Dördüncüsü yer mekan olarak da adlandırılır.
Bakın romanda olayların geçtiği, yani kişilerin içinde yaşadığı çevredir.
Aslında zaman yani olaylar belli bir zaman diliminde geçer ki bu genellikle görülen geçmiş zamandır.
Bir de anlatıcı var.
Anlatıcı anlatmaya bağlı metinlerde yazar anlatma görevini bir anlatıcı ya yükler?
Yani şöyle bir yanlış anlayış var.
Hani anlatıcı deyince kahraman bakış açısı diyoruz ben değil mi zannediyoruz?
Şunu yazar anlatmıştır.
Hayır, yazar o anlatma görevini ben kişisine vermiştir.
Yani kahraman anlatıcı vermiştir.
Okuyucu her şeyi bu anlatıcı dan öğrenir.
Bu anlatıcı bakın hayali yani kurmaca bir kişidir.
Bunu da unutmayacağız.
Peki bu anlatıcı lar bakış açılarını nasıl oluşturuyor?
Bir hakim, yani ilahi tanrısal bakış açısı olarak anlatılabilir bir roman.
Bakın yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak olan her şeyi bu hakim anlatıcı bile bilir, duyar ve görür.
Bunu bileceğiz.
Çünkü ilahi diyoruz.
Tanrısal Tanrı her şey bilir ya.
Oradan hareketle bakın bu isim verilmiş kahraman yani birinci kişi.
Ben bakış açısı bu kahramanlardan birisidir.
Bakın asıl kahraman olabileceği gibi geri plandaki kahramanlar da olabilir.
Ama bakın bu yazarın kendisi değildir.
Yani işte ben evime gittim dediğinde onu yazar yazmamış yazar onu ben dediğimiz kahraman kişiye anlatılıyor.
Bak bunu bu ayrımı artık yapalım.
Gözlemci bakış açısı yani üçüncü kişi yani o.
Bakın burada anlatıcı tarafsızdır.
Sadece gördüklerini anlatır.
Yani siz pencerenin den diyelim ki dışarıda olan bir olayı seyrediyorsunuz ve tarafsız bir şekilde ne olduysa, ne gördüyseniz, oradaki olay neyse artık bir kavga mıdır nedir anlatıyorsunuz.
Bu gözlemci bakış açısıdır işte anlatma tekniği.
Bakın bu teknikle okuyucu ile eser arasına bakın anlatıcı girer.
Yani amaç okuyucuyu olay içinde yaşatmaktır.
Yani yazar burda okuyucuya mesajını verirken veya eserini anlatırken ne yapacak anlatıcı ya verecektir bu görevini?
Biz buna ne diyoruz?
Anlatma tekniği diyoruz.
Bir de ne var?
Bakın gösterme tekniği göstermek tekniğinde olaylar bir anlatıcı tarafından anlatılmaz.
Her şey doğrudan doğruya okuyucuya sunulur.
Bakın anlatma tekniğinde arada anlatıcı var ama gösterme tekniğinde anlatıcı ortadan kalktı.
Bakın iç monolog, yani iç konuşma okuyucuya aktarılmak istenenler, kahramanın ağzından sanki kendi kendisiyle konuşuyormuş gibi düzenli bir şekilde iç monolog, iç konuşma.
Aslında kendi kendisiyle konuşma da diyebiliriz.
Dış monolog yani dışa doğru yapılan konuşmadır.
Bakın bir kişinin karşısındaki insana veya insanlara konuşma fırsatı vermeden, tek taraflı ve uzun bir biçimde aynı zamanda sesli olarak konuşmasıdır.
Yani karşında biri var senin konuşuyorsun ona hiçbir fırsat vermeden, tanımadan, tek başına, tek taraflı ve.
Uzun bir şekilde sessiz olarak konuşuyorsun.
Bunun da ismi dış monolog.
Bakın özetleme tekniği.
Olaylar bir kaç paragraf içerisinde derlenip toparlanır.
Yani şöyle düşünün.
Mesela bir romandaki kahraman işte 10 yaşındaydı.
Sonra okudu, büyüdü vesaire.
35 yaşına geldi ama on yaşla otuz beş yaş arasındaki olayları anlatmayın.
Sadece orayı bir paragraf ile özetler iseniz bu özetleme tekniği olur.
Yani işte okudu, iş sahibi oldu dediniz.
35 yaşına geldi oldu.
Bu size özetleme tekniği, diyalog.
Bakın diyalog kişilerin birbirleriyle yaptıkları konuşmalar dır.
Hani dış monolog, iç monolog da hani hem kendi kendine konuşma vardı ama diyalogda artık karşında biri var.
Onunla konuşuyorsun ve bilinç akışı.
Şimdi bilinç akışı, kişilerin duygu ve düşüncelerini herhangi mantıklı bir bağ ve dilbilgisi kuralı endişesi, taşı olmaksızın düzenli bir şekilde ve çağrışım ilkesi ekseninde doğrudan doğruya okuyucuya aktarmaktan ibarettir.
