Pankreas, midenin hemen arkasında yer alan çok önemli bir organımızdır ve karma bez özelliği gösterir.
Sindirim enzimi yani pankreas özsuyu üreterek bunu kanala gönderir.
Aynı zamanda longer has adacıkları verilen özel hücre kümelerini de iki çeşit hormon salgılar.
Bu hormonlar insülin ve glikoz 10'dur.
İlk olarak insülin hormonunu konuşalım.
Bu hormon kandaki glikoz seviyesini düşürür.
Diyelim ki yeni yemek yediniz ve kan şekeriniz yükseldi.
Bu durumda pankreas hemen longer adacık larında ürettiği insülin hormonunu kana salgılar.
Insülin hormonu kan yoluyla karaciğer hücrelerine taşınır ve karaciğer hücrelerini uyarır.
Böylece kandaki glikoz karaciğere geçer ve glikojen olarak depolanır.
Bu arada sadece karaciğerde değil, iskelet kası hücrelerinde de aynı durum gerçekleşir.
Aynı zamanda insülin hormonu yağ yapımını da uyarır.
Insülin hormonu aminoasit emilimini uyararak protein sentezini de etkiler.
Bu arada şunu da belirtmek isterim ki nöronlarda yani sinir hücrelerindeki glikozun hücre içine girişi insülin den bağımsız olarak gerçekleşir.
Insülinin yetersiz salgılanması diyabete yol açar.
Diyabette kanda sınır değerden yüksek glikoz olmasına rağmen hücrelerin ihtiyaçları için yeterli olan glikozu alamaması durumudur.
Diyabet iki tip olarak gözlenir.
Tip 1 diyabette birey kendi bağışıklık sisteminin pankreasta insülin üreten hücrelere saldırması sonucu gelişmektedir.
Saldırı altındaki hücreler hasar gördükleri için yeterince insülin üretemezler ve vücutta insülin yetersizliği belirtileri gözlenir.
Bu durumda insülin kullanımı gereklidir.
Tip1 diyabet için otoimmün bir hastalıktır da diyebiliriz.
Çünkü hatırlayalım.
Oto immün hastalıklarda kendi bağışıklık sistemimiz kendi vücut hücrelerimize saldırıyordu.
Şimdi gelelim tip 2 diyabete.
Bu hastalıkta pankreasta yeterli İncirlik'in üretilir.
Fakat vücut hücreleri insülin den etkilenmez. Bunun sebebi hücrelerin insülin amaçlarında ki bozukluk ya da insülin cevap yolundaki genetik bir kusurdur.
Sonuç olarak insülin yeterince üretilmesine rağmen beklenen etki gözlenmez.
Bunu şekil üzerinden anlatmak istiyorum.
Bu kan damarı olsun.
Ve bunlar da insülin hormonu.
Bunlar da kanın içinde bulunan glikoz lar.
Buraya da kara ciğer hücresi çiziyorum.
Tabiki hücre hücrede bu hormonu algılayacak olan reseptörleri çizmeyi de unutmayalım.
Bunlar reseptörler olsun.
Normalde insülin hormonu buradaki reseptörlere bağlanarak karaciğer hücresini uyarırdı.
Böylece kanın içerisinde bulunan glikoz lar karaciğer hücresine geçer ve burada glikojen olarak depolanır dı.
Ancak tip 2 diyabette bu reseptörler de bir bozukluk olduğunu biraz önce söylemiştik.
Böylece insülin bu hücreyi bu yaramamış olur.
Kandaki glikoz seviyesi çok yüksek kalır.
Yani bu hücreler kan, glikoz bundan yararlanamazlar ki hatırlayalım.
Glikoz hücrelerimiz için çok önemli bir enerji kaynağıdır aslında.
Tabi bu durumda hücreler enerji ihtiyaçlarını yağlardan ve proteinlerden sağlamaya yönelir.
Aynı zamanda böbreklerden glikoz atılarak kan şekeri dengelemeye çalışılır.
Yani diyabet hastalarının idrarında glikoza rastlanabilir.
Ancak tabi ki sağlıklı bir insanın idrarında glikoz bulunmaz.
Diyabetin en yaygın belirtileri.
Fazla su içmek ve sık sık idrara çıkmaktır.
Hastaların %90 kadarında tip 2 diyabet gözlenir.
Şimdi biraz da glukagon hormonunu konuşalım.
Glikoz A10 insülin hormonuna zıt etki gösterir.
Yani kandaki glikoz seviyesini yükseltir diyebiliriz.
Bunu glikojen ini yıkarak yapar.
Glikoz yeni yıktıktan sonra açığa çıkan glikoz lar kana verilir ve böylece kan şekeri yükseltilmiş olur.
