Belirli bir bölgedeki canlıların ve cansız ortamın oluşturduğu biyolojik yapıya ekosistem deniliyor.
Yeryüzünde yaşayan canlıların tümü birbiriyle ve bulunduğu cansız çevre ile sürekli etkileşim içindedir.
Ekosistem bir orman olabileceği gibi çayırlar, çöller ve resifler gibi çok çeşitli coğrafi bölgeler de olabilir.
Aynı tür canlıların oluşturduğu topluluğa ise popülasyon adı verilir.
Mesela Van Gölü'ndeki İnci kefalleri bir popülasyonu ifade eder.
Ama Van Gölü'ndeki balıklar deseydim bu popülasyon olmazdı.
Çünkü burada belirli bir türü belirtmiş olmuyorum.
Belirli çevresel koşullara sahip ortamda birbiriyle etkileşim içindeki farklı türlerin oluşturduğu biyolojik birime ise komünite denir.
Yani komünitelerin içerisinde birden fazla popülasyon bulunur. Aslında komüniteler kendilerinden daha büyük olan ekosistemlerin canlı bölümünü oluşturuyor. Komüniteye örnekler verelim.
Mesela Antalya Körfezi'nde yayılış gösteren barbunya, orfoz, lüfer gibi balıklar ile midye, ahtapot gibi canlılar birlikte komüniteyi oluşturur.
Toros Dağları'ndaki orman komüniteleri, insan sindirim sistemindeki mikroorganizmalar da komüniteye örnektir.
Belirli bir alandaki komüniteler birbiriyle komşu olabilir, kesişebilir ya da birbirini kapsayabilir.
Komüniteyi oluşturan canlılar arasında rekabet, beslenme lişkileri, simbiyotik ilişki gibi etkileşimler söz konusudur.
Komüniteyi oluşturan farklı türlerin zenginliğine tür çeşitliliği denir.
Komünitedeki tür çeşitliliğini sıcaklık, ışık, nem gibi çeşitli faktörler ile rekabet av-avcı ilişkisi gibi canlı etkileşimler etkiler.
Kara komünitelerindeki tür çeşitliliği tropikal bölgelerden kutuplara doğru gidildikçe azalır.
Bunu belirleyen dünyanın enlemsel etkisidir.
Enlem derecesi farkı, gece-gündüz arasındaki zaman farkı, bitki örtüsü ve toprak yapısı, güneşin geliş açısı, yağış alma oranı gibi faktörler etkilendiğinden canlı çeşitliliğini de etkiler.
Sucul ekosistemlerde her katmanda farklı canlı türleri bulunur.
Bunu belirleyen ise suyun derinliği ve kirliliğidir.
Temiz ve yeterli gün Işığı alan sucul komünitelerde fotosentez yapan canlı sayısı arttığından tür çeşidi sayısı da artar.
Derinlik arttıkça ışık azaldığından çeşitlilik de azalır. Organizmanın ya da popülasyonun doğal olarak yaşadığı ve yerleştiği alana habitat denir. Habitat bir türün adresidir.
Örneğin balinanın habitatı okyanustur diyebiliriz.
Canlının herhangi bir faktöre dayanabilme ya da katlanabilme gücüne tolerans (ekolojik hoşgörü) adı verilir.
Ekolojik toleransı düşük olması nedeniyle çevresel değişimlerden en kolay etkilenen türlere gösterge tür veya indikatör tür denir.
Örneğin alabalıklar soğuk ve bol oksijenli suları tercih eder.
Dolayısıyla alabalıklar oksijence zengin suların gösterge türüdür.
Deniz eriştesi bitkisi ve bazı algler temiz suları tercih ettikleri için temiz suların gösterge türleridir.
Komünitede en bol bulunan ya da toplamda en yüksek biyokütleye sahip türe baskın (dominant) tür denir.
Baskın türler komünitedeki su ve mineral gibi sınırlı kaynakları kullanmada diğer türlere göre daha üstündür.
Avlanmaya ya da hastalıklara karşı diğer türlere göre daha başarılıdırlar.
Baskın bir türün komiteden uzaklaşmasıyla başka bir tür baskın hale gelebilir.
Eski baskın türün yok olması ona bağımlı türlerin de sayısının azalmasına ya da yok olmasına neden olur.
Komünitelerin yapısını kuvvetli bir şekilde kontrol eden türe kilit taşı tür denir.
Kilit taşı türler baskın türler gibi sayıca çok olmasalar da ekolojik rolleri bakımından komünitelerin devamlılığını sağlar.
Kilit taşı türlerin yok olması komünite yapısının bozulmasına ve ekosistemin işlevini yitirmesine yol açar.
Kuzey Pasifik kıyı ekosisteminin kilit taşı türü su samurlarıdır. Komüniteyi oluşturan canlılar besin ağıyla birbirine bağlıdır.
Su samurları deniz kestaneleri ile, deniz kestaneleri de deniz yosunları ile beslenir.
Hatırlarsanız besin zincirlerini bu şekilde gösteriyorduk.
