Karbonhidratlara biz aslında şekerler de diyoruz.
İlk olarak karbonhidratları şema üzerinden inceleyelim.
İçerdikleri şeker birim sayısına göre monosakkaritler, disakkaritler ve polisakkaritler olmak üzere üçe ayrılırlar.
Mono tek demektir, yani monosakkaritler tek şekerlilerdir. Disakkaritler iki şekerliler, polisakkaritler de çok şekerler demektir. Monosakkaritler de içerdikleri karbon sayısına göre üçe ayrılır.
Üç karbonlular triozlar, beş karbonlular pentozlar, altı karbonlular heksozlardır.
Fosfogliseraldehit üç karbonlu bir monosakkarittir.
Deoksiriboz ve riboz şekerleri ise beş karbonlu monosakkaritler.
Glikoz, fruktoz, galaktoz ise altı karbonlu monosakkaritlerdir. Monosakkaritler sindirime uğramadan hücre zarından geçebilen basit yapılı şekerlerdir.
Suda çözünürler ve tatlıdırlar.
Altı karbonlu olanlar birbirinin izomeridir, yani kapalı formülleri aynı açı formülleri farklıdır.
Mesela glikozu C₆H₁₂O₆ şeklinde yazıyoruz.
Fruktozu ve galaktozu da bu şekilde gösteririz.
Maltoz, sükroz ve laktoz molekülleri disakkarittir.
Nişasta, glikojen, selüloz ve kitin polisakkaritlere örnektir. Şimdi bunları biraz daha detaylı inceleyelim. Üç karbonlu monosakkaritlere fosfogliseraldehidi örnek vermiştim.
Bu molekül hücresel solunum reaksiyonlarında glikozun parçalanması sırasında oluşan ara üründür.
Aynı zamanda bu fotosentez reaksiyonlarında glikoz sentezine de katkı sağlar.
Beş karbonlu pentozları deoksiriboz ve riboz olmak üzere ikiye ayırmıştık.
Riboz şekerinin genel formülü C₅H₁₀O₅'tir.
Deoksiribozun genel formülünü ise C₅H₁₀O₄ şeklinde yazabiliriz. Yani bunlar izomer değildir.
Deoksiriboz şekeri DNA'nın yapısına katılır.
Riboz şekeri ise RNA, ATP, NAD, FAD ve NADP'nin yapısına katılır. Altı karbonlu olan fruktoz meyve şekeri olarak da bilinir.
Üretici bitkiler tarafından üretilir. İnsanlar fruktozu glikoza dönüştürerek kullanır. Tatlılık derecesi en yüksek olan şekerdir.
Glikoz üzüm şekeri olarak da bilinir.
Üretici canlılar tarafından üretilir.
Canlılar enerji elde etmek için glikozu ilk sırada kullanır.
Kanda ölçülen tek şeker olduğundan kan şekeri olarak da bilinir. Sinir hücreleri öncelikle glikozdan enerji elde eder.
Açlık sırasında bayılmanın nedeni sinir hücrelerinin yeterli glikoz bulamayışıdır. Galaktoz bitkilerde kloroplastın içinde, yosunlardan elde edilen bir polisakkarit olan agarın yapısında, şeker pancarı, reçine ve keçiboynuzu özütünde bulunur.
Memeli hayvanlar vücutlarına aldığı glikozu galaktoza dönüştürebilir.
Elde edilen galaktoz sütün yapısında bulunan laktozun üretiminde kullanılır. Galaktoz süt şekeri olarak da bilinir.
Altı karbonluların birbirinin izomeri olduğunu biraz önce zaten söylemiştim.
Şimdi gelelim disakkaritlere.
İki monosakkaridin glikozit bağı ile birleşmesi sonucunda disakkarit oluşur. Örneğin iki tane glikoz birleşir ve maltoz oluşur. Bu esnada bir tane glikozit bağı kurulduğu için bir tane de su açığa çıkar.
Bu aynı zamanda bir dehidrasyon sentezidir.
Glikozit bağı kurulduğu için olaya glikozitleşme de denir.
Bu olayın tam tersi ise hidrolizdir.
Maltoz arpa tohumlarında bulunur.
Şimdi de glikoz ve fruktoz birleşsin. Bunu hemen yazıyorum.
Burada yine bir dehidrasyon yani glikozitleşme gerçekleşir ve sükroz oluşur. Buna sakkaroz da dediğimiz oluyor.
Bir tane bağ kurulduğu için yine bir tane su açığa çıkar. Tam tersi yine hidrolize örnektir.
Sükroz çay şekeri olarak da bilinir.