Aynı zamanda yağ dokuda yağ yıkımını, karaciğerde karbonhidrat olmayan maddelerden glikoz sentezini de uyarır. Şimdi bu grafiği inceleyelim.
Bir kişide zamana bağlı olarak kan şekeri değişimini görüyoruz.
Buradaki n normal değeri ifade eder.
1 numaralı bölgede kişi yeni yemek yemiş olmalı.
Çünkü kan şekeri normal değerin üzerine çıkmış.
Bu durumda burada insülin salgılanmasını bekleriz.
2 numaralı bölgede insülin hormonu etkisini göstermiş ve kan şekeri normal değere inmiş.
3 numarada kişi acıkmış olabilir.
Çünkü kan şekeri normal değerin altında.
Bu durumda buradan glukagon salgılanır.
4 numaralı bölgede kan şekerinin tekrar normal seviyeye döndüğünü görüyoruz.
Demek ki pankreasın salgıladığı glukagon hormonu burada etkisini göstermiş.
Pankreas dan sonra sırada eşeysel bezler var.
Dişide yumurtalıklar, erkeklerde ise testisler gon hatlar olarak adlandırılan eşeysel benzerdir.
Yumurtalıklar rahmin iki yanında karın boşluğunda yer alan organdır.
Burada hem yumurta oluşumu gözlenir hem de iki çeşit hormon üretilir.
Bu hormonlar östrojen ve progesteron dur.
Östrojen ikincil eşeysel özellikler olarak tanımlanan ergenlik değişimlerinde etkilidir.
Bunlara üreme organlarının ve meme bezlerinin gelişmesi, sesin incelmesi örnek olarak verilebilir.
Ayrıca rahim duvarındaki mitosu da arttırır.
Progesteron ise rahim duvarını kalın ulaştırarak embriyonun tutunmasını ve hamileliğin devamlılığını sağlar.
Bu iki hormon korpus route, doğum ve hamilelikte plasentadan da salgılanır.
Testisler ise vücut dışında skrotum adı verilen bir kese içerisinde yer alır.
Burada hem sperm üretimi gerçekleşir hem de leydi hücrelerinde testosteron hormonu üretilir.
Bu hormon sperm oluşumunu ve spermin olgunlaşmasını sağlar.
Aynı zamanda ikincil eşeysel özellikler olarak tanımlanan ergenlik değişimlerinde de etkilidir.
Hücrede kemik gelişimini ve protein sentezini artırır.
Sindirim enzimi yani pankreas özsuyu üreterek bunu kanala gönderir.
Aynı zamanda longer has adacıkları verilen özel hücre kümelerini de iki çeşit hormon salgılar.
Bu hormonlar insülin ve glikoz 10'dur.
İlk olarak insülin hormonunu konuşalım.
Bu hormon kandaki glikoz seviyesini düşürür.
Diyelim ki yeni yemek yediniz ve kan şekeriniz yükseldi.
Bu durumda pankreas hemen longer adacık larında ürettiği insülin hormonunu kana salgılar.
Insülin hormonu kan yoluyla karaciğer hücrelerine taşınır ve karaciğer hücrelerini uyarır.
Böylece kandaki glikoz karaciğere geçer ve glikojen olarak depolanır.
Bu arada sadece karaciğerde değil, iskelet kası hücrelerinde de aynı durum gerçekleşir.
Aynı zamanda insülin hormonu yağ yapımını da uyarır.
Insülin hormonu aminoasit emilimini uyararak protein sentezini de etkiler.
Bu arada şunu da belirtmek isterim ki nöronlarda yani sinir hücrelerindeki glikozun hücre içine girişi insülin den bağımsız olarak gerçekleşir.
Insülinin yetersiz salgılanması diyabete yol açar.
Diyabette kanda sınır değerden yüksek glikoz olmasına rağmen hücrelerin ihtiyaçları için yeterli olan glikozu alamaması durumudur.
Diyabet iki tip olarak gözlenir.
Tip 1 diyabette birey kendi bağışıklık sisteminin pankreasta insülin üreten hücrelere saldırması sonucu gelişmektedir.
Saldırı altındaki hücreler hasar gördükleri için yeterince insülin üretemezler ve vücutta insülin yetersizliği belirtileri gözlenir.
Bu durumda insülin kullanımı gereklidir.
Tip1 diyabet için otoimmün bir hastalıktır da diyebiliriz.
Çünkü hatırlayalım.
Oto immün hastalıklarda kendi bağışıklık sistemimiz kendi vücut hücrelerimize saldırıyordu.
Şimdi gelelim tip 2 diyabete.
Bu hastalıkta pankreasta yeterli İncirlik'in üretilir.
