Komünitedeki türler arasında beslenme ilişkilerinin yanında ekolojik nişleri yerine getirebilmek için çeşitli birlikte yaşam ilişkileri görülür.
Simbiyoz yaşam birlikte yaşamı ifade eder.
Canlılar arasındaki simbiyotik ilişkiler yararlı, zararlı veya nötr olabilir.
İlk olarak zorunlu-sıkı mutualizmi konuşalım.
Bu simbiyotik ilişkide her iki tür de yarar sağlar.
Bu nedenle artı, artı şeklinde ifade ediyorum.
Mutualist ilişkide canlılar birbirinin ihtiyacını karşılayarak yaşamaya devam eder.
Bunu örneklendirelim.
Algler ve mantarların oluşturduğu birlikteliğe liken denir.
Algler fotosentez yaparken mantarlar yapamaz.
Algler fotosentezde ürettikleri besin ve oksijeni mantara yollar.
Mantar ise alge karbondioksit ve su yollar.
Bağırsağımızda yaşayan bakterilerle de mutalist bir ilişki gösteriyoruz.
Bu bakteriler bizim için B ve K vitaminlerini üretir.
Bizim bağırsaklarımız da bakteriler için besin ve barınma ortamıdır.
Geviş getiren hayvanların yani otçul memelilerin sindirim kanalında da bakteriler yaşar.
Bu bakteriler selüloz sindirici enzim üretirler.
Biliyorsunuz ki insanlar olarak selülozu sindiremiyoruz ama geviş getiren hayvanlar bu sayede selülozu sindirebiliyor.
Aynı zamanda bu bakteriler de burada besleniyor ve barınıyor.
Bitkilerin ve mantarların oluşturduğu birlikteliğe mikoriza adı verilir.
Bitki fotosentez yaparak mantarın besin ve oksijen ihtiyacını karşılar.
Mantar bitkinin köklerini sararak yüzey alanını genişletir. Böylece bitkinin topraktan su ve mineral alımı kolaylaşır.
Azot döngüsünün hatırlıyor musunuz?
Orada rhizobium bakterilerinden bahsediyoruz. Bu bakteriler baklagillerin kökünde yaşar.
Hatta yaşadıkları yere de nodül adı verilir.
Bitkiler havanın serbest azotunu kullanamaz.
Rhizobium bakterileri havanın serbest azotunu bağlayarak bitkinin bunu kullanmasını sağlar.
Bu örnekleri tabii ki çoğaltabiliriz.
Bu canlılar beraberken gelişimleri oldukça iyidir.
Ancak ayırdığımız zaman gelişimleri olumsuz etkilenir.
Bazı mutalist birlikteliklerde canlılar zorunlu bir ilişki içinde bulunmadıklarınından birbirinden ayrılsalar bile yaşamlarını sürdürebilir.
Örneğin timsah ve timsahın ağzındaki atıklarla beslenen kuşlar arasında isteğe bağlı gevşek mutualizm söz konusudur.
Buna protokooperasyon da denir. Bunlar birlikteyken timsahın dişleri temizlenmiş oluyor.
Kuş da beslenmiş oluyor ama sonuçta timsah dişleri temizlenmezse ölmez değil mi?
Kuş da başka bir besin bulabilir sonuçta.
Gelelim kommensalizme.
Birlikte yaşayan iki türden birinin yarar sağlarken diğer türün bu ilişkiden olumlu ya da olumsuz etkilenmediği ilişki türüdür. Yani bu şekilde gösteriyorum.
Türler arasındaki herhangi bir yakın ilişkide çok az bile olsa iki tür de etkilenebileceğinden doğadaki kommensal ilişkileri kanıtlamak zordur.
Ancak yine de birkaç örnek verelim.
Midye kabuklarına tutunarak yaşayan Bryozoa midyenin sağladığı su akıntısıyla gelen besinlerle beslenir.
Midyeye herhangi bir yarar ya da zarar vermez.
Vantuzlu Remora balıkları köpek balığına tutunarak ona zarar vermeden yaşar.
Balık köpek balığının hareketi ile yer değiştirir ve onun yiyecek artıklarından beslenir.
Kommensal ilişkiler bazen rastlantısal olarak ortaya çıkabilir.
Örneğin bizon, sığır, at gibi otçul hayvanlar beslenirken ortaya çıkan böcekler sığır kuşlarının ve öküz balıkçılları gibi kuşların besini olur.
Bu kuşlar bu ilişkiden açık olarak yarar sağlarken herbivorlar yani otçullar genel olarak bu ilişkiden etkilenmeyebilir.
