Karbonhidrat, lipit, protein ve nükleik asit gibi organik bileşiklerin en küçük anlamlı yapı birimine monomer denir.
Bunlara basit organik besinler de diyoruz.
Glikoz, aminoasit gibi maddeler monomerdir.
Monomer maddeler hücre zarından geçebilecek kadar küçüktür.
Bu nedenle sindirilmezler.
Benzer ya da özdeş yapıdaki çok sayıda monomerin birbirine bağlanmasıyla oluşan büyük yapılı organik moleküllere polimer denir.
Polimerler hücre zarından doğrudan geçemezler.
Zardan geçebilmeleri için öncelikle sindirilmeleri gerekir.
Nişasta ve proteini polimer maddelere örnek olarak verebiliriz. Polimerlere kompleks organik besinler de denir. Burada bilmemiz gereken çok önemli bir şey var. Lipitler yani yağlar polimer değildir.
Çünkü bir maddeye polimer diyebilmemiz için benzer ya da özdeş yapıdaki çok sayıda monomerin bir araya gelmesi gerekir.
Ancak lipitler yağ asidi ve gliserolden oluşuyor.
Burada sol taraftakilerin basit organik maddeler yani monomerler olduğunu düşünelim.
Bu monomerler arasında bağ kurulur ve polimerler oluşur.
İşte monomerlerin birleşerek polimerleri oluşturması bir dehidrasyon reaksiyonudur.
Dehidrasyonda kurulan bağ sayısı kadar su çıkışı gözlenir.
Dehidrasyon sırasında basit organik maddelerden birinin hidrojeni ile diğerinin hidroksil grubu birleşir.
Böylece bağ kurulmuş olur.
Kompleks organik maddelerin yani polimerlerin su kullanılarak yapı birimlerine ayrılmasına ise hidroliz diyoruz.
Hidro zaten su demektir.
Liz ise parçalamak anlamına gelir.
Yani bu olayda su tüketimi gözlenir.
Su molekülünün hidrojeni monomerlerden birine, hidroksil grubu ise diğer monomere bağlanır ve aradaki bağ kopar. Dehidrasyon yapım tepkimelerine yani anabolizmaya örnektir.
Hidrolizi ise yıkım tepkimelerine yani katabolizmaya örnek verebiliriz.
Şimdi dehidrasyon sentezi ve hidrolizi kıyaslayalım. Dehidrasyon sentezinde su açığa çıktığını söylemiştim. Didrolizde ise su tüketilir.
Dehidrasyon sentezinde bağ kurulurken hidrolizde bağ koparılır.
Dehidrasyon sentezinde ATP harcanır ancak hidrolizde ATP harcanmaz.
Her iki olayda da enzim kullanılır.
Dehidrasyon sentezi sadece hücre içinde gerçekleşirken, hidroliz hem hücre içinde hem de hücre dışında gerçekleşebilir. Bu arada hidroliz reaksiyonlarında ortam ısısı yeterli olduğu için ATP kullanılmıyor.
Bunlara örnek verelim.
Mesela protein sentezi aslında bir dehidrasyon sentezidir.
Eğer protein sindirimi deseydim bu hidrolize örnek olurdu.
Bu arada her su açığa çıkan olay dehidrasyon değildir. Örneğin oksijenli solunumda da su açığa çıkar ama oksijenli solunum dehidrasyon değildir.
Tam tersi aslında bir yıkım olayıdır.
Her su tüketilen olayda hidroliz değildir.
Örneğin fotosentezde su tüketilir ama fotosentez hidroliz değildir, bir yapım olayıdır.
Şimdi de biraz temel bileşikleri konuşalım.
Canlılardaki temel bileşikler inorganik ve organik olmak üzere iki çeşittir.
Su, mineraller, tuzlar, asitler ve bazlar inorganik bileşiklerdir.
Karbonhidratlar, lipitler, proteinler, enzimler, hormonlar, ATP, nükleik asitler yani nükleik asitler derken DNA ve RNA'dan bahsediyorum ve vitaminler organik bileşiklerdir.