Yani şöyle düşünün.
Bilinç akışında kişilerin duygu ve düşüncesi, yani her hangi bir sıra yok.
Öyle aklına ne geliyorsa.
Hani romandaki kişi olarak düşünün, herhangi bir dilbilgisi kuralı yok, herhangi bir söylediğin cümleler arasında bağ yok.
Öyle aklına ne geliyorsa o an bilincinden geçen her şeyi söylüyorsa bu bilinç akışı tekniğine girecektir.
Şimdilik anlatım tekniklerini burada bırakalım.
Bir sonraki dersimiz de anlatım tekniklerine devam edeceğiz.
Bir sonraki derse kadar Kunduz'da kalıyoruz.
Kendimize iyi bakıyoruz.
Roman Nedir?
Roman, kurgusal bir hikayeyi anlatan, karakterlerin psikolojik ve duygusal gelişimlerini, çevrelerindeki dünyayı ve olayları konu alan uzun öykü türüdür. Romanlar genellikle bölümlere ayrılmış ve her bölümde farklı bir olay veya konunun işlendiği uzun bir metin şeklindedir.
Romanın tarihi oldukça eski dönemlere kadar uzanır. Antik Roma ve Yunan edebiyatında, Orta Çağ Avrupa'sında ve Osmanlı edebiyatında da benzer türler görülür ancak modern anlamda romanın gelişimi 18. yüzyılda gerçekleşir.
Romanlar genellikle kişisel gelişim, toplumsal sorunlar, tarih, aşk, macera, polisiye ve bilim kurgu gibi çeşitli konuları işlerler. Romanlar, okuyucunun kendisini hikayenin içinde hissetmesine ve karakterlerle empati kurmasına yardımcı olan ayrıntılı tasvirleri ve derin karakter analizleri ile bilinirler.
Romanın en önemli özelliklerinden biri, yazarın hayal gücüne dayalı olarak kendi kurgusal dünyasını yaratması ve okuyucunun bu dünyaya dalmış hissetmesini sağlamasıdır. Romanlar genellikle uzun olmaları nedeniyle, yazarın karakterleri, konuları ve dünya görüşünü daha ayrıntılı bir şekilde yansıtabilmesi için daha fazla alan sağlarlar.
Roman Türleri Nelerdir?
Roman, kendi içinde farklı türlere ayrılabilen bir edebi eserdir. Roman türleri, konu, yapı ve tarz gibi farklı özelliklere göre sınıflandırılabilir. İşte roman türleri hakkında genel bir bakış:
- Tarihi Roman: Tarihi romanlar, tarihi olay ve kişilikleri konu alan romanlardır. Tarihi gerçeklere dayanır ve kurgusal öğelerle desteklenir.
- Psikolojik Roman: Psikolojik romanlar, karakterlerin iç dünyalarına odaklanan romanlardır. Kişisel düşünceler, duygular ve zihinsel süreçlerin ayrıntılı bir şekilde ele alındığı eserlerdir.
- Bilim Kurgu Romanı: Bilim kurgu romanları, bilim ve teknolojinin gelişmiş olduğu farklı bir gelecekte geçen kurgusal hikayelerdir. Genellikle uzay, robotlar, yapay zeka, zaman yolculuğu, uzak gezegenler gibi unsurlar içerir.
- Aşk Romanı: Aşk romanları, romantizm ve duygusal bağlar üzerine kurulu hikayelerdir. Genellikle birbirine aşık olan iki karakterin hikayesini anlatır.
- Polisiye Roman: Polisiye romanlar, suç işleyenlerin yakalanması sürecini konu alan romanlardır. Genellikle cinayet, hırsızlık, kaçırma gibi suçlar ele alınır.
- Macera Romanı: Macera romanları, keşif, macera ve heyecan dolu olaylarla dolu hikayelerdir. Genellikle keşif, korsanlık, kaçış, savaş ve araştırma gibi unsurları içerir.
- Korku Romanı: Korku romanları, okuyucuları korkutmak amacıyla tasarlanmış romanlardır. Genellikle doğaüstü, karanlık ve ürkütücü unsurları içerir.
- Mizah Romanı: Mizah romanları, okuyucuları güldürmek amacıyla yazılmış eserlerdir. Karikatür, fıkra ve diğer mizah türleriyle benzer özellikler gösterir.
- Toplumsal Roman: Toplumsal romanlar, toplumsal sorunları, eşitsizlikleri, ayrımcılığı, adaletsizliği, yoksulluğu vb. konuları ele alan romanlardır. Genellikle siyasi bir mesajı olan eserlerdir.
Türk Edebiyatında Roman
Türk edebiyatında roman, Tanzimat Dönemi ile birlikte ortaya çıkmıştır. Tanzimat Dönemi yazarları, romanın Batı edebiyatındaki gelişimini takip ederek, Türk edebiyatına bu türü kazandırmışlardır. Türk edebiyatındaki roman tarihi, Tanzimat Dönemi'nden itibaren günümüze kadar uzanmaktadır.
