Plastitler bitkilerde ve protista aleminde yer alan algler ile öglenada bulunur.
Fotosentez, renk oluşumu, besin depolanması gibi farklı olaylardan sorumludur.
Plastitleri kloroplastlar, kromoplastlar ve lökoplastlar olmak üzere üçe ayırıyoruz.
Şimdi bunları tek tek inceleyelim.
İlk başta çok sık duyduğunuz kloroplastla başlıyoruz. Kloroplast organeli fotosentez yapar.
Tabii ki çift zarlıdır.
Zaten plastitlerin hepsi çift zarlıdır.
O zaman kloroplastın bakteri ve arke gibi prokaryot hücrelerde olmasını beklemeyiz. Kloroplast öglena gibi tek hücreli canlılarda da bulunur.
Oldukça yeşil gözüküyor değil mi?
İşte bunun sebebi kloroplastın klorofil pigmenti içermesidir.
Burada çizdiğim küçük yuvarlaklar klorofili gösteriyor.
Bu klorofil pigmenti sayesinde güneş ışığının yardımıyla su ve karbondioksitten besin ve oksijen üretilir.
Bitkinin özellikle yapraklarında bol miktarda kloroplast bulunur.
Bu arada bitkinin her hücresinde kloroplast bulunacak diye bir şart yoktur.
Mesela bitkinin köklerini düşünün.
Kökler zaten ışık almaz.
Işık almadığı için fotosentez de yapamaz.
Bu nedenle kök hücrelerinde kloroplast bulunmaz.
Ya da mesela bir bitkinin yaprağındaki bütün hücrelerde kloroplast bulunur dersek yine yanlış olur.
Çünkü yaprakta bulunduğu halde epidermis gibi fotosentez yapmayan hücreler de vardır.
Kloroplastın hem dış zarı hem de iç zarı düz bir yapıya sahiptir.
İç kısmı yapısı belli bir oranda sitoplazmaya benzeyen ve stroma adı verilen jelimsi bir sıvıyla doludur.
Stromada tıpkı mitokondride olduğu gibi halkasal DNA, RNA ve ribozomlar bulunur.
Kendine ait DNA'ya sahip olduğu için hücre bölünmesine bağlı olmaksızın çekirdek kontrolünde çoğabilir.
Yani evet kendi DNA'sı var ama yine de çekirdekteki DNA'ya bağımlı.
Ribozomu olduğu için kendi proteinini kendisi sentezleyebilir.
Ayrıca stromada organik ve inorganik moleküller de bulunur.
Stromada aynı zamanda yassı kesecikler şeklinde düzenlenmiş bir iç zar sistemi daha vardır.
Böyle sanki bozuk paraları üst üste dizmişsiniz gibi gözükür.
Buna üçüncü zar sistemi de deriz.
Ama sakın kloroplast üç katlı zara sahiptir demeyin.
Bu bahsettiğim zar sistemine tilakoit zar sistemi diyoruz.
İşte bu biraz önce bahsettiğim klorofil pigmenti de zaten tilakoit zarların üzerinde bulunur.
Bu yassı keseciklerin üst üste dizilmesiyle oluşan yapıya da granum adını veriyoruz.
Granum topluluklarına da grana adını veriyoruz.
Fotosentez kendi içerisinde bazı evrelere ayrılır.
Bu evreler tabii ki başka bir videonun konusu ancak yine de şunu belirtmek istiyorum, fotosentezin elektron taşınım reaksiyonları tilakoit zar sistemi üzerinde gerçekleşirken karbondioksit bağlama reaksiyonları ise stroma içinde meydana gelir.
Ya da şöyle de söyleyebilirim; tilakoit zar sistemi üzerinde ışıklı evre reaksiyonları, stromada ise karanlık evre reaksiyonları gerçekleşir. Kloroplastta fotofosforilasyon ile ATP üretimi de gerçekleşir.
Evet biliyorum normalde ATP üretmek deyince aklımıza hep mitokondri geliyor değil mi?
Ancak mitokondri dışında kloroplast da ATP üretebilir.
Yalnız aralarında bir fark bulunuyor. Mitokondri oldukça bonkör bir organeldir.
Ürettiği ATP'yi herkesle paylaşır.
Ancak kloroplast biraz cimri, ürettiği ATP'yi kimseyle paylaşmaz. Sadece fotosentez sırasında besin üretmek için kullanılır.
Kloroplast içerisinde gerçekleşen diğer metabolik olaylarda, yani mesela ribozomda protein sentezlerken ya da DNA'sını eşlerken yine mitokondrinin ürettiği ATP'ler kullanılır. Tekrardan vurgulamak istiyorum ürettiği ATP'yi sadece fotosentez sırasında besin üretirken kullanır.
Kloroplastta gerçekleşen fotosentez denklemini de yazmak istiyorum.
Karbondioksit + su, ışık ve klorofilin de yardımıyla glikoza dönüşüyor.
