Vücut yabancı antijenlerle doğrudan karşılaşınca antijenlere karşı tepki verir.
Kişinin kendi bağışıklık sistemi tarafından antikorlar ve T hücreleri üretilir.
Bu tip bağışıklamaya aktif bağışıklama adı verilir.
Aktif bağışıklamanın yapay yolu aşılamadır, doğal yolu ise mikrobik hastalığı geçirmedir.
O zaman biraz aşılamayı konuşalım.
Aşı ile birlikte kişiye onu hasta etmeyecek, ancak kimyasal olarak antijenleri taşıyan ölü mikroorganizmalar verilir.
Kişi bu mikroorganizmalara karşı antikor üretir.
Bu tip aşılama difteri, boğmaca, tifo gibi birçok bakteri kökenli hastalıklardan ve suçiçeği, grip gibi virüs kökenli hastalıklardan korunmak için kullanılır.
Gelişmiş ülkelerde bebek ve çocukların düzenli olarak aşılanmaları çoğu hastalıkların önemli ölçüde azalmasında etkili olmuştur.
Aşı sağlıklı bireylere uygulanır, uzun süreli bağışıklık sağlar.
Bu arada hastalık yapıcı organizmalar genetik yapılarını hızlı bir şekilde değiştirebilirler.
Bu da insan sağlığına sürekli bir tehdit oluşturmaktadır.
Antijenin yapısı değişebildiği için bunlara karşı bağışıklık geliştirmek her defasında işe yeniden başlamak anlamına gelir.
Örneğin geçtiğimiz yıl grip hastalığı geçirmiş bir kişi bu yıl da aynı hastalığa yakalanmış olabilir.
Grip virüsü antijen yapısını değiştirdiğinden her yıl yeni antijenlere karşı antikorlar üretilmelidir.
Biraz da pasif bağışıklıktan bahsedelim.
Kişi antijenler ile karşılaşmadan da geçici olarak bağışıklık kazanabilir.
Daha önceden antijenler ile karşılaşmış ve antikor üretmiş kişiden antikorlar alınarak kişiye verilirse de kişi korunmuş olur.
Bu hazır antikor çözeltisine serum denir.
Serum, tabii ki yapay bir yoldur.
Antikorlar ömürlerini tamamlayıncaya kadar kişi hasta olmaz.
Serum hasta bireylere uygulanır ve kısa süreli bağışıklık sağlar.
Hamile bir kadının ürettiği antikorlardan bazıları plasenta aracılığıyla ya da emzirme sırasında sütle bebeğe geçebilir.
Bu da pasif bağışıklığın doğal yoludur.
Bu durumda bebek, annenin daha önce geçirmiş olduğu bazı hastalıklara karşı korunur.
Yine bazı canlıların zehirlerine karşı başka bir canlıda antiserumlar geliştirilerek bu canlıların sokması ya da ısırması durumlarında bu antiserumların kullanılması da başka bir pasif bağışıklama örneğidir.
Gelelim alerjiye.
Süt, yumurta, fıstık gibi besinlere olduğu gibi çeşitli antibiyotiklere, aşılara, hormonlara, vitaminlere, kozmetik ürünlere, polenlere, toza ve bakterilere karşı da alerjiler görülebilir.
Diyelim ki bir alerjen vücudunuzda T lenfositleri ile karşılaştı.
T lenfositlerinin bir akyuvar çeşidi olduğunu hatırlıyorsunuzdur.
T lenfositleri de gider B lenfositlerini uyarır.
B lenfositlerinin uyarılması sonucunda plazma hücreleri de çok sayıda antikor üretir.
Antikorlar bağ dokudaki mast hücrelerinin histamin salgılanmasına neden olur.
Histamin kılcal damar geçirgenliğini arttırır ve yangısal tepkiyi başlatır.
Bu durumda mukus salgısında artma, düz kaslarda kasılma, damarlarda genişleme gibi alerjik reaksiyonlar gerçekleşir.
B ve T lenfositler normalde canlının kendi vücut proteinlerine zarar vermeyecek şekilde üretilir.
Ancak vücudun belli yerinde antijen tanıma sistemi bozulmuşsa B lenfositler bu bölgedeki hücre ve dokular için antikor üretmeye başlar.
Yani vücut kendi hücrelerini bir yabancı olarak algılar.
Yanlış yer için üretilen antikorlar o bölgedeki hücre ve dokulara zarar verir ve hücre dokuların fonksiyonları bozulur.
Bir sindirim sistemi rahatsızlığı olan çölyak hastalığı, sinir sistemi rahatsızlığı olan MS hastalığı eklemlerdeki bağ dokuya karşı antikor üretilmeye başlanan romatoid artrit hastalığı ve lupus otoimmün hastalıklara örnektir.