Şeker pancarı ve şeker kamışının yapısında bulunur.
Glikoz ve galaktozun birleşmesiyle de laktoz oluşur.
Yine bir tane glikozit bağı kurulur ve bir tane su açığa çıkar.
Laktoz memeli hayvanların sütünde bulunur.
Disakkaritler hidroliz edilmeden hücre zarından geçemez.
Monosakkaritlerin yapısında glikozit bağı bulunmuyordu değil mi?
Ancak disakkaritlerin yapısında glikozit bağı bulunuyor.
Ayrıca farkettiyseniz disakkaritleri oluşturmak için altı karbonlu monosakkaritleri kullandık ve mutlaka tepkimelerde glikoz görev aldı.
Şimdi de polisakkaritlere gelelim.
Bunlar çok şekerlilerdi.
Polisakkaritler çok sayıda glikozun glikozitleşmesiyle oluşur.
Eğer n tane glikoz kullanırsak n - 1 tane su açığa çıkar. Bu da demek olur ki n - 1 tane de glikozit bağı kurulmuştur.
Polisakkaritleri deposal ve yapısal olarak ikiye ayırıyoruz.
Nişasta ve glikojen deposal polisakkaritlerdir.
Bitkilerde fotosentez sonucu üretilen glikozun fazlası nişastaya dönüştürülür.
Yani aynı zamanda nişasta için bitkiseldir de diyebiliriz.
Nişasta bitkinin kök, gövde, yaprak, meyve ve tohum gibi organlarında depolanır.
Patates, pirinç, arpa, buğday ve yulaf gibi besinlerde bol miktarda bulunur.
Hayvanların besinlerle aldıkları nişasta sindirim kanalında glikoza kadar parçalanır.
Açığa çıkan glikozlar kana geçer ve hücrelere taşınır.
Hayvan hücrelerinde nişasta bulunmaz.
Yani hayvanlar o zaman hücre içinde nişasta sindiremezler.
Nişasta suda az da olsa çözünür.
Nişastanın varlığı iyot çözeltisiyle anlaşılır.
Nişastalı besine iyot damlatıldığında mavi-mor renk alır.
Glikozun fazlası bakteri, arke, cıvık mantar, mantar ve hayvan hücrelerinde glikojene dönüştürülerek depo edilir.
Yani glikojen hayvansaldır.
Suda çok az çözünür.
Biz insanlar olarak glikozun fazlasını karaciğer ve çizgili kaslarda glikojen olarak depoluyoruz.
Açlık durumunda da karaciğerdeki bu glikojen depolarını kullanıyoruz.
Selüloz ve kitin yapısal polisakkaritlerdir.
Selüloz bitki hücrelerinin çeper yapısına katılır ve suda çözünmez.
İnsanlar ve etçil hayvanlar selülozu sindiremediği için dışkıyla birlikte dışarı atar. Ancak sağlıklı bir diyet için selüloz gereklidir. Çünkü selüloz bağırsak epiteline değerek mukus ürettirir.
Bağırsağın daha sağlıklı çalışmasını sağlar.
Otçul hayvanlar sindirim sisteminde yaşayan yararlı mikroorganizmalar sayesinde selülozu sindirerek selülozun içindeki glikozu enerji kaynağı olarak kullanabilir.
Selüloz ayrıca yeryüzünde en çok bulunan karbonhidrat çeşididir.
Kitin diğer polisakkaritlerden farklı olarak yapısında azot bulundurur.
Kitin mantarlarda hücre çeperinin yapısına katılır. Eklembacaklıların yani uğur böceği, kelebek, yengeç gibi hayvanların dış iskeletinde bulunur. Kitinin saf hali deri gibi esnek ve yumuşaktır. Eklembacaklılarda dış iskeletin sert olmasının sebebi kitinin yapısına kalsiyum karbonat gibi tuzların katılmasıdır.
Güçlü ve esnek yapısından dolayı ameliyat ipliği yapımında da kullanılır.
Bu iplik ameliyat yarası iyileşince kendiliğinden erir.
Kitin suda çözünmez.
Toplam dört tane polisakkaridi konuştuk.
Bu polisakkaritlerin çeşitliliği yapılarına katılan monosakkaritlerin birbirine farklı şekilde bağlanmasından kaynaklanır.
Son birkaç şey daha eklemek istiyorum.
Karbonhidratları parçalamak için gerekli olan oksijen miktarı lipit ve proteinlere göre daha azdır.
Bu nedenle karbonhidratlar enerji kaynağı olarak ilk sırada kullanılıyor.
Ayrıca maalesef gereğinden fazla alınan karbonhidratlar yağa dönüştürülerek vücutta depo ediliyor.
