Kalp içinden geçen kandan beslenmez.
Aort atardamarının dallanması ile oluşan koroner damarlardan beslenir.
Koroner damarların tıkanması ya da daralması sonucu kalbe yeterince besin ve oksijen ulaşamamasıyla kalp krizi, diğer adıyla enfarktüs meydana gelir.
Buna miyokard enfarktüsü de deniyor.
Çünkü koroner damarlar kalbin miyokard tabakasında bulunur.
Bu durumda bypass denilen bir operasyonla kalbin yeterince beslenemeyen bölümüne kan akışı sağlanır.
Vücutta büyük ve orta çaplı atardamarların iç yüzeyinde yağlı maddeler birikip plak oluşturabilir.
Madde birikimi ile daralan ve sertleşen damar, dokulara yeterince kan taşıyamaz.
Bu durum damar tıkanıklığına ve hatta biraz önce anlattığım gibi kalp krizine neden olabilir.
Plak oluşumunun yanı sıra kan pıhtıları ve hava baloncukları da damar tıkanıklığına neden olabilir.
Bu hastalığın görülme olasılığı kalıtsal olabileceği gibi, cinsiyete, ilerleyen yaşa, yüksek tansiyona, diyabete, aşırı strese, aşırı yağlı ve karbonhidratlı beslenmeye bağlı olarak artar.
Kalp karıncıklarının kasılma basıncının 140 mmHg, gevşeme basıncının 90 mmHg'dan büyük olma durumuna yüksek tansiyon adı verilir.
Sağlıksız beslenme, egzersiz azlığı, metabolizmadan kaynaklanan nedenler, stres ve genetik yatkınlık hipertansiyonun nedenlerindendir.
Bu arada yüksek tansiyona hipertansiyon da diyoruz.
Tuzlu besinlerin sık tüketilmesi böbreklerden daha fazla suyun emilmesine yol açar.
Dolayısıyla kan hacmi artar ve kan hacminin artması damara yapılan basıncı da arttırır.
Hipertansiyon tedavi edilmezse kalp krizine, felce, beyin kanamasına, böbrek hasarına ve görme kaybına neden olabilir.
Kasılma basıncının 90 mmHg, gevşeme basıncının 60 mmHg'dan küçük oluşu düşük tansiyon olarak adlandırılır.
Buna hipotansiyon da denir.
Endokrin hastalıklar, vitamin ve mineral eksikliği, vücudun susuz kalması, kalp hastalıkları, kan kaybı gibi nedenlerle ortaya çıkabilir.
Düşük tansiyonun en yaygın belirtileri baş dönmesi, bulanık görme, soğuk ve soluk cilt, mide bulantısı, kalbin hızlı atması, yorgunluk ve bayılmadır.
Tansiyonu normal değerlere döndürülüp homeostasinin sağlanması için sağlıklı ve düzenli beslenmek, vücudun su ve tuz dengesine dikkat etmek gerekir.
Varis, deri yüzeyine yakın toplardamarların genişlemesiyle oluşan bir rahatsızlıktır.
Toplardamarlardaki kapakçıklar egzersiz eksikliği, yanlış beslenme, genetik yatkınlık gibi etkenlerden dolayı görevlerini yapamazlar.
Bunun sonucunda da varis ortaya çıkar.
Özellikle bacaklarda görülür.
Bu rahatsızlık dışarıdan da rahatlıkla gözlenebilir.
Genellikle uzun süre ayakta durmayı gerektiren bir işte çalışanlarda görülür.
Bu kişiler düzenli egzersiz ve yürüyüş yapmalı, bisiklete binmeli ve yüzmelidir.
Aynı zamanda varis çorabı da kullanabilirler.
Dokuları besleyen damarların bir pıhtı ya da mekanik etkilerle tıkanması sonucu dokuya yeterince besin ve oksijen ulaşamaz.
Buna bağlı olarak kangren oluşur.
Doku epitel hücrelerine zarar veren bazı toksinler ve ilaçlar da aynı etkiyi yapabilir.
Bu durumda doku hücreleri ölmeye başlar.