Fakat vücut hücreleri insülin den etkilenmez. Bunun sebebi hücrelerin insülin amaçlarında ki bozukluk ya da insülin cevap yolundaki genetik bir kusurdur.
Sonuç olarak insülin yeterince üretilmesine rağmen beklenen etki gözlenmez.
Bunu şekil üzerinden anlatmak istiyorum.
Bu kan damarı olsun.
Ve bunlar da insülin hormonu.
Bunlar da kanın içinde bulunan glikoz lar.
Buraya da kara ciğer hücresi çiziyorum.
Tabiki hücre hücrede bu hormonu algılayacak olan reseptörleri çizmeyi de unutmayalım.
Bunlar reseptörler olsun.
Normalde insülin hormonu buradaki reseptörlere bağlanarak karaciğer hücresini uyarırdı.
Böylece kanın içerisinde bulunan glikoz lar karaciğer hücresine geçer ve burada glikojen olarak depolanır dı.
Ancak tip 2 diyabette bu reseptörler de bir bozukluk olduğunu biraz önce söylemiştik.
Böylece insülin bu hücreyi bu yaramamış olur.
Kandaki glikoz seviyesi çok yüksek kalır.
Yani bu hücreler kan, glikoz bundan yararlanamazlar ki hatırlayalım.
Glikoz hücrelerimiz için çok önemli bir enerji kaynağıdır aslında.
Tabi bu durumda hücreler enerji ihtiyaçlarını yağlardan ve proteinlerden sağlamaya yönelir.
Aynı zamanda böbreklerden glikoz atılarak kan şekeri dengelemeye çalışılır.
Yani diyabet hastalarının idrarında glikoza rastlanabilir.
Ancak tabi ki sağlıklı bir insanın idrarında glikoz bulunmaz.
Diyabetin en yaygın belirtileri.
Fazla su içmek ve sık sık idrara çıkmaktır.
Hastaların %90 kadarında tip 2 diyabet gözlenir.
Şimdi biraz da glukagon hormonunu konuşalım.
Glikoz A10 insülin hormonuna zıt etki gösterir.
Yani kandaki glikoz seviyesini yükseltir diyebiliriz.
Bunu glikojen ini yıkarak yapar.
Glikoz yeni yıktıktan sonra açığa çıkan glikoz lar kana verilir ve böylece kan şekeri yükseltilmiş olur.
Aynı zamanda yağ dokuda yağ yıkımını, karaciğerde karbonhidrat olmayan maddelerden glikoz sentezini de uyarır. Şimdi bu grafiği inceleyelim.
Bir kişide zamana bağlı olarak kan şekeri değişimini görüyoruz.
Buradaki n normal değeri ifade eder.
1 numaralı bölgede kişi yeni yemek yemiş olmalı.
Çünkü kan şekeri normal değerin üzerine çıkmış.
Bu durumda burada insülin salgılanmasını bekleriz.
2 numaralı bölgede insülin hormonu etkisini göstermiş ve kan şekeri normal değere inmiş.
3 numarada kişi acıkmış olabilir.
Çünkü kan şekeri normal değerin altında.
Bu durumda buradan glukagon salgılanır.
4 numaralı bölgede kan şekerinin tekrar normal seviyeye döndüğünü görüyoruz.
Demek ki pankreasın salgıladığı glukagon hormonu burada etkisini göstermiş.
Pankreas dan sonra sırada eşeysel bezler var.
Dişide yumurtalıklar, erkeklerde ise testisler gon hatlar olarak adlandırılan eşeysel benzerdir.
Yumurtalıklar rahmin iki yanında karın boşluğunda yer alan organdır.
Burada hem yumurta oluşumu gözlenir hem de iki çeşit hormon üretilir.
Bu hormonlar östrojen ve progesteron dur.
Östrojen ikincil eşeysel özellikler olarak tanımlanan ergenlik değişimlerinde etkilidir.
Bunlara üreme organlarının ve meme bezlerinin gelişmesi, sesin incelmesi örnek olarak verilebilir.
Ayrıca rahim duvarındaki mitosu da arttırır.
Progesteron ise rahim duvarını kalın ulaştırarak embriyonun tutunmasını ve hamileliğin devamlılığını sağlar.
Bu iki hormon korpus route, doğum ve hamilelikte plasentadan da salgılanır.
Testisler ise vücut dışında skrotum adı verilen bir kese içerisinde yer alır.
Burada hem sperm üretimi gerçekleşir hem de leydi hücrelerinde testosteron hormonu üretilir.
Bu hormon sperm oluşumunu ve spermin olgunlaşmasını sağlar.
Aynı zamanda ikincil eşeysel özellikler olarak tanımlanan ergenlik değişimlerinde de etkilidir.
Hücrede kemik gelişimini ve protein sentezini artırır.