Kişinin kendi bağışıklık sistemi tarafından antikorlar ve T hücreleri üretilir.
Bu tip bağışıklamaya aktif bağışıklama adı verilir.
Aktif bağışıklamanın yapay yolu aşılamadır, doğal yolu ise mikrobik hastalığı geçirmedir.
O zaman biraz aşılamayı konuşalım.
Aşı ile birlikte kişiye onu hasta etmeyecek, ancak kimyasal olarak antijenleri taşıyan ölü mikroorganizmalar verilir.
Kişi bu mikroorganizmalara karşı antikor üretir.
Bu tip aşılama difteri, boğmaca, tifo gibi birçok bakteri kökenli hastalıklardan ve suçiçeği, grip gibi virüs kökenli hastalıklardan korunmak için kullanılır.
Gelişmiş ülkelerde bebek ve çocukların düzenli olarak aşılanmaları çoğu hastalıkların önemli ölçüde azalmasında etkili olmuştur.
Aşı sağlıklı bireylere uygulanır, uzun süreli bağışıklık sağlar.
Bu arada hastalık yapıcı organizmalar genetik yapılarını hızlı bir şekilde değiştirebilirler.
Bu da insan sağlığına sürekli bir tehdit oluşturmaktadır.
Antijenin yapısı değişebildiği için bunlara karşı bağışıklık geliştirmek her defasında işe yeniden başlamak anlamına gelir.
Örneğin geçtiğimiz yıl grip hastalığı geçirmiş bir kişi bu yıl da aynı hastalığa yakalanmış olabilir.
Grip virüsü antijen yapısını değiştirdiğinden her yıl yeni antijenlere karşı antikorlar üretilmelidir.
Biraz da pasif bağışıklıktan bahsedelim.
Kişi antijenler ile karşılaşmadan da geçici olarak bağışıklık kazanabilir.
Daha önceden antijenler ile karşılaşmış ve antikor üretmiş kişiden antikorlar alınarak kişiye verilirse de kişi korunmuş olur.
Bu hazır antikor çözeltisine serum denir.
Serum, tabii ki yapay bir yoldur.
Antikorlar ömürlerini tamamlayıncaya kadar kişi hasta olmaz.
Serum hasta bireylere uygulanır ve kısa süreli bağışıklık sağlar.
Hamile bir kadının ürettiği antikorlardan bazıları plasenta aracılığıyla ya da emzirme sırasında sütle bebeğe geçebilir.
Bu da pasif bağışıklığın doğal yoludur.
Bu durumda bebek, annenin daha önce geçirmiş olduğu bazı hastalıklara karşı korunur.
Yine bazı canlıların zehirlerine karşı başka bir canlıda antiserumlar geliştirilerek bu canlıların sokması ya da ısırması durumlarında bu antiserumların kullanılması da başka bir pasif bağışıklama örneğidir.
Gelelim alerjiye.
Süt, yumurta, fıstık gibi besinlere olduğu gibi çeşitli antibiyotiklere, aşılara, hormonlara, vitaminlere, kozmetik ürünlere, polenlere, toza ve bakterilere karşı da alerjiler görülebilir.
Diyelim ki bir alerjen vücudunuzda T lenfositleri ile karşılaştı.
T lenfositlerinin bir akyuvar çeşidi olduğunu hatırlıyorsunuzdur.
T lenfositleri de gider B lenfositlerini uyarır.
B lenfositlerinin uyarılması sonucunda plazma hücreleri de çok sayıda antikor üretir.
Antikorlar bağ dokudaki mast hücrelerinin histamin salgılanmasına neden olur.
Histamin kılcal damar geçirgenliğini arttırır ve yangısal tepkiyi başlatır.
Bu durumda mukus salgısında artma, düz kaslarda kasılma, damarlarda genişleme gibi alerjik reaksiyonlar gerçekleşir.
B ve T lenfositler normalde canlının kendi vücut proteinlerine zarar vermeyecek şekilde üretilir.
Ancak vücudun belli yerinde antijen tanıma sistemi bozulmuşsa B lenfositler bu bölgedeki hücre ve dokular için antikor üretmeye başlar.
Yani vücut kendi hücrelerini bir yabancı olarak algılar.
Yanlış yer için üretilen antikorlar o bölgedeki hücre ve dokulara zarar verir ve hücre dokuların fonksiyonları bozulur.
Bir sindirim sistemi rahatsızlığı olan çölyak hastalığı, sinir sistemi rahatsızlığı olan MS hastalığı eklemlerdeki bağ dokuya karşı antikor üretilmeye başlanan romatoid artrit hastalığı ve lupus otoimmün hastalıklara örnektir.