Nükleik asitler tüm canlı organizmaların hücreleri içinde bulunan bütün yönetip bilgiyi depolayarak bu bilgiyi nesilden nesile taşıyan önemli en büyük organik moleküllerdir.
Hücrenin çekirdeğinde bulunduğu için çekirdek asidi anlamına gelen nükleik asit ismi verilmiştir.
Ancak daha sonra yapılan araştırmalarda nükleik asitlerin sadece çekirdekte değil hücrenin diğer bölümlerinde de varlığı tespit edilmiştir.
Nükleik asitlere yönetici moleküller de diyoruz.
Yapısal ve işlevsel özelliklerine göre de DNA ve RNA olmak üzere ikiye ayırıyoruz.
Nükleik asitlerin yapı birimlerine yani yapı taşlarına nükleotit denir.
Burada bir tane nükleotit görüyoruz. Bir nükleotit azotlu organik baz, beş karbonlu şeker, yani pentoz ve bir tane fosfat grubundan oluşur.
Baz ile şeker arasında glikozit bağı, şeker ile fosfat grubu arasında da fosfoester bağı bulunur.
Azotlu organik bazları kimyasal yapılarına göre çift halkalı pürinler ve tek halkalı pirimidinler olmak üzere ikiye ayırıyoruz.
Adenin ve guanin çift halkalıdır. Timin, urasil ve sitozin tek halkalıdır. Bunlardan adenin, guanin ve sitozin hem DNA hem de RNA'nın yapısına katılırken, timin sadece DNA'nın, urasil sadece RNA'nın yapısına katılır. Beş karbonlu şekerler iki çeşittir.
Bunlar riboz ve deoksiriboz şekerleridir.
Riboz şekeri RNA'nın deoksiriboz şekeri ise DNA'nın yapısına katılır. Fosfat grubu ise tüm nükleotitlerin yapısında vardır.
Buna fosforik asit de deriz.
Bu kısım nükleik asitlere asidik özellik kazandırır.
Bu arada sadece bazı ve şekerden oluşan bu ikili yapıya da nükleozit adı verilir. Bu nükleotitleri taşıdıkları azotlu organik baz ve şekere göre isimlendiriliyoruz.
Sol tarafa DNA'ya ait nükleotitleri çizelim.
Şekerin deoksiriboz olması gerekir.
Bunların içine D yazıyorum. Bu yuvarlakların da fosfat olduğunu söylemiştim. Adenin, guanin, sitozin ve timin bazları da DNA'da bulunur.
Şimdi ilk nükleotidin ismini söyleyelim. Adenin deoksiribonükleotit.
Şimdi de altındakini söyleyelim.
Guanin deoksiribonükleotit.
O zaman bu da sitozin deoksiribonükleotit ve bu timin deoksiribonükleotittir.
Sağ tarafa da RNA'ya ait nükleotitleri çizelim.
Şeker, riboz şekeridir. bunların içine r yazıyorum.
Bunlar yine fosfattır. Azotlu bazlar da adenin, guanin, sitozin ve urasildir.
Şimdi bu ilk nükleotidi okuyalım. Adenin ribonükleotit ve bu guanin ribonükleotit, sitozin ribonükleotit ve urasil ribonükleotit. Şimdi nükleik asitleri ayrı ayrı inceleyelim. DNA prokaryot hücrelerin sitoplazmasında ökaryot hücrelerin çekirdeğinde yer alır.
Ayrıca ökaryot hücrelerin mitokondri ve plastiklerinin de kendilerine özgü DNA'ları vardır.
DNA'nın yapısı karşılıklı iki nükleotit zincirinin yan yana tıpkı iki örgü ipliğinde olduğu gibi birbirinin üzerine bükülmüş bir sarmal şeklindedir.
DNA'nın karşılıklı sarmal yapan nükleotit zincirinden birincisi diğerinin tamamlayıcısı durumundadır birinci nükleotidin baz dizilişi biliniyorsa ikincisi rahatlıkla yazılabilir.