Burada da gelişim grafiklerini görüyoruz.
Y türü etkilenmeyen taraf, X türü ise beraberken yarar sağlıyor ancak ayırdığımızda zarar görüyor. Amensalizm iki türden birinin etkilenmediği diğer türün zarar gördüğü etkileşimdir.
Genellikle rastgele ortaya çıkar.
Mandalar otlamak için gezindikleri sırada attıkları adımlarla bitki ve böcekleri ezebilir.
Mandalar bu durumdan etkilenmezken bitki ve böcekler zarar görür.
Başka bir örnek daha verelim.
Ceviz ağacının yaprak ve meyvelerinde üretilip yağmurla toprağa karışan bir madde diğer bitki türlerinin gelişimini olumsuz etkilerken ceviz ağacı bu durumdan etkilenmez. İki organizmadan birinin yarar diğerinin zarar gördüğü etkileşimlerden biri de parazitliktir. Parazitlikte bir organizma diğerine bağlı yaşar. Üzerinde yaşadığı canlıdan beslenen ve ona zarar veren canlıya parazit, zarar gören canlıya konak denir.
Parazitler genellikle konağa göre daha küçük vücut yapısına sahiptir.
Birçoğu üzerinde yaşadıkları konağın hastalanmasına neden olurken bazıları konağın yaşamını yitirmesine neden olabilir.
Bitkisel parazitleri yarı parazit ve tam parazit, hayvansal parazitleri dış parazit ve iç parazit olarak ayırıyoruz.
Bitkisel parazitler kökü andıran emeçleri sayesinde başka bir bitki üzerinden ihtiyaç duyduğu besinleri alan bitkilerdir.
Yarı parazit bitkiler emeçlerini üzerinde yaşadığı bitkinin odun borusuna kadar uzatarak su ve mineralleri alır.
İhtiyaç duyduğu besini fotosentez yaparak kendileri üretir. Bu nedenle flueme emeklerini uzatmaz.
Bu arada ksilem ve fluem bitkilerde bulunan iletim demetleridir.
Ksilemin içerisinde genellikle su ve mineral gibi inorganik maddeler bulunurken fluemin içerisinde besinler gibi organik maddeler bulunur.
Ökse otu yarı parazit bitkilere örnektir. Tam parazit bitkilerin yaprakları körelmiştir. Kloroplastları olmadığından fotosentez yapamazlar. Emeçleriyle konak bitkinin odun borusundan su ve mineral ihtiyacını, soymuk borusundan ise organik besin ihtiyacını karşılar.
Canavar otu ve küsküt otu tam parazit bitkilere örnektir.
Gelelim hayvansal parazitlere.
İç parazitler sindirim sistemleri gelişmediğinden konağın sindirim ürünleriyle beslenir.
Konağın sindirim kanalında, iç organlarında, kanda veya dokular arasında yaşarlar.
Üreme sistemleri ve tutunma organları iyi gelişmiştir.
Hareket ve duyu organları, sinir sistemleri, sindirim enzimleri tam gelişmemiştir. Bağırsak solucanı, kıl kurdu, tenya, karaciğer kelebeği iç parazitlerdir.
Bağırsak parazitleri türüne ve yerleştiği organa göre geceleri anüste kaşıntı, kansızlık, beslenme bozukluğu, kusma ve ishal gibi belirtiler ortaya çıkarabilir. Bu parazitler ağız yoluyla, böceklerin ısırmasıyla ya da parazit bulaşmış olan etlerin yenilmesiyle vücuda alınabilir.
Bir hücreli parazitlerden olan plazmodyum, anofel cinsi dişi sivrisinekler ile insanlara bulaşır.
İnsan kanına geçtikten sonra karaciğer ve dalakta gelişir.
Kana geçerek alyuvarlarda hızla sporlar çoğalır.
Sporlar alyuvarları patlatarak sıtma nöbetlerine neden olur.
Dış parazitler konağın üzerine kısa ya da uzun süre tutunup kan emerek beslenen sindirim sistemi gelişmiş canlılardır.
Hareket organları da gelişmiş olan bu canlılar konak üzerinde aktif olarak yer değiştirebilir.
Bit, pire, kene, tahtakurusu gibi eklembacaklılar dış parazitlere örnektir.
Kene kırım-kongo kanamalı ateşi hastalığının etkinliğidir.
Aynı zamanda bunlara vektör de denir.
