Paragraf Yeni Nesil Sorular

Evet arkadaşlar, son dönemde ekranda gördüğünüz soru tipiyle ilgili iki tane parça veriliyor ve bunların hangi sorulara karşılık söylendiğini bulma biçiminde sorular sorulmaktadır ÖSYM'de.
Biz bu videomuzda yeni nesil sorulardan iki tane örnek üzerinden konumuzu anlatacağız.
Şimdi arkadaşlar bu soruları pratik bir yolla çözmek için öncelikle parçalarda ne anlatıldığı bulunmalı, ardından seçeneklere geçilmelidir.
Şimdi ben benim bu soruları çözme şeklim ben arkadaşlar öncelikle bir okuyorum ama soruyu çözmeye yani şu alt kısımdan başlıyorum.
Şimdi demiş ki bakın bu diyalogda boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir?
İlk kısımdan başlamak yanlış mı?
Hayır.
Doğru.
Ama arkadaşlar ben alt kısımdan başladığımda kolaylıkla şıkları ele biliyorum.
Ama tabii 2'de bu karar size kalmış.
Her öğrenci ya da her hoca aynı şekilde çözmüyor.
Şimdi bakın burada ne diyor?
Öncelikle benim tek şeyimle başlayalım.
Aslında yazmak işin en kolay kısmı denebilir.
İşin son lirası biraz daha anlatılmaya değer gibi geliyor bana.
Elbette başka yolları da vardır.
Ancak benim açımdan süreç, yazdıklarımın ne olduğunu anlamaya, meselenin teorik kısmına yanaşmaya çalışmakla başladı.
Ardından kendimden başka birilerine de danışma ihtiyacı doğdu.
Ve sanıyorum yazmakla uğraşan hemen herkes bir noktada tıpkı benim gibi kendinden başka birisinin fikrini alma ihtiyacı hisseder.
Şimdi ikinci kısımdan ben başlıyorum.
Arkadaşlar yazarken esinlendiği belli bir öykü yazarları var mı?
Diyor.
Bir kere burada herhangi bir yazardan bahsetmediği için Adana zaten direk gitti.
Gitte bak ikinci kısımdan sadece 2'ler okuyorum.
Kurguyu oluşturma aşamasında bir yazar olarak ne gibi sıkıntılarla karşılaşıyorsunuz?
Paragrafta herhangi bir sıkıntıdan bahsetmedi.
Ben de başkasının fikrini almaya ihtiyaç duyuyorum dedi.
Sadece o zaman Bursa'da gitti arkadaşlar.
Bu öykülerin nasıl bir yazılma sürecinden geçtiğinden söz eder misin diyor. Bu olabilir arkadaşlar bu süreci anlatıyor zaten bana ki şurada da süreç kelimesi geçiyor zaten.
Bir kitabın yazılması mı zor, yoksa kitaba yönelik eleştirilere göğüs germek mi?
Bir kere burada kitap çok zor yazılıyor.
Eleştiriler beni çok yıpratıyor gibi.
Eleştirinin zor olduğuna dair herhangi bir anahtar cümle yok.
Arkadaşlar Denizli de gitti.
Usta ülkücülerden yararlanmak, dinlenmek konusunda düşünceleriniz nedir?
Burada başka birisinden fikir alma cümlesi var arkadaşlar son cümlede.
Ama burada usta ülkücülerden yararlanmak nasıl bir etki yaratıyor sizde?
Gibi bir cümleye cevap olabilecek bir ifade yok.
Birinciyi de okuyalım.
Tabii bu her soruda böyle.
Dört tane şık el yemezse, üç tane şık el yemesin ama sana mutlaka yardımcı olur.
Başından başlayacak olursak da bu da doğru bir tekniktir arkadaşlar.
Yani burada asıl amaç okuduğunu çok iyi anlamaktır.
Genelde sorularda ilk kısım böyle.
İlk kısımdaki sorular birbirine çok yakın gelebiliyor.
O yüzden ben ikinci den başlıyorum.
Siz isterseniz birinci kısımdan da başlayabilirsiniz.
Yani şu kısmı kastediyorum, ilk kitabın yazar adına daha iyisine ulaşmak için bir basamak işlevi gördüğünü düşünüyorum.
Daha önce sınırlı bir çevrede birebir iletişimle satın alıp şekillendirilmiş, içinde hayal dünyamızdan izler taşıyan bir metni tanımadığınız insanlara açıyorsunuz.
Sadece bir motivasyon değil, içinde bir parça kaydın, kaygının da olduğu hisler uyandırıyor insanda bu durum diyor arkadaşlar yani burada aslında neyden bahsediyor?
Yazmak işin en kolay kısmı denebilir diyorsa demek ki bana yazmakla ya da bu kitabı oluşturmakla ilgili bir soru sormuş.
Romandan sonra Öykü yazmaya nasıl karar verdiniz?
Diyor.