Şimdi inorganik ve organik bileşiklerin farkını konuşalım.
İnorganik bileşikler canlılar tarafından üretilemez, doğadan hazır olarak alınır.
Yapısında genellikle karbon ve hidrojen elementlerini birlikte bulundurmayan bileşiklerdir.
Bunlar küçük yapılı olduklarından sindirilmeden kana geçer ve hücre içine alınırlar. İnorganik bileşikler enerji vermez.
Yapıcı, onarıcı ve düzenleyici olarak görev yaparlar. Canlılarda bulunan organik moleküllerin tamamı, bir karbon iskeleti ve bu iskelete bağlı diğer elementlerin atomlarından oluşur.
Organik bileşikler incelendiğinde karbon iskeletine bağlı atomların çoğunlukla hidrojen, oksijen, azot, fosfor ve kükürtten oluştuğu görülmüştür.
Karbon iskeletini eklenen grupların farklı dizilimde olması organik bileşiklerin birbirinden farklı olmasını sağlar.
Organik bileşikler fotosentez veya kemosentez yapan üretici canlılar tarafından rahatlıkla üretilirler.
Vitamin gibi bazı organik bileşikler küçük yapılıdır ancak büyük yapılı organik bileşikler de vardır.
Bunlar hücre zarından geçmek için öncelikle sindirilirler. Karbonhidrat, protein ve yağ gibi organik bileşiklerin monomerlerinin enerji verici olanları vardır.
Ayrıca organik bileşikler yapıcı-onarıcı, yönetici ve düzenleyici olarak da görev yapabilirler.
Hatta bu görevleri bir şema üzerinden göstermek istiyorum.
Karbonhidratlar, lipitler ve proteinler enerji vericidir.
Yine aynı şekilde karbonhidratlar, lipitler ve proteinler yapıcı-onarıcıdır.
Nükleik asitler, yani DNA ve RNA yöneticidir.
Hormonlar, vitaminler, enzimler, proteinler ve lipitler düzenleyicidir.
Bunlara basit organik besinler de diyoruz.
Glikoz, aminoasit gibi maddeler monomerdir.
Monomer maddeler hücre zarından geçebilecek kadar küçüktür.
Bu nedenle sindirilmezler.
Benzer ya da özdeş yapıdaki çok sayıda monomerin birbirine bağlanmasıyla oluşan büyük yapılı organik moleküllere polimer denir.
Polimerler hücre zarından doğrudan geçemezler.
Zardan geçebilmeleri için öncelikle sindirilmeleri gerekir.
Nişasta ve proteini polimer maddelere örnek olarak verebiliriz. Polimerlere kompleks organik besinler de denir. Burada bilmemiz gereken çok önemli bir şey var. Lipitler yani yağlar polimer değildir.
Çünkü bir maddeye polimer diyebilmemiz için benzer ya da özdeş yapıdaki çok sayıda monomerin bir araya gelmesi gerekir.
Ancak lipitler yağ asidi ve gliserolden oluşuyor.
Burada sol taraftakilerin basit organik maddeler yani monomerler olduğunu düşünelim.
Bu monomerler arasında bağ kurulur ve polimerler oluşur.
İşte monomerlerin birleşerek polimerleri oluşturması bir dehidrasyon reaksiyonudur.
Dehidrasyonda kurulan bağ sayısı kadar su çıkışı gözlenir.
Dehidrasyon sırasında basit organik maddelerden birinin hidrojeni ile diğerinin hidroksil grubu birleşir.
Böylece bağ kurulmuş olur.
Kompleks organik maddelerin yani polimerlerin su kullanılarak yapı birimlerine ayrılmasına ise hidroliz diyoruz.
Hidro zaten su demektir.
Liz ise parçalamak anlamına gelir.
Yani bu olayda su tüketimi gözlenir.