Vektör kendisinde hastalığa neden olmayan bir patojeni bir konaktan başka bir konağa aktarabilen bütün canlılara verilen genel isimdir.
Simbiyoz yaşam birlikte yaşamı ifade eder.
Canlılar arasındaki simbiyotik ilişkiler yararlı, zararlı veya nötr olabilir.
İlk olarak zorunlu-sıkı mutualizmi konuşalım.
Bu simbiyotik ilişkide her iki tür de yarar sağlar.
Bu nedenle artı, artı şeklinde ifade ediyorum.
Mutualist ilişkide canlılar birbirinin ihtiyacını karşılayarak yaşamaya devam eder.
Bunu örneklendirelim.
Algler ve mantarların oluşturduğu birlikteliğe liken denir.
Algler fotosentez yaparken mantarlar yapamaz.
Algler fotosentezde ürettikleri besin ve oksijeni mantara yollar.
Mantar ise alge karbondioksit ve su yollar.
Bağırsağımızda yaşayan bakterilerle de mutalist bir ilişki gösteriyoruz.
Bu bakteriler bizim için B ve K vitaminlerini üretir.
Bizim bağırsaklarımız da bakteriler için besin ve barınma ortamıdır.
Geviş getiren hayvanların yani otçul memelilerin sindirim kanalında da bakteriler yaşar.
Bu bakteriler selüloz sindirici enzim üretirler.
Biliyorsunuz ki insanlar olarak selülozu sindiremiyoruz ama geviş getiren hayvanlar bu sayede selülozu sindirebiliyor.
Aynı zamanda bu bakteriler de burada besleniyor ve barınıyor.
Bitkilerin ve mantarların oluşturduğu birlikteliğe mikoriza adı verilir.
Bitki fotosentez yaparak mantarın besin ve oksijen ihtiyacını karşılar.
Mantar bitkinin köklerini sararak yüzey alanını genişletir. Böylece bitkinin topraktan su ve mineral alımı kolaylaşır.
Azot döngüsünün hatırlıyor musunuz?
Orada rhizobium bakterilerinden bahsediyoruz. Bu bakteriler baklagillerin kökünde yaşar.
Hatta yaşadıkları yere de nodül adı verilir.
Bitkiler havanın serbest azotunu kullanamaz.
Rhizobium bakterileri havanın serbest azotunu bağlayarak bitkinin bunu kullanmasını sağlar.
Bu örnekleri tabii ki çoğaltabiliriz.
Bu canlılar beraberken gelişimleri oldukça iyidir.
Ancak ayırdığımız zaman gelişimleri olumsuz etkilenir.
Bazı mutalist birlikteliklerde canlılar zorunlu bir ilişki içinde bulunmadıklarınından birbirinden ayrılsalar bile yaşamlarını sürdürebilir.
Örneğin timsah ve timsahın ağzındaki atıklarla beslenen kuşlar arasında isteğe bağlı gevşek mutualizm söz konusudur.
Buna protokooperasyon da denir. Bunlar birlikteyken timsahın dişleri temizlenmiş oluyor.
Kuş da beslenmiş oluyor ama sonuçta timsah dişleri temizlenmezse ölmez değil mi?
Kuş da başka bir besin bulabilir sonuçta.
Gelelim kommensalizme.
Birlikte yaşayan iki türden birinin yarar sağlarken diğer türün bu ilişkiden olumlu ya da olumsuz etkilenmediği ilişki türüdür. Yani bu şekilde gösteriyorum.
Türler arasındaki herhangi bir yakın ilişkide çok az bile olsa iki tür de etkilenebileceğinden doğadaki kommensal ilişkileri kanıtlamak zordur.
Ancak yine de birkaç örnek verelim.
Midye kabuklarına tutunarak yaşayan Bryozoa midyenin sağladığı su akıntısıyla gelen besinlerle beslenir.
Midyeye herhangi bir yarar ya da zarar vermez.
Vantuzlu Remora balıkları köpek balığına tutunarak ona zarar vermeden yaşar.
Balık köpek balığının hareketi ile yer değiştirir ve onun yiyecek artıklarından beslenir.
Kommensal ilişkiler bazen rastlantısal olarak ortaya çıkabilir.
Örneğin bizon, sığır, at gibi otçul hayvanlar beslenirken ortaya çıkan böcekler sığır kuşlarının ve öküz balıkçılları gibi kuşların besini olur.
Bu kuşlar bu ilişkiden açık olarak yarar sağlarken herbivorlar yani otçullar genel olarak bu ilişkiden etkilenmeyebilir.