Kangren meydana gelen dokuda çürüme ve renk değişimleri görülür.
Diyabet, ağır darbe ve kırıklar, uzuv veya dokuların donması da kangrene neden olabilir.
Genel olarak kandaki alyuvar sayısının azlığına anemi denir.
Alyuvar sayısının azlığına bağlı olan hemoglobin miktarında da azalma söz konusudur.
Alyuvar yıkımının artması sarılığa neden olur.
Herhangi bir sebeple kanama sonucu kan kaybının artması, kandaki demir eksikliği, kemik iliğinin kan yapımı fonksiyonunun bozulması, B9 ve B12 vitamin eksikliği ve orak hücreli anemide ya da talasemilerde olduğu gibi hemoglobinin polipeptit zincirindeki bozukluklar anemiye yol açar.
Son olarak lösemiden bahsedelim.
Kan kanseri de denilen lösemi, kandaki akyuvar sayısının zarar verici şekilde artmasıdır.
Kemik iliğindeki kök hücreler çeşitli sebeplerle kontrolsüz çoğalmaya başlar.
Kanserli hücreler kontrolsüz çoğalınca lenf bezleri aracılığıyla diğer organlara da yayılabilir.
Buna metastaz diyoruz.
Löseminin tam olarak nedeni bilinmese de özellikle yüksek düzeyde radyasyona, zararlı sanayi kimyasallarına ve tarım ilaçlarına maruz kalma lösemi riskini arttırır.
Bazı genetik hastalıklar, virüsler, tablet ve cep telefonu gibi cihazların uzun süre kullanımı, çeşitli gıda katkı maddeleri ve hava kirliliği de lösemiye yol açan faktörler arasındadır.
Halsizlik, çabuk yorulma, iştahsızlık, egzersiz esnasında nefes darlığı, cilt altında kanama, lenf bezlerinde şişme lösemi bulgularındandır.
Lösemi kanserleşmiş hedef hücrelere yönelik akıllı ilaçlarla ve hastaya özel kök hücre nakilleri ile tedavi edilebilmektedir.
Aort atardamarının dallanması ile oluşan koroner damarlardan beslenir.
Koroner damarların tıkanması ya da daralması sonucu kalbe yeterince besin ve oksijen ulaşamamasıyla kalp krizi, diğer adıyla enfarktüs meydana gelir.
Buna miyokard enfarktüsü de deniyor.
Çünkü koroner damarlar kalbin miyokard tabakasında bulunur.
Bu durumda bypass denilen bir operasyonla kalbin yeterince beslenemeyen bölümüne kan akışı sağlanır.
Vücutta büyük ve orta çaplı atardamarların iç yüzeyinde yağlı maddeler birikip plak oluşturabilir.
Madde birikimi ile daralan ve sertleşen damar, dokulara yeterince kan taşıyamaz.
Bu durum damar tıkanıklığına ve hatta biraz önce anlattığım gibi kalp krizine neden olabilir.
Plak oluşumunun yanı sıra kan pıhtıları ve hava baloncukları da damar tıkanıklığına neden olabilir.
Bu hastalığın görülme olasılığı kalıtsal olabileceği gibi, cinsiyete, ilerleyen yaşa, yüksek tansiyona, diyabete, aşırı strese, aşırı yağlı ve karbonhidratlı beslenmeye bağlı olarak artar.
Kalp karıncıklarının kasılma basıncının 140 mmHg, gevşeme basıncının 90 mmHg'dan büyük olma durumuna yüksek tansiyon adı verilir.
Sağlıksız beslenme, egzersiz azlığı, metabolizmadan kaynaklanan nedenler, stres ve genetik yatkınlık hipertansiyonun nedenlerindendir.
Bu arada yüksek tansiyona hipertansiyon da diyoruz.
Tuzlu besinlerin sık tüketilmesi böbreklerden daha fazla suyun emilmesine yol açar.
Dolayısıyla kan hacmi artar ve kan hacminin artması damara yapılan basıncı da arttırır.