Haliyle su samurlarının az bulunduğu alanlarda deniz kestaneleri iyi gelişir. Su samurlarının çok bulunduğu alanlarda ise deniz kestaneleri azalır, deniz yosunları iyi gelişir. Katil balinaların su samurlarıyla beslenmeye başlamaları deniz kestanelerinin sayıca artmasına neden olur.
Bu durumda da deniz yosunları azalır. Deniz yosunları üreticidir ve bu durumdan olumsuz etkilenirler.
Yani kilit taşı tür olan su samurunun ortadan kalkmasıyla denge bozulur. Bir bölgeye değişik yollarla gelip yerleşen doğal düşmanlarının olmadığı bu ortamda hızla üreyen türler komünitenin yapısını bozabilir.
Böyle türlere istilacı türler denir.
Tür çeşitliliği fazla olan komüniteler istilacı türlere karşı daha dirençlidir.
Doğal topluluklar içine giren levrek ve sazan balığı türleri bulundukları suyun fiziksel ve kimyasal özelliklerinin değişimine ve su kirliliğine karşı dayanıklı olduklarından istilacı türler olarak kabul edilir.
Karasal ekosistemler genellikle keskin bir sınırla ayrılmadan birbiri içine girecek şekilde geçiş oluşturur.
Bu geçiş bölgelerine ekoton denir.
Burada bir örnek görüyoruz.
Ekotonda her iki komüniteye ait türler bulunur.
Burada bulunan canlıların ekolojik toleransları fazladır.
Yayılış alanları daha dar olduğu için bu bölgedeki madde ve enerji rekabeti de daha fazladır.
Bu bölgeler tür çeşidi bakımından da zengindir.
Canlının büyümesi, üremesi ve yaşamını sürdürebilmesi için kurduğu ilişkiler ve ekolojik işleve ekolojik niş adı verilir.
Türün yediği besin, beslenme zamanı, yuva yaptığı yer gibi doğal olarak yaptığı işlere bakarak yaşama birliğindeki ekolojik nişi yani görevi, sorumluluğu tanımlanır. Örneğin bir ağaç kertenkelesinin nişi üzerinde bulunduğu dalın büyüklüğü, tolere edebildiği sıcaklık aralığı, yediği böcek türü ve böceğin büyüklüğünü içerir.
Ekolojik niş türe özgüdür. Aynı ekolojik nişe sahip türler arasında besin ve enerji rekabeti artacağından bu türler uzun süre bir arada yaşayamaz.
Metamorfoz geçiren türlerin larva ve ergin dönemlerindeki ekolojik nişleri de birbirinden farklıdır.
Yeryüzünde yaşayan canlıların tümü birbiriyle ve bulunduğu cansız çevre ile sürekli etkileşim içindedir.
Ekosistem bir orman olabileceği gibi çayırlar, çöller ve resifler gibi çok çeşitli coğrafi bölgeler de olabilir.
Aynı tür canlıların oluşturduğu topluluğa ise popülasyon adı verilir.
Mesela Van Gölü'ndeki İnci kefalleri bir popülasyonu ifade eder.
Ama Van Gölü'ndeki balıklar deseydim bu popülasyon olmazdı.
Çünkü burada belirli bir türü belirtmiş olmuyorum.
Belirli çevresel koşullara sahip ortamda birbiriyle etkileşim içindeki farklı türlerin oluşturduğu biyolojik birime ise komünite denir.
Yani komünitelerin içerisinde birden fazla popülasyon bulunur. Aslında komüniteler kendilerinden daha büyük olan ekosistemlerin canlı bölümünü oluşturuyor. Komüniteye örnekler verelim.
Mesela Antalya Körfezi'nde yayılış gösteren barbunya, orfoz, lüfer gibi balıklar ile midye, ahtapot gibi canlılar birlikte komüniteyi oluşturur.
Toros Dağları'ndaki orman komüniteleri, insan sindirim sistemindeki mikroorganizmalar da komüniteye örnektir.
Belirli bir alandaki komüniteler birbiriyle komşu olabilir, kesişebilir ya da birbirini kapsayabilir.
Komüniteyi oluşturan canlılar arasında rekabet, beslenme lişkileri, simbiyotik ilişki gibi etkileşimler söz konusudur.
Komüniteyi oluşturan farklı türlerin zenginliğine tür çeşitliliği denir.
Komünitedeki tür çeşitliliğini sıcaklık, ışık, nem gibi çeşitli faktörler ile rekabet av-avcı ilişkisi gibi canlı etkileşimler etkiler.
Kara komünitelerindeki tür çeşitliliği tropikal bölgelerden kutuplara doğru gidildikçe azalır.
Bunu belirleyen dünyanın enlemsel etkisidir.
Enlem derecesi farkı, gece-gündüz arasındaki zaman farkı, bitki örtüsü ve toprak yapısı, güneşin geliş açısı, yağış alma oranı gibi faktörler etkilendiğinden canlı çeşitliliğini de etkiler.
Sucul ekosistemlerde her katmanda farklı canlı türleri bulunur.
