Canlılar beslenme şekillerine göre ototrof, heterotrof, hem ototrof hem heterotrof olmak üzere üç grupta incelenir.
Ototrof canlılara üretici canlılar, heterotrof canlılara da tüketici canlılar deriz.
Haliyle hem ototrof hem heterotrof olanlar da hem üretici hem de tüketicidir.
Ototrof canlılar kendi içerisinde fotoototrof ve kemoototrof olarak ikiye ayrılır.
Heterotrof canlılar ise holozoik beslenenler, ayrıştırıcılar ve parazitler olarak üçe; holozoik beslenenler de otçul, etçil ve hem etçil hem otçul olmak üzere üçe ayrılır.
Bunların hepsini tek tek inceleyelim.
İlk olarak ototroflar ile başlıyoruz.
Ototrof bir canlı ihtiyacı olan besin maddelerini kendisi üretebilir.
Ototrof canlılar için inorganik maddeleri organik maddelere dönüştürürler de diyoruz.
Bu cümle çok önemli.
Ototrof canlılar besin sentezlerken kullandıkları enerjinin kaynağına göre ikiye ayrılır.
Bir fotoototrof canlılar var, bir de kemototrof canlılar var.
Fotoototroflar kendi besinlerini üretirken ışık enerjisini kullanır.
Zaten bir canlı eğer fotoototrofsa o canlı fotosentez yapıyordur.
Tam parazit bitkiler hariç diğer bitkiler, siyanobakteriler, öglena, algler fotosentez yapan canlılara örnektir.
Buradaki siyanobakteriler prokaryottur, yani gördüğünüz gibi prokaryot bir canlı da fotosentez yapabilir.
Tabii ki siyanobakterilerde kloroplast bulunmaz.
Kloroplast çift zarlı bir organeldir ve prokaryot canlılarda çekirdek ve zarlı organeller bulunmaz.
Ancak bunun yerine mutlaka klorofilleri bulunur.
Kemoototrof canlılar besinlerini üretirken inorganik maddelerin oksidasyonu ile açığa çıkan kimyasal enerjiyi kullanır.
Yani bu canlılar da kemosentez yapar.
Bakteri ve arke gibi prokaryot canlılar kemosentez yapabilir.
Yani kemosentez ökaryot canlılarda görülmez.
Mesela bir bitki ya da öglena kemosentez yapamaz.
Kemosentez yapan canlılarda o zaman klorofile de ihtiyaç yoktur.
Işık gerekmediği için gece ve gündüz kemosentez gerçekleşebilir.
Ancak fotosentez sadece gündüz gerçekleşir.
Ototrof canlıları bitirdiğimize göre, şimdi gelelim heterotrof canlılara.
Bu canlılar tüketicidir.
Yani kendi besinlerini üretemeyip dış ortamdan hazır olarak alırlar.
Biraz önce heterotrof canlıları beslenme farklılıklarına göre holozoik, ayrıştırıcı ve parazitler olarak üçe ayırmıştık.
İlk olarak holozoik canlıları konuşalım.
Bunlar besinlerini parça veya bütün olarak alırlar.
Holozoik beslenen canlılar bu bütün olarak aldıkları besin maddelerini sindirim sistemlerinde küçük parçalara ayırır.
Besinlerini ararlar ya da yakalarlar.
Bu canlıların duyu organları sinir, kas ve sindirim sistemleri oldukça gelişmiştir.
Holozoik canlılar otçul, etçil, hem etçil hem otçul olarak üçe ayrılır.
Diğer isimlerini de yanlarına yazdım.
Etçiller hayvansal kaynaklı beslenir.
O zaman bunların parçalayıcı yani köpek dişleri gelişmiştir.
Mideleri bölmesizdir ve bağırsakları da kısadır.
Sindirimleri kısa sürer.
Bu canlılar ikincil tüketici olarak geçer.
Çünkü etçiller, otçul hayvanları yer.
Otçul hayvanlar da birincil tüketicidir.
Onlar da otları yiyor yani bitkisel kaynaklı besleniyor.
O zaman otçulların da öğütücü dişleri gelişmiştir diyebiliriz.
Geviş getiren otçullarda mide dört bölmelidir.
Geviş getirmeyen otçullarda ise mide tek bölmelidir.
Yani tıpkı bizimki gibi.
İnce bağırsakları da uzundur.
Otçul canlıların sindirim sistemlerinde selülozu sindirmeye yardım eden bakteriler bulunur.
Bu bakteriler ürettikleri enzimlerle selülozu sindirmeye yardım ediyor.
Hatırlarsanız etçil canlıların selülozu sindiremediğini söylemiştim.
İşte bu nedenle etçil canlılarda sindirim kısa sürer.
Ancak otçul canlılarda selüloz sindirimi gerçekleştiği için sindirim uzun sürer.
Hepçil canlılar hem bitkisel hem hayvansal kaynaklı beslenir.