Tabii ki bu sırada oksijen çıkışı da gözleniyor.
Kromoplastlar da başta çiçek ve meyveler olmak üzere bitkilerin çeşitli kısımlarının rengini oluşturur.
Kloroplastların yapısında farklı renkleri oluşturan pigment maddeleri bulunur.
Örneğin ksantofiller limon, muz, armut gibi meyvelere sarı renk verir.
Likopen kırmızı renk oluşumundan sorumludur, mesela domateste bulunur.
Karoten havuca turuncu rengini veren pigmenttir.
Kromoplast ve kloroplastlar çeşitli faktörlerin etkisiyle birbirine dönüşebilir.
Örneğin olgunlaşmamış domatesi düşünün.
Yeşil renklidir yani klorofil pigmenti içerir.
Ancak domates olgunlaştıkça dokusundaki kloroplastlar klorofillerini kaybeder ve likopen içeren kromoplastlara dönüşür.
Böylece kırmızı renk alır.
Kromoplastlar da plastit oldukları için elbette ki çift zarlıdır.
Çiçek ve meyvelere renk verdiği için tozlaşmaya da yardım eder. Lökoplastlar pigment içermeyen plastitlerdir. Bitkinin ışık görmeyen kök ve toprak altı gövdesi gibi kısımlarında bulunur.
Ayrıca ışık gören yapraklar ve tohumlarda da bulunabilir.
Özellikle nişasta depo etmek için özelleşmiş plastitlerdir. Lökoplastın depoladığı nişastaya daimi nişasta adı verilir.
Çünkü uzun süreli depo yapar.
Aslında kloroplast da nişasta depolar.
Kloroplastta depolanan nişastaya da geçici nişasta adı verilir. Çünkü geçici nişastanın yapraklardaki ömrü yaklaşık 24 saattir.
Gerek duyulduğu zaman tekrar glikoza dönüştürülür ve hücrelerde kullanılır. Lökoplastlar da çift katlı zara sahiptir.
Günlük yaşantıda besin olarak sıkça tüketilen tahıl tohumları, patates yumrusu nişasta bakımından oldukça zengindir.
Lökoplastların yapısında çok az miktarda yağ ve protein de bulunur.
Lökoplastlar ışığın etkisiyle kloroplastlara dönüşebilir. Örneğin bir patates aydınlık bir ortama koyulduğunda lökoplastlar kloroplastlara dönüşmeye başlar.
Patatesin üzerinde yeşil bölgeler oluşur.
Fotosentez, renk oluşumu, besin depolanması gibi farklı olaylardan sorumludur.
Plastitleri kloroplastlar, kromoplastlar ve lökoplastlar olmak üzere üçe ayırıyoruz.
Şimdi bunları tek tek inceleyelim.
İlk başta çok sık duyduğunuz kloroplastla başlıyoruz. Kloroplast organeli fotosentez yapar.
Tabii ki çift zarlıdır.
Zaten plastitlerin hepsi çift zarlıdır.
O zaman kloroplastın bakteri ve arke gibi prokaryot hücrelerde olmasını beklemeyiz. Kloroplast öglena gibi tek hücreli canlılarda da bulunur.
Oldukça yeşil gözüküyor değil mi?
İşte bunun sebebi kloroplastın klorofil pigmenti içermesidir.
Burada çizdiğim küçük yuvarlaklar klorofili gösteriyor.
Bu klorofil pigmenti sayesinde güneş ışığının yardımıyla su ve karbondioksitten besin ve oksijen üretilir.
Bitkinin özellikle yapraklarında bol miktarda kloroplast bulunur.
Bu arada bitkinin her hücresinde kloroplast bulunacak diye bir şart yoktur.
Mesela bitkinin köklerini düşünün.
Kökler zaten ışık almaz.
Işık almadığı için fotosentez de yapamaz.
Bu nedenle kök hücrelerinde kloroplast bulunmaz.
Ya da mesela bir bitkinin yaprağındaki bütün hücrelerde kloroplast bulunur dersek yine yanlış olur.
Çünkü yaprakta bulunduğu halde epidermis gibi fotosentez yapmayan hücreler de vardır.
Kloroplastın hem dış zarı hem de iç zarı düz bir yapıya sahiptir.
İç kısmı yapısı belli bir oranda sitoplazmaya benzeyen ve stroma adı verilen jelimsi bir sıvıyla doludur.
Stromada tıpkı mitokondride olduğu gibi halkasal DNA, RNA ve ribozomlar bulunur.
Kendine ait DNA'ya sahip olduğu için hücre bölünmesine bağlı olmaksızın çekirdek kontrolünde çoğabilir.
Yani evet kendi DNA'sı var ama yine de çekirdekteki DNA'ya bağımlı.
Ribozomu olduğu için kendi proteinini kendisi sentezleyebilir.
Ayrıca stromada organik ve inorganik moleküller de bulunur.