DNA'nın yapısını yangın merdivenine benzetebiliriz. Bu benzetmede bazlar merdiven basamaklarını, şeker ve fosfatlar da duvarları oluşturmaktadır.
Şimdi burası DNA'nın birinci ipliği, burası da DNA'nın ikinci ipliği olsun.
Tabii ki bu böylece uzar gider.
Karşı karşıya gelen bazlardan adenin ile timin arasında ikili, iguan ile sitozin arasında üçlü hidrojen bağı kurulur.
Bu durumda DNA'daki adenin sayısı timin sayısına, guanin sayısı da sitozin sayısına eşittir.
Tüm canlılarda DNA bu dört çeşit nükleotidden oluşur.
İki komşu nükleotid de birbirine alt alta fosfodiester bağı ile bağlanır.
Bu şekilde oluşan polinükleotit DNA'yı meydana getirir.
Canlılardaki çeşitliliğe nükleotit sayılarının ve dizilişinin farklı olması sebep olur.
Bilgiler genler halinde DNA'nın üzerinde bulunur.
Bu genler göz rengi, kan grubu, saç rengi ve parmak izi gibi genetik özellikleri belirler.
Hücreler bölüneceği zaman DNA kendisini kopyalar.
İşte DNA'nın kendisini kopyalanmasına da replikasyon diyoruz.
Replikasyon sonunda birbirinin aynısı olan iki DNA molekülü oluşur canlılarda replikasyon sayesinde kalıtsal bilgiler yeni hücrelere ve nesillere aktarılır.
DNA'da pürinler ve pirimidinler birbirine eşittir.
Bu durumda adenin artı guanin bölü timin arti sitozin bire eşittir diyebiliriz.
Adenin artı timin bölü guanin artı sitozin oranı ise türe özgüdür. Yani her DNA da farklı olabilir.
Şimdi de RNA'yı yani ribonükleik asidi konuşalım.
RNA prokaryot hücrelerin sitoplazmasında ve ribozomun yapısında, ökaryot hücrelerin çekirdeğinde, sitoplazmasında, ribozomun yapısında, mitokondri ve kloroplastta da bulunur.
RNA tek zincirlidir ve kendisini kopyalayamaz.
Tüm RNA çeşitleri DNA üzerinden üretilir ve hepsi protein sentezinde görev alır. RNA'nın nükleotitlerden oluştuğunu, yapısında riboz şekerinin bulunduğunu ve kendine özgü bazının urasil olduğunu biraz önce söylemiştim. Mesajcı, taşıyıcı ribozomal olmak üzere üç çeşit RNA bulunur.
Mesajcı yani mRNA protein sentezi için DNA'dan aldığı şifreyi ribozom organeline taşır.
Bu nedenle canlıların DNA'larındaki farklılık üretilen mRNA'ların da farklı olmasını sağlar.
Bunun sonucunda da üretilen proteinler canlılar arasında farklılık gösterir.
mRNA hücrede bulunan toplam RNA'nın yüzde beşini oluşturur. mRNA düz bir polinükleotit şeklindedir.
Üzerinde bulunan üçlü nükleotitlere kodon adı verilir. Protein sentezi sırasında serbest amino asitlere bağlanıp bu amino asitleri uygun sırayla ribozom organeline taşıyan RNA taşıyıcı RNA'dır.
RNA tek zincirli bir yapı gösterdiği için normalde hidrojen bağı içermez fakat tRNA bir nükleotit zincirinin kıvrımlar yapmasıyla oluştuğu için bu kıvrımlar hidrojen bağlarıyla bir arada tutulur. Görünüş olarak yonca yaprağına benzetilir.
Alt kısmında bulunan üçlü nükleotitlere antikodon deniliyor.
Ve bu mavi ile çizdiğim yapı da amino asidin bağlandığı bölge.
tRNA hücrede bulunan toplam RNA'nın yüzde 15'ini oluşturur. Ribozomal RNA proteinlerle birlikte ribozomun yapısını oluşturur.
rRNA hücrede çekirdekçikte üretilir ve hücrede bulunan toplam RNA'nın yüzde seksenini oluşturur.