Su molekülünün hidrojeni monomerlerden birine, hidroksil grubu ise diğer monomere bağlanır ve aradaki bağ kopar. Dehidrasyon yapım tepkimelerine yani anabolizmaya örnektir.
Hidrolizi ise yıkım tepkimelerine yani katabolizmaya örnek verebiliriz.
Şimdi dehidrasyon sentezi ve hidrolizi kıyaslayalım. Dehidrasyon sentezinde su açığa çıktığını söylemiştim. Didrolizde ise su tüketilir.
Dehidrasyon sentezinde bağ kurulurken hidrolizde bağ koparılır.
Dehidrasyon sentezinde ATP harcanır ancak hidrolizde ATP harcanmaz.
Her iki olayda da enzim kullanılır.
Dehidrasyon sentezi sadece hücre içinde gerçekleşirken, hidroliz hem hücre içinde hem de hücre dışında gerçekleşebilir. Bu arada hidroliz reaksiyonlarında ortam ısısı yeterli olduğu için ATP kullanılmıyor.
Bunlara örnek verelim.
Mesela protein sentezi aslında bir dehidrasyon sentezidir.
Eğer protein sindirimi deseydim bu hidrolize örnek olurdu.
Bu arada her su açığa çıkan olay dehidrasyon değildir. Örneğin oksijenli solunumda da su açığa çıkar ama oksijenli solunum dehidrasyon değildir.
Tam tersi aslında bir yıkım olayıdır.
Her su tüketilen olayda hidroliz değildir.
Örneğin fotosentezde su tüketilir ama fotosentez hidroliz değildir, bir yapım olayıdır.
Şimdi de biraz temel bileşikleri konuşalım.
Canlılardaki temel bileşikler inorganik ve organik olmak üzere iki çeşittir.
Su, mineraller, tuzlar, asitler ve bazlar inorganik bileşiklerdir.
Karbonhidratlar, lipitler, proteinler, enzimler, hormonlar, ATP, nükleik asitler yani nükleik asitler derken DNA ve RNA'dan bahsediyorum ve vitaminler organik bileşiklerdir.
Şimdi inorganik ve organik bileşiklerin farkını konuşalım.
İnorganik bileşikler canlılar tarafından üretilemez, doğadan hazır olarak alınır.
Yapısında genellikle karbon ve hidrojen elementlerini birlikte bulundurmayan bileşiklerdir.
Bunlar küçük yapılı olduklarından sindirilmeden kana geçer ve hücre içine alınırlar. İnorganik bileşikler enerji vermez.
Yapıcı, onarıcı ve düzenleyici olarak görev yaparlar. Canlılarda bulunan organik moleküllerin tamamı, bir karbon iskeleti ve bu iskelete bağlı diğer elementlerin atomlarından oluşur.
Organik bileşikler incelendiğinde karbon iskeletine bağlı atomların çoğunlukla hidrojen, oksijen, azot, fosfor ve kükürtten oluştuğu görülmüştür.
Karbon iskeletini eklenen grupların farklı dizilimde olması organik bileşiklerin birbirinden farklı olmasını sağlar.
Organik bileşikler fotosentez veya kemosentez yapan üretici canlılar tarafından rahatlıkla üretilirler.
Vitamin gibi bazı organik bileşikler küçük yapılıdır ancak büyük yapılı organik bileşikler de vardır.
Bunlar hücre zarından geçmek için öncelikle sindirilirler. Karbonhidrat, protein ve yağ gibi organik bileşiklerin monomerlerinin enerji verici olanları vardır.
Ayrıca organik bileşikler yapıcı-onarıcı, yönetici ve düzenleyici olarak da görev yapabilirler.
Hatta bu görevleri bir şema üzerinden göstermek istiyorum.
Karbonhidratlar, lipitler ve proteinler enerji vericidir.
Yine aynı şekilde karbonhidratlar, lipitler ve proteinler yapıcı-onarıcıdır.
Nükleik asitler, yani DNA ve RNA yöneticidir.
Hormonlar, vitaminler, enzimler, proteinler ve lipitler düzenleyicidir.