Hipertansiyon tedavi edilmezse kalp krizine, felce, beyin kanamasına, böbrek hasarına ve görme kaybına neden olabilir.
Kasılma basıncının 90 mmHg, gevşeme basıncının 60 mmHg'dan küçük oluşu düşük tansiyon olarak adlandırılır.
Buna hipotansiyon da denir.
Endokrin hastalıklar, vitamin ve mineral eksikliği, vücudun susuz kalması, kalp hastalıkları, kan kaybı gibi nedenlerle ortaya çıkabilir.
Düşük tansiyonun en yaygın belirtileri baş dönmesi, bulanık görme, soğuk ve soluk cilt, mide bulantısı, kalbin hızlı atması, yorgunluk ve bayılmadır.
Tansiyonu normal değerlere döndürülüp homeostasinin sağlanması için sağlıklı ve düzenli beslenmek, vücudun su ve tuz dengesine dikkat etmek gerekir.
Varis, deri yüzeyine yakın toplardamarların genişlemesiyle oluşan bir rahatsızlıktır.
Toplardamarlardaki kapakçıklar egzersiz eksikliği, yanlış beslenme, genetik yatkınlık gibi etkenlerden dolayı görevlerini yapamazlar.
Bunun sonucunda da varis ortaya çıkar.
Özellikle bacaklarda görülür.
Bu rahatsızlık dışarıdan da rahatlıkla gözlenebilir.
Genellikle uzun süre ayakta durmayı gerektiren bir işte çalışanlarda görülür.
Bu kişiler düzenli egzersiz ve yürüyüş yapmalı, bisiklete binmeli ve yüzmelidir.
Aynı zamanda varis çorabı da kullanabilirler.
Dokuları besleyen damarların bir pıhtı ya da mekanik etkilerle tıkanması sonucu dokuya yeterince besin ve oksijen ulaşamaz.
Buna bağlı olarak kangren oluşur.
Doku epitel hücrelerine zarar veren bazı toksinler ve ilaçlar da aynı etkiyi yapabilir.
Bu durumda doku hücreleri ölmeye başlar.
Kangren meydana gelen dokuda çürüme ve renk değişimleri görülür.
Diyabet, ağır darbe ve kırıklar, uzuv veya dokuların donması da kangrene neden olabilir.
Genel olarak kandaki alyuvar sayısının azlığına anemi denir.
Alyuvar sayısının azlığına bağlı olan hemoglobin miktarında da azalma söz konusudur.
Alyuvar yıkımının artması sarılığa neden olur.
Herhangi bir sebeple kanama sonucu kan kaybının artması, kandaki demir eksikliği, kemik iliğinin kan yapımı fonksiyonunun bozulması, B9 ve B12 vitamin eksikliği ve orak hücreli anemide ya da talasemilerde olduğu gibi hemoglobinin polipeptit zincirindeki bozukluklar anemiye yol açar.
Son olarak lösemiden bahsedelim.
Kan kanseri de denilen lösemi, kandaki akyuvar sayısının zarar verici şekilde artmasıdır.
Kemik iliğindeki kök hücreler çeşitli sebeplerle kontrolsüz çoğalmaya başlar.
Kanserli hücreler kontrolsüz çoğalınca lenf bezleri aracılığıyla diğer organlara da yayılabilir.
Buna metastaz diyoruz.
Löseminin tam olarak nedeni bilinmese de özellikle yüksek düzeyde radyasyona, zararlı sanayi kimyasallarına ve tarım ilaçlarına maruz kalma lösemi riskini arttırır.
Bazı genetik hastalıklar, virüsler, tablet ve cep telefonu gibi cihazların uzun süre kullanımı, çeşitli gıda katkı maddeleri ve hava kirliliği de lösemiye yol açan faktörler arasındadır.
Halsizlik, çabuk yorulma, iştahsızlık, egzersiz esnasında nefes darlığı, cilt altında kanama, lenf bezlerinde şişme lösemi bulgularındandır.
Lösemi kanserleşmiş hedef hücrelere yönelik akıllı ilaçlarla ve hastaya özel kök hücre nakilleri ile tedavi edilebilmektedir.