Hücrenin çekirdeğinde bulunduğu için çekirdek asidi anlamına gelen nükleik asit ismi verilmiştir.
Ancak daha sonra yapılan araştırmalarda nükleik asitlerin sadece çekirdekte değil hücrenin diğer bölümlerinde de varlığı tespit edilmiştir.
Nükleik asitlere yönetici moleküller de diyoruz.
Yapısal ve işlevsel özelliklerine göre de DNA ve RNA olmak üzere ikiye ayırıyoruz.
Nükleik asitlerin yapı birimlerine yani yapı taşlarına nükleotit denir.
Burada bir tane nükleotit görüyoruz. Bir nükleotit azotlu organik baz, beş karbonlu şeker, yani pentoz ve bir tane fosfat grubundan oluşur.
Baz ile şeker arasında glikozit bağı, şeker ile fosfat grubu arasında da fosfoester bağı bulunur.
Azotlu organik bazları kimyasal yapılarına göre çift halkalı pürinler ve tek halkalı pirimidinler olmak üzere ikiye ayırıyoruz.
Adenin ve guanin çift halkalıdır. Timin, urasil ve sitozin tek halkalıdır. Bunlardan adenin, guanin ve sitozin hem DNA hem de RNA'nın yapısına katılırken, timin sadece DNA'nın, urasil sadece RNA'nın yapısına katılır. Beş karbonlu şekerler iki çeşittir.
Bunlar riboz ve deoksiriboz şekerleridir.
Riboz şekeri RNA'nın deoksiriboz şekeri ise DNA'nın yapısına katılır. Fosfat grubu ise tüm nükleotitlerin yapısında vardır.
Buna fosforik asit de deriz.
Bu kısım nükleik asitlere asidik özellik kazandırır.
Bu arada sadece bazı ve şekerden oluşan bu ikili yapıya da nükleozit adı verilir. Bu nükleotitleri taşıdıkları azotlu organik baz ve şekere göre isimlendiriliyoruz.
Sol tarafa DNA'ya ait nükleotitleri çizelim.
Şekerin deoksiriboz olması gerekir.
Bunların içine D yazıyorum. Bu yuvarlakların da fosfat olduğunu söylemiştim. Adenin, guanin, sitozin ve timin bazları da DNA'da bulunur.
Şimdi ilk nükleotidin ismini söyleyelim. Adenin deoksiribonükleotit.
Şimdi de altındakini söyleyelim.
Guanin deoksiribonükleotit.
O zaman bu da sitozin deoksiribonükleotit ve bu timin deoksiribonükleotittir.
Sağ tarafa da RNA'ya ait nükleotitleri çizelim.
Şeker, riboz şekeridir. bunların içine r yazıyorum.
Bunlar yine fosfattır. Azotlu bazlar da adenin, guanin, sitozin ve urasildir.
Şimdi bu ilk nükleotidi okuyalım. Adenin ribonükleotit ve bu guanin ribonükleotit, sitozin ribonükleotit ve urasil ribonükleotit. Şimdi nükleik asitleri ayrı ayrı inceleyelim. DNA prokaryot hücrelerin sitoplazmasında ökaryot hücrelerin çekirdeğinde yer alır.
Ayrıca ökaryot hücrelerin mitokondri ve plastiklerinin de kendilerine özgü DNA'ları vardır.
DNA'nın yapısı karşılıklı iki nükleotit zincirinin yan yana tıpkı iki örgü ipliğinde olduğu gibi birbirinin üzerine bükülmüş bir sarmal şeklindedir.
DNA'nın karşılıklı sarmal yapan nükleotit zincirinden birincisi diğerinin tamamlayıcısı durumundadır birinci nükleotidin baz dizilişi biliniyorsa ikincisi rahatlıkla yazılabilir.
DNA'nın yapısını yangın merdivenine benzetebiliriz. Bu benzetmede bazlar merdiven basamaklarını, şeker ve fosfatlar da duvarları oluşturmaktadır.