Tanzimat Dönemi'nde, Ahmet Mithat Efendi, Namık Kemal, Şemsettin Sami gibi yazarlar, toplumsal sorunları ele alan romanlar yazmışlardır. Bu dönemde romanlar, Batı edebiyatının etkisi altında kaleme alınmıştır.
Servet-i Fünun Dönemi'nde, Ahmet Midhat Efendi'nin "Felatun Bey ile Rakım Efendi" adlı eseriyle birlikte, romanlarda hikaye öğesi daha önem kazanmıştır. Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf, Ahmet Hikmet Müftüoğlu gibi yazarlar da bu dönemde roman yazmışlardır.
Cumhuriyet Dönemi'nde, romancılar toplumsal sorunları ele alan eserler yazmaya devam etmiştir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Sabahattin Ali gibi yazarlar, Türk edebiyatındaki önemli romancılardandır. Bu dönemde romanlar, sosyalist, gerçekçi ve psikolojik öğeleri bir arada bulunduran eserler olarak kaleme alınmıştır.
1960 Sonrası Dönem'de, yazarlar toplumsal konuların yanı sıra bireysel sorunları da ele alan romanlar yazmışlardır. Oğuz Atay, Adalet Ağaoğlu, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Elif Şafak gibi yazarlar, Türk edebiyatında 1960 Sonrası Dönem'in önde gelen romancıları arasındadır. Bu dönemde romanlar, postmodern öğelerle zenginleştirilmiştir.
Türk edebiyatındaki roman geleneği, günümüzde de devam etmektedir. Genç yazarlar, farklı konular ve tarzlarla roman yazmaya devam etmektedir.
Anlatıcı Bakış Açıları
Romanlarda kullanılan anlatıcı bakış açıları şunlardır:
- Birinci Şahıs Anlatımı: Romanın anlatıcısı, hikayeyi kendi gözünden anlatır ve "ben" diye anlatır. Okuyucu, romanın olaylarını bu karakterin gözünden deneyimler.
- İkinci Şahıs Anlatımı: Romanın anlatıcısı, hikayeyi doğrudan okuyucuya hitaben anlatır. Bu bakış açısı nadiren kullanılır.
- Üçüncü Şahıs Sınırlı Anlatımı: Romanın anlatıcısı, hikayeyi üçüncü şahıs ağzından anlatır, ancak sadece bir karakterin zihnine veya bakış açısına odaklanır. Okuyucu, sadece bu karakterin düşüncelerini ve hislerini deneyimler.
- Üçüncü Şahıs Geniş Anlatımı: Romanın anlatıcısı, hikayeyi üçüncü şahıs ağzından anlatır ve birçok karakterin düşüncelerine ve hislerine odaklanır. Okuyucu, birden fazla karakterin bakış açısını deneyimleyebilir.
Anlatıcı bakış açısı, okuyucunun olayları nasıl deneyimlediğini ve karakterlerle nasıl bağ kurduğunu belirler. Roman yazarları, anlatıcı bakış açısı seçimiyle okuyucunun dikkatini olaylara, karakterlere veya bir tema veya mesaja yönlendirebilirler.
Romanda Anlatım Teknikleri
Romanda kullanılan anlatım teknikleri şunlardır:
- Doğrudan Anlatım: Roman yazarının karakterlerin düşüncelerini ve diyaloglarını doğrudan aktardığı tekniktir. Bu teknik, okuyucuların karakterlerin iç dünyasına doğrudan erişim sağlamalarına olanak tanır.
- Dolaylı Anlatım: Roman yazarı, karakterlerin düşüncelerini, hislerini ve duygularını belirli bir kelimeler dizisi veya eylemleri yoluyla gösterir. Dolaylı anlatım, okuyucunun karakterlerin düşüncelerini kendileri yorumlamalarını gerektirir.
- Karakterlerin Eylemleri: Bu teknikte, karakterlerin eylemleri yoluyla karakterlerin kişilikleri, düşünceleri ve duyguları gösterilir. Bu teknik, okuyucuların karakterlerle bağ kurmalarına yardımcı olur.
- İç Monolog: Bu teknikte, karakterlerin zihin dünyalarına doğrudan erişilir. İç monolog, karakterlerin düşüncelerini ve iç seslerini aktarmak için kullanılır.
- Melez Anlatım: Roman yazarı, farklı anlatım tekniklerini kullanarak karakterlerin düşüncelerini, hislerini ve duygularını belirtir. Melez anlatım, okuyucuların karakterlerin iç dünyalarını daha ayrıntılı bir şekilde anlamalarına yardımcı olur.
Roman yazarları, hikayeyi anlatmak için bu tekniklerden herhangi bir kombinasyonunu kullanabilirler. Hangi tekniklerin kullanılacağı, romanın anlatısı ve amacına bağlıdır.