımın etkili olduğu dönemlerde birçok yazar bu tarzda hikayeler yazmıştır. Bazı tanınmış Toplumcu Gerçekçi hikaye yazarları şunlardır:

 

  • Sait Faik Abasıyanık
  • Kemal Tahir
  • Samim Kocagöz
  • Sabahattin Ali
  • Aziz Nesin
  • Orhan Kemal
  • Fakir Baykurt
  • Kemal Bilbaşar
  • Rıfat Ilgaz

Toplumcu Gerçekçiler Hangi Akımları Savunur?

 

Toplumcu Gerçekçilik, 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan ve sosyal gerçekçilik akımından etkilenen bir sanat akımıdır. Bu akım, genellikle toplumsal meselelere odaklanan ve gerçek hayattaki insanların yaşam koşullarını anlatan sanat eserlerinin üretilmesini savunur.

Toplumcu Gerçekçiler, kapitalizm, emperyalizm, sömürü, yoksulluk ve eşitsizlik gibi sosyal sorunların ele alınmasını savunurlar. Bu akım, sanatın toplumsal bir araç olarak kullanılması gerektiğini düşünür ve sanatın sadece estetik bir değer taşıması yerine toplumsal ve politik bir mesaj iletmeyi amaçlar.

Ayrıca Toplumcu Gerçekçilik, gerçek hayattan alınan materyallerin kullanımını ve sanat eserlerinin kitlelere ulaşabilmesi için yaygın ve erişilebilir olmasını savunur. Bu nedenle, Toplumcu Gerçekçiler genellikle sosyalist ya da komünist ideolojilere yakın dururlar ve sanatın kitlelerin eğitimi ve bilinçlendirilmesi için kullanılması gerektiğini düşünürler.


Toplumcu Gerçekçilerin Amaçları Nelerdir?

 

Toplumcu Gerçekçilik, toplumsal gerçekliğin doğru bir şekilde yansıtılmasını ve toplumsal sorunların ele alınmasını savunan bir sanat akımıdır. Bu akımın amaçları şunlardır:

 

  1. Toplumsal sorunları ele almak: Toplumcu Gerçekçiler, sanatın toplumsal sorunların çözümünde bir araç olarak kullanılması gerektiğini savunur. Bu nedenle, eserlerinde yoksulluk, işsizlik, ayrımcılık, sömürü gibi toplumsal sorunları ele alırlar.
  2. Gerçekliği yansıtmak: Toplumcu Gerçekçiler, sanat eserlerinin gerçekliği yansıtması gerektiğine inanırlar. Bu nedenle, sanat eserlerinde gerçek hayatta var olan nesneler, insanlar ve durumlar yer alır.
  3. Eğitim ve bilinçlendirme: Toplumcu Gerçekçiler, sanatın toplumun eğitimi ve bilinçlendirilmesinde önemli bir rol oynayabileceğine inanırlar. Bu nedenle, eserlerinde toplumsal sorunlara dikkat çekerek insanların bilinçlenmesini hedeflerler.
  4. Toplumsal dönüşüm: Toplumcu Gerçekçiler, sanatın toplumsal dönüşüm için kullanılması gerektiğine inanırlar. Bu nedenle, eserlerinde toplumsal sorunların çözümüne yönelik çözüm önerileri sunarlar ve toplumsal değişim için bir çağrı yaparlar.
  5. Toplumsal bağlamda sanatı yeniden tanımlamak: Toplumcu Gerçekçilik akımı, sanatın salt estetik bir değer taşımadığını ve toplumsal bir araç olarak kullanılması gerektiğini savunur. Bu nedenle, sanatın toplumsal bir bağlama oturtulması ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için sanatın yeniden tanımlanması gerektiğine inanırlar.