Şimdi burası DNA'nın birinci ipliği, burası da DNA'nın ikinci ipliği olsun.
Tabii ki bu böylece uzar gider.
Karşı karşıya gelen bazlardan adenin ile timin arasında ikili, iguan ile sitozin arasında üçlü hidrojen bağı kurulur.
Bu durumda DNA'daki adenin sayısı timin sayısına, guanin sayısı da sitozin sayısına eşittir.
Tüm canlılarda DNA bu dört çeşit nükleotidden oluşur.
İki komşu nükleotid de birbirine alt alta fosfodiester bağı ile bağlanır.
Bu şekilde oluşan polinükleotit DNA'yı meydana getirir.
Canlılardaki çeşitliliğe nükleotit sayılarının ve dizilişinin farklı olması sebep olur.
Bilgiler genler halinde DNA'nın üzerinde bulunur.
Bu genler göz rengi, kan grubu, saç rengi ve parmak izi gibi genetik özellikleri belirler.
Hücreler bölüneceği zaman DNA kendisini kopyalar.
İşte DNA'nın kendisini kopyalanmasına da replikasyon diyoruz.
Replikasyon sonunda birbirinin aynısı olan iki DNA molekülü oluşur canlılarda replikasyon sayesinde kalıtsal bilgiler yeni hücrelere ve nesillere aktarılır.
DNA'da pürinler ve pirimidinler birbirine eşittir.
Bu durumda adenin artı guanin bölü timin arti sitozin bire eşittir diyebiliriz.
Adenin artı timin bölü guanin artı sitozin oranı ise türe özgüdür. Yani her DNA da farklı olabilir.
Şimdi de RNA'yı yani ribonükleik asidi konuşalım.
RNA prokaryot hücrelerin sitoplazmasında ve ribozomun yapısında, ökaryot hücrelerin çekirdeğinde, sitoplazmasında, ribozomun yapısında, mitokondri ve kloroplastta da bulunur.
RNA tek zincirlidir ve kendisini kopyalayamaz.
Tüm RNA çeşitleri DNA üzerinden üretilir ve hepsi protein sentezinde görev alır. RNA'nın nükleotitlerden oluştuğunu, yapısında riboz şekerinin bulunduğunu ve kendine özgü bazının urasil olduğunu biraz önce söylemiştim. Mesajcı, taşıyıcı ribozomal olmak üzere üç çeşit RNA bulunur.
Mesajcı yani mRNA protein sentezi için DNA'dan aldığı şifreyi ribozom organeline taşır.
Bu nedenle canlıların DNA'larındaki farklılık üretilen mRNA'ların da farklı olmasını sağlar.
Bunun sonucunda da üretilen proteinler canlılar arasında farklılık gösterir.
mRNA hücrede bulunan toplam RNA'nın yüzde beşini oluşturur. mRNA düz bir polinükleotit şeklindedir.
Üzerinde bulunan üçlü nükleotitlere kodon adı verilir. Protein sentezi sırasında serbest amino asitlere bağlanıp bu amino asitleri uygun sırayla ribozom organeline taşıyan RNA taşıyıcı RNA'dır.
RNA tek zincirli bir yapı gösterdiği için normalde hidrojen bağı içermez fakat tRNA bir nükleotit zincirinin kıvrımlar yapmasıyla oluştuğu için bu kıvrımlar hidrojen bağlarıyla bir arada tutulur. Görünüş olarak yonca yaprağına benzetilir.
Alt kısmında bulunan üçlü nükleotitlere antikodon deniliyor.
Ve bu mavi ile çizdiğim yapı da amino asidin bağlandığı bölge.
tRNA hücrede bulunan toplam RNA'nın yüzde 15'ini oluşturur. Ribozomal RNA proteinlerle birlikte ribozomun yapısını oluşturur.
rRNA hücrede çekirdekçikte üretilir ve hücrede bulunan toplam RNA'nın yüzde seksenini oluşturur.