Mesele Aşık'ın da burada bir kere romandan bahs etmemiş, Adana gider öykülerinin de sıra dışı olaylar ve kişiler var. Bunun nedeni nedir?
Bunun cevap olabilmesi için parçanın içinde sıra dışı olay ya da ona benzer bir kelimenin geçmesi gerekiyor arkadaşlar.
Genç bir yazar olarak ilk kitabınız yayımlandıktan sonra ne gibi endişeler taşıdınız?
E burada tamam bu olabilir.
Burada kaygı duyuyor ilk kitabın diyor.
Buradaki ifadede ben buna Denizli diyebilirim.
Ama Denizli'nin ikinci şıkkı uymadığı için Denizli gitti.
Yani kitabın yazılması mı zor, ona yönelik eleştiriler mi zor derken?
E sonra Edirne'de de ne diyor?
Bir öz eleştiri yapacak olsanız, ilk öykü kitabınızda sizi de tedirgin eden anlatımları nız var mıydı derken burada da herhangibir ifade burada yok.
Bakın bir öykü yazarı için itici bir güç olan ilk kitabı yazmak.
İkinci öykü kitabını nasıl etkiler?
Diyor.
O da diyor ki, ilk kitabını yazar adına daha iyisine ulaşmak için bir basamak işlevi gördüğünü düşünüyorum.
E basamak diyorsa demek ki ben ilk kitaptan sonra ikinci bir kitabı çıkaracağım demektir.
Arkadaşlar o yazar.
Bizim buradaki cevabımız ne oldu?
Ceyhan oldu.
İkinci sorumuza bakacak olursak bu da Yeni Nesin sorularından arkadaşlar.
Bu iki cümlede ifade edilenlerin anlamda doğru biçimde birleştirilmiş hali aşağıdakilerden hangisidir?
Diyor.
Biz öncelikle yukarıdaki cümleyi iyi bir şekilde okuyup anlamamız gerekir.
Yerel üsluplar varlıklarını ancak bir tat, bir koku kıvamında sürdürebiliyor diyor.
Yani arkadaşlar yerel üsluplar çok da kalıcı değildir diyor.
Bir koku gibi uçucu dur demek istiyor.
Günümüzün ticari olmayı her şeyin önüne koyan yayıncılık anlayışı.
Yani demek ki yayıncılık sadece ticareti düşünüyormuş.
Küresel denen bir edebiyat biçimini de yatıyormuş. Adana'ya bakıyorum, uluslar arası arenada kendini göstermek isteyen yayıncıların dayatmaları nedeniyle.
Uluslararası arena ne alaka?
Burada uluslararası herhangi bir ifade yok.
Adana gitti.
Küreselleşmenin kendini adamakıllı gösterdiği yayıncılık piyasası, tek tip ürünleri yaygınlaştırıp yerel olanları önemsiyor diyor.
Burada yerel olanlar vardır demiyor arkadaşlar.
Yerel üsluplar varlıklarını sürdüren yiyor diyor.
O zaman Bursa'da gitte modern yayıncılık anlayışında küreselleşme önemsendiği için ulusal tatlar barındıran eserlere sıcak bakılmıyor diyor.
Burada yerel üslup demiş, ulusal tat dememiş.
Ceyhan da gitti arkadaşlar.
Satış rakamlarını her şeyden çok önemseyen yayıncılık anlayışı, satış rakamlarını her şeyden çok önemsemek demek.
Ticari olmayı her şeyin önüne koymak demek.
Ticari ve satış rakamı aynı anlama gelir arkadaşlar.
Küresel denen bir edebiyat biçiminin dayattığı ondan bakın.
Küresel denen bir edebiyat biçimini dayattığını dan yazıyor.
Yerel üsluplar bakın yerel üslupları da söylede varlıklarını çok az gösterebiliyor.
Çok alma demek bir tat, bir koku kıvamında yani uçucu demek istiyor arkadaşlar.
Cevabım Denizli oldu.
Yani yukarıdaki cümleyi tam bir şekilde bizim birleştiren, bilmemiz için buradaki her bir ifadeyi doğru bağlantılarla birbirine başlamamız gerekiyor.
O yüzden eksik olan şıkları ya da burada söylenmeyen, fazladan kelimenin olduğu anlamın olduğu şıkları eklememiz gerekiyor.
Edirne de ne demiş?
Ticari kaygıları ön plana alan tamam, bu kısım uyuyor.
Ticari kaygıları ön plana alan yayıncılar, yazarlara dayattıkları küreselleşme üslubuyla birbirinin benzeri yapıtlar.
Evet, küreselleşme de var ama birbirinin benzeri burada yazmıyor.
Bir tat, bir koku diyorsa benim hakkımda o ifadenin olması gerekiyor.
Geçici, çok kalıcı olmayan, çabuk unutulup giden gibi bir ifadenin olması gerektiği için.
Arkadaşlar burada bizim cevabımız ne oldu?
Denizle oldu.