İlk olarak karbonhidratları şema üzerinden inceleyelim.
İçerdikleri şeker birim sayısına göre monosakkaritler, disakkaritler ve polisakkaritler olmak üzere üçe ayrılırlar.
Mono tek demektir, yani monosakkaritler tek şekerlilerdir. Disakkaritler iki şekerliler, polisakkaritler de çok şekerler demektir. Monosakkaritler de içerdikleri karbon sayısına göre üçe ayrılır.
Üç karbonlular triozlar, beş karbonlular pentozlar, altı karbonlular heksozlardır.
Fosfogliseraldehit üç karbonlu bir monosakkarittir.
Deoksiriboz ve riboz şekerleri ise beş karbonlu monosakkaritler.
Glikoz, fruktoz, galaktoz ise altı karbonlu monosakkaritlerdir. Monosakkaritler sindirime uğramadan hücre zarından geçebilen basit yapılı şekerlerdir.
Suda çözünürler ve tatlıdırlar.
Altı karbonlu olanlar birbirinin izomeridir, yani kapalı formülleri aynı açı formülleri farklıdır.
Mesela glikozu C₆H₁₂O₆ şeklinde yazıyoruz.
Fruktozu ve galaktozu da bu şekilde gösteririz.
Maltoz, sükroz ve laktoz molekülleri disakkarittir.
Nişasta, glikojen, selüloz ve kitin polisakkaritlere örnektir. Şimdi bunları biraz daha detaylı inceleyelim. Üç karbonlu monosakkaritlere fosfogliseraldehidi örnek vermiştim.
Bu molekül hücresel solunum reaksiyonlarında glikozun parçalanması sırasında oluşan ara üründür.
Aynı zamanda bu fotosentez reaksiyonlarında glikoz sentezine de katkı sağlar.
Beş karbonlu pentozları deoksiriboz ve riboz olmak üzere ikiye ayırmıştık.
Riboz şekerinin genel formülü C₅H₁₀O₅'tir.
Deoksiribozun genel formülünü ise C₅H₁₀O₄ şeklinde yazabiliriz. Yani bunlar izomer değildir.
Deoksiriboz şekeri DNA'nın yapısına katılır.
Riboz şekeri ise RNA, ATP, NAD, FAD ve NADP'nin yapısına katılır. Altı karbonlu olan fruktoz meyve şekeri olarak da bilinir.
Üretici bitkiler tarafından üretilir. İnsanlar fruktozu glikoza dönüştürerek kullanır. Tatlılık derecesi en yüksek olan şekerdir.
Glikoz üzüm şekeri olarak da bilinir.
Üretici canlılar tarafından üretilir.
Canlılar enerji elde etmek için glikozu ilk sırada kullanır.
Kanda ölçülen tek şeker olduğundan kan şekeri olarak da bilinir. Sinir hücreleri öncelikle glikozdan enerji elde eder.
Açlık sırasında bayılmanın nedeni sinir hücrelerinin yeterli glikoz bulamayışıdır. Galaktoz bitkilerde kloroplastın içinde, yosunlardan elde edilen bir polisakkarit olan agarın yapısında, şeker pancarı, reçine ve keçiboynuzu özütünde bulunur.
Memeli hayvanlar vücutlarına aldığı glikozu galaktoza dönüştürebilir.
Elde edilen galaktoz sütün yapısında bulunan laktozun üretiminde kullanılır. Galaktoz süt şekeri olarak da bilinir.
Altı karbonluların birbirinin izomeri olduğunu biraz önce zaten söylemiştim.
Şimdi gelelim disakkaritlere.
İki monosakkaridin glikozit bağı ile birleşmesi sonucunda disakkarit oluşur. Örneğin iki tane glikoz birleşir ve maltoz oluşur. Bu esnada bir tane glikozit bağı kurulduğu için bir tane de su açığa çıkar.
Bu aynı zamanda bir dehidrasyon sentezidir.
Glikozit bağı kurulduğu için olaya glikozitleşme de denir.
Bu olayın tam tersi ise hidrolizdir.
Maltoz arpa tohumlarında bulunur.
Şimdi de glikoz ve fruktoz birleşsin. Bunu hemen yazıyorum.
Burada yine bir dehidrasyon yani glikozitleşme gerçekleşir ve sükroz oluşur. Buna sakkaroz da dediğimiz oluyor.
Bir tane bağ kurulduğu için yine bir tane su açığa çıkar. Tam tersi yine hidrolize örnektir.
Sükroz çay şekeri olarak da bilinir.
Şeker pancarı ve şeker kamışının yapısında bulunur.