Hem kesici, parçalayıcı hem de öğütücü dişleri iyi gelişmiştir.
Mideleri bölmesizdir ve bağırsakları orta uzunluktadır.
Selüloz sindirimi de gerçekleşmez.
Bu canlılara örnekler de verelim.
Tabii ki aslan, kaplan, kurt, tilki, panter gibi hayvanlar etçildir.
Koyun, keçi, tavşan, deve, inek gibi hayvanlar ise otçuldur.
İnsan, ayı, domuz, serçe, karga, ev faresi gibi hayvanlar ise hepçildir.
Heterotrof beslenmeden devam ediyoruz, şimdi ayrıştırıcıya geldik.
Bu canlılara saprofitler ya da çürükçüller de denir.
Bunlar canlıların iskelet, dışkı ve dökülmüş yaprak gibi organik döküntülerini, hücre dışına salgıladıkları sindirim enzimleriyle parçalayarak ölü organizma kalıntılarını tüketirler.
Diğer bir deyişle de organik atıkları parçalayarak inorganik maddeleri açığa çıkarırlar.
Bu maddeler de tekrardan üreticilerin kullanımına sunulmuş olur.
Ayrıca kirlilikleri ayrıştırıp doğayı temizledikleri için madde döngüsünde de görev almış olurlar.
Parazit canlılar ise üzerinde yaşadığı canlıdan beslenir.
Mesela kene hayvansal bir parazittir.
Ökse otu, verem otu gibi bitkiler de parazit bitkilere örnektir.
Heterotrof canlıları da bitirdiğimize göre, hem ototrof hem heterotrof olanlara gelelim.
Böcekçil bitkiler ve öglena bu grupta bulunur.
Böcekçil bitkilerin kloroplastı bulunur.
O yüzden haliyle fotosentez yapabilirler.
Ancak böcekçil bitkiler azotça fakir topraklarda yaşar.
Topraktan karşılayamadıkları azot ihtiyacını yakaladıkları böceklerin proteinlerini sindirerek karşılarlar.
Hücre dışı sindirim ile açığa çıkan aminoasitleri daha sonra hücre içine alarak kendi proteinlerini sentezlerler.
Buraya çizmiş olduğum "dionaea muscipula" böcekçil bir bitkidir.
Buna sinekkapan bitkisi de denir.
Öglena da kloroplastı sayesinde ışık varlığında fotosentez yapar.
Fotosentez yapamadığı zamanlarda ise suda çözünmüş halde bulunan organik maddelerle beslenir.
Ototrof canlılara üretici canlılar, heterotrof canlılara da tüketici canlılar deriz.
Haliyle hem ototrof hem heterotrof olanlar da hem üretici hem de tüketicidir.
Ototrof canlılar kendi içerisinde fotoototrof ve kemoototrof olarak ikiye ayrılır.
Heterotrof canlılar ise holozoik beslenenler, ayrıştırıcılar ve parazitler olarak üçe; holozoik beslenenler de otçul, etçil ve hem etçil hem otçul olmak üzere üçe ayrılır.
Bunların hepsini tek tek inceleyelim.
İlk olarak ototroflar ile başlıyoruz.
Ototrof bir canlı ihtiyacı olan besin maddelerini kendisi üretebilir.
Ototrof canlılar için inorganik maddeleri organik maddelere dönüştürürler de diyoruz.
Bu cümle çok önemli.
Ototrof canlılar besin sentezlerken kullandıkları enerjinin kaynağına göre ikiye ayrılır.
Bir fotoototrof canlılar var, bir de kemototrof canlılar var.
Fotoototroflar kendi besinlerini üretirken ışık enerjisini kullanır.
Zaten bir canlı eğer fotoototrofsa o canlı fotosentez yapıyordur.
Tam parazit bitkiler hariç diğer bitkiler, siyanobakteriler, öglena, algler fotosentez yapan canlılara örnektir.
Buradaki siyanobakteriler prokaryottur, yani gördüğünüz gibi prokaryot bir canlı da fotosentez yapabilir.
Tabii ki siyanobakterilerde kloroplast bulunmaz.
Kloroplast çift zarlı bir organeldir ve prokaryot canlılarda çekirdek ve zarlı organeller bulunmaz.
Ancak bunun yerine mutlaka klorofilleri bulunur.
Kemoototrof canlılar besinlerini üretirken inorganik maddelerin oksidasyonu ile açığa çıkan kimyasal enerjiyi kullanır.
Yani bu canlılar da kemosentez yapar.
Bakteri ve arke gibi prokaryot canlılar kemosentez yapabilir.
Yani kemosentez ökaryot canlılarda görülmez.
Mesela bir bitki ya da öglena kemosentez yapamaz.
Kemosentez yapan canlılarda o zaman klorofile de ihtiyaç yoktur.
Işık gerekmediği için gece ve gündüz kemosentez gerçekleşebilir.