Burada da gelişim grafiklerini görüyoruz.
Y türü etkilenmeyen taraf, X türü ise beraberken yarar sağlıyor ancak ayırdığımızda zarar görüyor. Amensalizm iki türden birinin etkilenmediği diğer türün zarar gördüğü etkileşimdir.
Genellikle rastgele ortaya çıkar.
Mandalar otlamak için gezindikleri sırada attıkları adımlarla bitki ve böcekleri ezebilir.
Mandalar bu durumdan etkilenmezken bitki ve böcekler zarar görür.
Başka bir örnek daha verelim.
Ceviz ağacının yaprak ve meyvelerinde üretilip yağmurla toprağa karışan bir madde diğer bitki türlerinin gelişimini olumsuz etkilerken ceviz ağacı bu durumdan etkilenmez. İki organizmadan birinin yarar diğerinin zarar gördüğü etkileşimlerden biri de parazitliktir. Parazitlikte bir organizma diğerine bağlı yaşar. Üzerinde yaşadığı canlıdan beslenen ve ona zarar veren canlıya parazit, zarar gören canlıya konak denir.
Parazitler genellikle konağa göre daha küçük vücut yapısına sahiptir.
Birçoğu üzerinde yaşadıkları konağın hastalanmasına neden olurken bazıları konağın yaşamını yitirmesine neden olabilir.
Bitkisel parazitleri yarı parazit ve tam parazit, hayvansal parazitleri dış parazit ve iç parazit olarak ayırıyoruz.
Bitkisel parazitler kökü andıran emeçleri sayesinde başka bir bitki üzerinden ihtiyaç duyduğu besinleri alan bitkilerdir.
Yarı parazit bitkiler emeçlerini üzerinde yaşadığı bitkinin odun borusuna kadar uzatarak su ve mineralleri alır.
İhtiyaç duyduğu besini fotosentez yaparak kendileri üretir. Bu nedenle flueme emeklerini uzatmaz.
Bu arada ksilem ve fluem bitkilerde bulunan iletim demetleridir.
Ksilemin içerisinde genellikle su ve mineral gibi inorganik maddeler bulunurken fluemin içerisinde besinler gibi organik maddeler bulunur.
Ökse otu yarı parazit bitkilere örnektir. Tam parazit bitkilerin yaprakları körelmiştir. Kloroplastları olmadığından fotosentez yapamazlar. Emeçleriyle konak bitkinin odun borusundan su ve mineral ihtiyacını, soymuk borusundan ise organik besin ihtiyacını karşılar.
Canavar otu ve küsküt otu tam parazit bitkilere örnektir.
Gelelim hayvansal parazitlere.
İç parazitler sindirim sistemleri gelişmediğinden konağın sindirim ürünleriyle beslenir.
Konağın sindirim kanalında, iç organlarında, kanda veya dokular arasında yaşarlar.
Üreme sistemleri ve tutunma organları iyi gelişmiştir.
Hareket ve duyu organları, sinir sistemleri, sindirim enzimleri tam gelişmemiştir. Bağırsak solucanı, kıl kurdu, tenya, karaciğer kelebeği iç parazitlerdir.
Bağırsak parazitleri türüne ve yerleştiği organa göre geceleri anüste kaşıntı, kansızlık, beslenme bozukluğu, kusma ve ishal gibi belirtiler ortaya çıkarabilir. Bu parazitler ağız yoluyla, böceklerin ısırmasıyla ya da parazit bulaşmış olan etlerin yenilmesiyle vücuda alınabilir.
Bir hücreli parazitlerden olan plazmodyum, anofel cinsi dişi sivrisinekler ile insanlara bulaşır.
İnsan kanına geçtikten sonra karaciğer ve dalakta gelişir.
Kana geçerek alyuvarlarda hızla sporlar çoğalır.
Sporlar alyuvarları patlatarak sıtma nöbetlerine neden olur.
Dış parazitler konağın üzerine kısa ya da uzun süre tutunup kan emerek beslenen sindirim sistemi gelişmiş canlılardır.
Hareket organları da gelişmiş olan bu canlılar konak üzerinde aktif olarak yer değiştirebilir.
Bit, pire, kene, tahtakurusu gibi eklembacaklılar dış parazitlere örnektir.
Kene kırım-kongo kanamalı ateşi hastalığının etkinliğidir.
Aynı zamanda bunlara vektör de denir.
Vektör kendisinde hastalığa neden olmayan bir patojeni bir konaktan başka bir konağa aktarabilen bütün canlılara verilen genel isimdir.