Hava kirliliği atmosferde toz, duman, gaz, koku ve su buharı şeklinde bulunan kirleticilerin insanlara ve diğer canlılara zarar verebilecek miktara yükselmesidir.
Hava kirliliğine kükürt dioksit, azot oksitler, hidrojen florür, aldehitler, hidrokarbonlar, katranlar ve radyoaktif gazlar sebep olur.
Hava kirliliği tabii ki bütün canlıların sağlığını, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler.
Mesela hava kirliliğine sebep olan toz partiküller solunum güçlüğü meydana getirebilir.
Havada bulunan toz partiküllerinin türleri ve özellikleri; oluştukları kaynağa, oluşum şekline, boyutlarına, biçimlerine, yoğunluklarına, içerdikleri özel bileşenlere ve yayıldıkları ortama bağlı olarak değişir.
Bu partiküller güneş ışınlarının bir kısmını da tutar.
Bu durumda insan vücudunda doğal yolla D vitamini oluşumu engellenir.
Buna bağlı olarak da raşitizm yani kemik erimesi görülebilir.
Çünkü D vitamini kemik gelişimi için oldukça önemlidir.
Toz partiküller bitkilerin yapraklarını kaplayarak solunumlarını ve buharlaşmayı da engeller.
Bu durum yaprakların fizyolojik işlevlerine zarar verir.
Ayrıca karbondioksit, metan, kloroflorokarbon gibi gazlar da ozon tabakasının incelmesine neden olur.
Ozon tabakasının incelmesi, güneşin zararlı ışınlarının süzülmesini engelleyerek cilt kanseri ve katarakt gibi hastalıkların artmasına neden olur.
Su kirliliği, istenmeyen zararlı maddelerin suyun niteliğini bozacak miktar ve yoğunlukta suya karışmasıyla meydana gelir.
Su kirliliği de çoğunlukla insandan kaynaklanır.
Konutlar, endüstri kuruluşları, termik santrallerin çevrelerini arıtılmadan verilen atık suları, gübreleme ve tarımsal zararlılarla mücadele için yapılan ilaçlamalar su kirliliğine neden olur.
Ayrıca nükleer santrallerden çıkan sıcak sular ve erozyonun etkili olduğu alanlar su kirliliğinin ana kaynaklarındandır.
Şimdi biraz da ötrofikasyondan bahsedelim.
Ötröfikasyon kelimesini duyduğunuz zaman bunun bir su kirliliği olduğunu bilmeniz gerekir.
Büyük su ekosistemlerine dış ortamdan özellikle de kara ortamından gelen atık su ve gübrelerin karışmasıyla azot ve fosfor bakımından zengin bileşikler de geçer.
İşte bu besin maddelerinin artması sonucu siyanobakteriler ve alg miktarı suda fazlaca artış gösterir.
Buna ötrofikasyon denir.
Ötröfikasyon sonucunda bu canlılar hızla çoğalır ve suyun yüzeyini kaplar.
Böylece su yüzeyinde bulanık bir görüntü oluşur.
Sonra ölen su yosunları dibe çöker.
Bakteriler yosunları ayrıştırmak için çok fazla oksijen harcar.
Bu durumda da hem dip kısımlardaki oksijen oranı azalır hem de buna bağlı olarak suda yaşayan hayvanlar azalır.
Uzun vadede su ekosisteminin ölümüne yol açar.
Bu durum içme sularının bozularak kullanılamaz duruma gelmesine de neden olur.
Kirli su zaten insanlar üzerinde zararlı etkiler meydana getirir.
Kolera, tifo, dizanteri gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklara, kitle halinde zehirlenmelere neden olabilir.
Kirli olan suların tarımsal sulamada kullanılması da toprağın niteliğini bozarak ürün veriminin düşmesine neden olur.
Hava kirliliğine kükürt dioksit, azot oksitler, hidrojen florür, aldehitler, hidrokarbonlar, katranlar ve radyoaktif gazlar sebep olur.
Hava kirliliği tabii ki bütün canlıların sağlığını, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler.
Mesela hava kirliliğine sebep olan toz partiküller solunum güçlüğü meydana getirebilir.
Havada bulunan toz partiküllerinin türleri ve özellikleri; oluştukları kaynağa, oluşum şekline, boyutlarına, biçimlerine, yoğunluklarına, içerdikleri özel bileşenlere ve yayıldıkları ortama bağlı olarak değişir.
Bu partiküller güneş ışınlarının bir kısmını da tutar.
Bu durumda insan vücudunda doğal yolla D vitamini oluşumu engellenir.
Buna bağlı olarak da raşitizm yani kemik erimesi görülebilir.
Çünkü D vitamini kemik gelişimi için oldukça önemlidir.
Toz partiküller bitkilerin yapraklarını kaplayarak solunumlarını ve buharlaşmayı da engeller.
Bu durum yaprakların fizyolojik işlevlerine zarar verir.
Ayrıca karbondioksit, metan, kloroflorokarbon gibi gazlar da ozon tabakasının incelmesine neden olur.
Ozon tabakasının incelmesi, güneşin zararlı ışınlarının süzülmesini engelleyerek cilt kanseri ve katarakt gibi hastalıkların artmasına neden olur.
Su kirliliği, istenmeyen zararlı maddelerin suyun niteliğini bozacak miktar ve yoğunlukta suya karışmasıyla meydana gelir.
Su kirliliği de çoğunlukla insandan kaynaklanır.
Konutlar, endüstri kuruluşları, termik santrallerin çevrelerini arıtılmadan verilen atık suları, gübreleme ve tarımsal zararlılarla mücadele için yapılan ilaçlamalar su kirliliğine neden olur.
Ayrıca nükleer santrallerden çıkan sıcak sular ve erozyonun etkili olduğu alanlar su kirliliğinin ana kaynaklarındandır.
Şimdi biraz da ötrofikasyondan bahsedelim.
Ötröfikasyon kelimesini duyduğunuz zaman bunun bir su kirliliği olduğunu bilmeniz gerekir.
Büyük su ekosistemlerine dış ortamdan özellikle de kara ortamından gelen atık su ve gübrelerin karışmasıyla azot ve fosfor bakımından zengin bileşikler de geçer.
İşte bu besin maddelerinin artması sonucu siyanobakteriler ve alg miktarı suda fazlaca artış gösterir.
Buna ötrofikasyon denir.
Ötröfikasyon sonucunda bu canlılar hızla çoğalır ve suyun yüzeyini kaplar.
Böylece su yüzeyinde bulanık bir görüntü oluşur.
Sonra ölen su yosunları dibe çöker.
Bakteriler yosunları ayrıştırmak için çok fazla oksijen harcar.
Bu durumda da hem dip kısımlardaki oksijen oranı azalır hem de buna bağlı olarak suda yaşayan hayvanlar azalır.
Uzun vadede su ekosisteminin ölümüne yol açar.
Bu durum içme sularının bozularak kullanılamaz duruma gelmesine de neden olur.
Kirli su zaten insanlar üzerinde zararlı etkiler meydana getirir.
Kolera, tifo, dizanteri gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklara, kitle halinde zehirlenmelere neden olabilir.
Kirli olan suların tarımsal sulamada kullanılması da toprağın niteliğini bozarak ürün veriminin düşmesine neden olur.