Ancak fotosentez sadece gündüz gerçekleşir.
Ototrof canlıları bitirdiğimize göre, şimdi gelelim heterotrof canlılara.
Bu canlılar tüketicidir.
Yani kendi besinlerini üretemeyip dış ortamdan hazır olarak alırlar.
Biraz önce heterotrof canlıları beslenme farklılıklarına göre holozoik, ayrıştırıcı ve parazitler olarak üçe ayırmıştık.
İlk olarak holozoik canlıları konuşalım.
Bunlar besinlerini parça veya bütün olarak alırlar.
Holozoik beslenen canlılar bu bütün olarak aldıkları besin maddelerini sindirim sistemlerinde küçük parçalara ayırır.
Besinlerini ararlar ya da yakalarlar.
Bu canlıların duyu organları sinir, kas ve sindirim sistemleri oldukça gelişmiştir.
Holozoik canlılar otçul, etçil, hem etçil hem otçul olarak üçe ayrılır.
Diğer isimlerini de yanlarına yazdım.
Etçiller hayvansal kaynaklı beslenir.
O zaman bunların parçalayıcı yani köpek dişleri gelişmiştir.
Mideleri bölmesizdir ve bağırsakları da kısadır.
Sindirimleri kısa sürer.
Bu canlılar ikincil tüketici olarak geçer.
Çünkü etçiller, otçul hayvanları yer.
Otçul hayvanlar da birincil tüketicidir.
Onlar da otları yiyor yani bitkisel kaynaklı besleniyor.
O zaman otçulların da öğütücü dişleri gelişmiştir diyebiliriz.
Geviş getiren otçullarda mide dört bölmelidir.
Geviş getirmeyen otçullarda ise mide tek bölmelidir.
Yani tıpkı bizimki gibi.
İnce bağırsakları da uzundur.
Otçul canlıların sindirim sistemlerinde selülozu sindirmeye yardım eden bakteriler bulunur.
Bu bakteriler ürettikleri enzimlerle selülozu sindirmeye yardım ediyor.
Hatırlarsanız etçil canlıların selülozu sindiremediğini söylemiştim.
İşte bu nedenle etçil canlılarda sindirim kısa sürer.
Ancak otçul canlılarda selüloz sindirimi gerçekleştiği için sindirim uzun sürer.
Hepçil canlılar hem bitkisel hem hayvansal kaynaklı beslenir.
Hem kesici, parçalayıcı hem de öğütücü dişleri iyi gelişmiştir.
Mideleri bölmesizdir ve bağırsakları orta uzunluktadır.
Selüloz sindirimi de gerçekleşmez.
Bu canlılara örnekler de verelim.
Tabii ki aslan, kaplan, kurt, tilki, panter gibi hayvanlar etçildir.
Koyun, keçi, tavşan, deve, inek gibi hayvanlar ise otçuldur.
İnsan, ayı, domuz, serçe, karga, ev faresi gibi hayvanlar ise hepçildir.
Heterotrof beslenmeden devam ediyoruz, şimdi ayrıştırıcıya geldik.
Bu canlılara saprofitler ya da çürükçüller de denir.
Bunlar canlıların iskelet, dışkı ve dökülmüş yaprak gibi organik döküntülerini, hücre dışına salgıladıkları sindirim enzimleriyle parçalayarak ölü organizma kalıntılarını tüketirler.
Diğer bir deyişle de organik atıkları parçalayarak inorganik maddeleri açığa çıkarırlar.
Bu maddeler de tekrardan üreticilerin kullanımına sunulmuş olur.
Ayrıca kirlilikleri ayrıştırıp doğayı temizledikleri için madde döngüsünde de görev almış olurlar.
Parazit canlılar ise üzerinde yaşadığı canlıdan beslenir.
Mesela kene hayvansal bir parazittir.
Ökse otu, verem otu gibi bitkiler de parazit bitkilere örnektir.
Heterotrof canlıları da bitirdiğimize göre, hem ototrof hem heterotrof olanlara gelelim.
Böcekçil bitkiler ve öglena bu grupta bulunur.
Böcekçil bitkilerin kloroplastı bulunur.
O yüzden haliyle fotosentez yapabilirler.
Ancak böcekçil bitkiler azotça fakir topraklarda yaşar.
Topraktan karşılayamadıkları azot ihtiyacını yakaladıkları böceklerin proteinlerini sindirerek karşılarlar.
Hücre dışı sindirim ile açığa çıkan aminoasitleri daha sonra hücre içine alarak kendi proteinlerini sentezlerler.
Buraya çizmiş olduğum "dionaea muscipula" böcekçil bir bitkidir.
Buna sinekkapan bitkisi de denir.
Öglena da kloroplastı sayesinde ışık varlığında fotosentez yapar.
Fotosentez yapamadığı zamanlarda ise suda çözünmüş halde bulunan organik maddelerle beslenir.