Glikoz ve galaktozun birleşmesiyle de laktoz oluşur.
Yine bir tane glikozit bağı kurulur ve bir tane su açığa çıkar.
Laktoz memeli hayvanların sütünde bulunur.
Disakkaritler hidroliz edilmeden hücre zarından geçemez.
Monosakkaritlerin yapısında glikozit bağı bulunmuyordu değil mi?
Ancak disakkaritlerin yapısında glikozit bağı bulunuyor.
Ayrıca farkettiyseniz disakkaritleri oluşturmak için altı karbonlu monosakkaritleri kullandık ve mutlaka tepkimelerde glikoz görev aldı.
Şimdi de polisakkaritlere gelelim.
Bunlar çok şekerlilerdi.
Polisakkaritler çok sayıda glikozun glikozitleşmesiyle oluşur.
Eğer n tane glikoz kullanırsak n - 1 tane su açığa çıkar. Bu da demek olur ki n - 1 tane de glikozit bağı kurulmuştur.
Polisakkaritleri deposal ve yapısal olarak ikiye ayırıyoruz.
Nişasta ve glikojen deposal polisakkaritlerdir.
Bitkilerde fotosentez sonucu üretilen glikozun fazlası nişastaya dönüştürülür.
Yani aynı zamanda nişasta için bitkiseldir de diyebiliriz.
Nişasta bitkinin kök, gövde, yaprak, meyve ve tohum gibi organlarında depolanır.
Patates, pirinç, arpa, buğday ve yulaf gibi besinlerde bol miktarda bulunur.
Hayvanların besinlerle aldıkları nişasta sindirim kanalında glikoza kadar parçalanır.
Açığa çıkan glikozlar kana geçer ve hücrelere taşınır.
Hayvan hücrelerinde nişasta bulunmaz.
Yani hayvanlar o zaman hücre içinde nişasta sindiremezler.
Nişasta suda az da olsa çözünür.
Nişastanın varlığı iyot çözeltisiyle anlaşılır.
Nişastalı besine iyot damlatıldığında mavi-mor renk alır.
Glikozun fazlası bakteri, arke, cıvık mantar, mantar ve hayvan hücrelerinde glikojene dönüştürülerek depo edilir.
Yani glikojen hayvansaldır.
Suda çok az çözünür.
Biz insanlar olarak glikozun fazlasını karaciğer ve çizgili kaslarda glikojen olarak depoluyoruz.
Açlık durumunda da karaciğerdeki bu glikojen depolarını kullanıyoruz.
Selüloz ve kitin yapısal polisakkaritlerdir.
Selüloz bitki hücrelerinin çeper yapısına katılır ve suda çözünmez.
İnsanlar ve etçil hayvanlar selülozu sindiremediği için dışkıyla birlikte dışarı atar. Ancak sağlıklı bir diyet için selüloz gereklidir. Çünkü selüloz bağırsak epiteline değerek mukus ürettirir.
Bağırsağın daha sağlıklı çalışmasını sağlar.
Otçul hayvanlar sindirim sisteminde yaşayan yararlı mikroorganizmalar sayesinde selülozu sindirerek selülozun içindeki glikozu enerji kaynağı olarak kullanabilir.
Selüloz ayrıca yeryüzünde en çok bulunan karbonhidrat çeşididir.
Kitin diğer polisakkaritlerden farklı olarak yapısında azot bulundurur.
Kitin mantarlarda hücre çeperinin yapısına katılır. Eklembacaklıların yani uğur böceği, kelebek, yengeç gibi hayvanların dış iskeletinde bulunur. Kitinin saf hali deri gibi esnek ve yumuşaktır. Eklembacaklılarda dış iskeletin sert olmasının sebebi kitinin yapısına kalsiyum karbonat gibi tuzların katılmasıdır.
Güçlü ve esnek yapısından dolayı ameliyat ipliği yapımında da kullanılır.
Bu iplik ameliyat yarası iyileşince kendiliğinden erir.
Kitin suda çözünmez.
Toplam dört tane polisakkaridi konuştuk.
Bu polisakkaritlerin çeşitliliği yapılarına katılan monosakkaritlerin birbirine farklı şekilde bağlanmasından kaynaklanır.
Son birkaç şey daha eklemek istiyorum.
Karbonhidratları parçalamak için gerekli olan oksijen miktarı lipit ve proteinlere göre daha azdır.
Bu nedenle karbonhidratlar enerji kaynağı olarak ilk sırada kullanılıyor.
Ayrıca maalesef gereğinden fazla alınan karbonhidratlar yağa dönüştürülerek vücutta depo ediliyor.