Stromada aynı zamanda yassı kesecikler şeklinde düzenlenmiş bir iç zar sistemi daha vardır.
Böyle sanki bozuk paraları üst üste dizmişsiniz gibi gözükür.
Buna üçüncü zar sistemi de deriz.
Ama sakın kloroplast üç katlı zara sahiptir demeyin.
Bu bahsettiğim zar sistemine tilakoit zar sistemi diyoruz.
İşte bu biraz önce bahsettiğim klorofil pigmenti de zaten tilakoit zarların üzerinde bulunur.
Bu yassı keseciklerin üst üste dizilmesiyle oluşan yapıya da granum adını veriyoruz.
Granum topluluklarına da grana adını veriyoruz.
Fotosentez kendi içerisinde bazı evrelere ayrılır.
Bu evreler tabii ki başka bir videonun konusu ancak yine de şunu belirtmek istiyorum, fotosentezin elektron taşınım reaksiyonları tilakoit zar sistemi üzerinde gerçekleşirken karbondioksit bağlama reaksiyonları ise stroma içinde meydana gelir.
Ya da şöyle de söyleyebilirim; tilakoit zar sistemi üzerinde ışıklı evre reaksiyonları, stromada ise karanlık evre reaksiyonları gerçekleşir. Kloroplastta fotofosforilasyon ile ATP üretimi de gerçekleşir.
Evet biliyorum normalde ATP üretmek deyince aklımıza hep mitokondri geliyor değil mi?
Ancak mitokondri dışında kloroplast da ATP üretebilir.
Yalnız aralarında bir fark bulunuyor. Mitokondri oldukça bonkör bir organeldir.
Ürettiği ATP'yi herkesle paylaşır.
Ancak kloroplast biraz cimri, ürettiği ATP'yi kimseyle paylaşmaz. Sadece fotosentez sırasında besin üretmek için kullanılır.
Kloroplast içerisinde gerçekleşen diğer metabolik olaylarda, yani mesela ribozomda protein sentezlerken ya da DNA'sını eşlerken yine mitokondrinin ürettiği ATP'ler kullanılır. Tekrardan vurgulamak istiyorum ürettiği ATP'yi sadece fotosentez sırasında besin üretirken kullanır.
Kloroplastta gerçekleşen fotosentez denklemini de yazmak istiyorum.
Karbondioksit + su, ışık ve klorofilin de yardımıyla glikoza dönüşüyor.
Tabii ki bu sırada oksijen çıkışı da gözleniyor.
Kromoplastlar da başta çiçek ve meyveler olmak üzere bitkilerin çeşitli kısımlarının rengini oluşturur.
Kloroplastların yapısında farklı renkleri oluşturan pigment maddeleri bulunur.
Örneğin ksantofiller limon, muz, armut gibi meyvelere sarı renk verir.
Likopen kırmızı renk oluşumundan sorumludur, mesela domateste bulunur.
Karoten havuca turuncu rengini veren pigmenttir.
Kromoplast ve kloroplastlar çeşitli faktörlerin etkisiyle birbirine dönüşebilir.
Örneğin olgunlaşmamış domatesi düşünün.
Yeşil renklidir yani klorofil pigmenti içerir.
Ancak domates olgunlaştıkça dokusundaki kloroplastlar klorofillerini kaybeder ve likopen içeren kromoplastlara dönüşür.
Böylece kırmızı renk alır.
Kromoplastlar da plastit oldukları için elbette ki çift zarlıdır.
Çiçek ve meyvelere renk verdiği için tozlaşmaya da yardım eder. Lökoplastlar pigment içermeyen plastitlerdir. Bitkinin ışık görmeyen kök ve toprak altı gövdesi gibi kısımlarında bulunur.
Ayrıca ışık gören yapraklar ve tohumlarda da bulunabilir.
Özellikle nişasta depo etmek için özelleşmiş plastitlerdir. Lökoplastın depoladığı nişastaya daimi nişasta adı verilir.
Çünkü uzun süreli depo yapar.
Aslında kloroplast da nişasta depolar.
Kloroplastta depolanan nişastaya da geçici nişasta adı verilir. Çünkü geçici nişastanın yapraklardaki ömrü yaklaşık 24 saattir.
Gerek duyulduğu zaman tekrar glikoza dönüştürülür ve hücrelerde kullanılır. Lökoplastlar da çift katlı zara sahiptir.
Günlük yaşantıda besin olarak sıkça tüketilen tahıl tohumları, patates yumrusu nişasta bakımından oldukça zengindir.
Lökoplastların yapısında çok az miktarda yağ ve protein de bulunur.
Lökoplastlar ışığın etkisiyle kloroplastlara dönüşebilir. Örneğin bir patates aydınlık bir ortama koyulduğunda lökoplastlar kloroplastlara dönüşmeye başlar.
Patatesin üzerinde yeşil bölgeler oluşur.