Bunu belirleyen ise suyun derinliği ve kirliliğidir.
Temiz ve yeterli gün Işığı alan sucul komünitelerde fotosentez yapan canlı sayısı arttığından tür çeşidi sayısı da artar.
Derinlik arttıkça ışık azaldığından çeşitlilik de azalır. Organizmanın ya da popülasyonun doğal olarak yaşadığı ve yerleştiği alana habitat denir. Habitat bir türün adresidir.
Örneğin balinanın habitatı okyanustur diyebiliriz.
Canlının herhangi bir faktöre dayanabilme ya da katlanabilme gücüne tolerans (ekolojik hoşgörü) adı verilir.
Ekolojik toleransı düşük olması nedeniyle çevresel değişimlerden en kolay etkilenen türlere gösterge tür veya indikatör tür denir.
Örneğin alabalıklar soğuk ve bol oksijenli suları tercih eder.
Dolayısıyla alabalıklar oksijence zengin suların gösterge türüdür.
Deniz eriştesi bitkisi ve bazı algler temiz suları tercih ettikleri için temiz suların gösterge türleridir.
Komünitede en bol bulunan ya da toplamda en yüksek biyokütleye sahip türe baskın (dominant) tür denir.
Baskın türler komünitedeki su ve mineral gibi sınırlı kaynakları kullanmada diğer türlere göre daha üstündür.
Avlanmaya ya da hastalıklara karşı diğer türlere göre daha başarılıdırlar.
Baskın bir türün komiteden uzaklaşmasıyla başka bir tür baskın hale gelebilir.
Eski baskın türün yok olması ona bağımlı türlerin de sayısının azalmasına ya da yok olmasına neden olur.
Komünitelerin yapısını kuvvetli bir şekilde kontrol eden türe kilit taşı tür denir.
Kilit taşı türler baskın türler gibi sayıca çok olmasalar da ekolojik rolleri bakımından komünitelerin devamlılığını sağlar.
Kilit taşı türlerin yok olması komünite yapısının bozulmasına ve ekosistemin işlevini yitirmesine yol açar.
Kuzey Pasifik kıyı ekosisteminin kilit taşı türü su samurlarıdır. Komüniteyi oluşturan canlılar besin ağıyla birbirine bağlıdır.
Su samurları deniz kestaneleri ile, deniz kestaneleri de deniz yosunları ile beslenir.
Hatırlarsanız besin zincirlerini bu şekilde gösteriyorduk.
Haliyle su samurlarının az bulunduğu alanlarda deniz kestaneleri iyi gelişir. Su samurlarının çok bulunduğu alanlarda ise deniz kestaneleri azalır, deniz yosunları iyi gelişir. Katil balinaların su samurlarıyla beslenmeye başlamaları deniz kestanelerinin sayıca artmasına neden olur.
Bu durumda da deniz yosunları azalır. Deniz yosunları üreticidir ve bu durumdan olumsuz etkilenirler.
Yani kilit taşı tür olan su samurunun ortadan kalkmasıyla denge bozulur. Bir bölgeye değişik yollarla gelip yerleşen doğal düşmanlarının olmadığı bu ortamda hızla üreyen türler komünitenin yapısını bozabilir.
Böyle türlere istilacı türler denir.
Tür çeşitliliği fazla olan komüniteler istilacı türlere karşı daha dirençlidir.
Doğal topluluklar içine giren levrek ve sazan balığı türleri bulundukları suyun fiziksel ve kimyasal özelliklerinin değişimine ve su kirliliğine karşı dayanıklı olduklarından istilacı türler olarak kabul edilir.
Karasal ekosistemler genellikle keskin bir sınırla ayrılmadan birbiri içine girecek şekilde geçiş oluşturur.
Bu geçiş bölgelerine ekoton denir.
Burada bir örnek görüyoruz.
Ekotonda her iki komüniteye ait türler bulunur.
Burada bulunan canlıların ekolojik toleransları fazladır.
Yayılış alanları daha dar olduğu için bu bölgedeki madde ve enerji rekabeti de daha fazladır.
Bu bölgeler tür çeşidi bakımından da zengindir.
Canlının büyümesi, üremesi ve yaşamını sürdürebilmesi için kurduğu ilişkiler ve ekolojik işleve ekolojik niş adı verilir.
Türün yediği besin, beslenme zamanı, yuva yaptığı yer gibi doğal olarak yaptığı işlere bakarak yaşama birliğindeki ekolojik nişi yani görevi, sorumluluğu tanımlanır. Örneğin bir ağaç kertenkelesinin nişi üzerinde bulunduğu dalın büyüklüğü, tolere edebildiği sıcaklık aralığı, yediği böcek türü ve böceğin büyüklüğünü içerir.
Ekolojik niş türe özgüdür. Aynı ekolojik nişe sahip türler arasında besin ve enerji rekabeti artacağından bu türler uzun süre bir arada yaşayamaz.
Metamorfoz geçiren türlerin larva ve ergin dönemlerindeki ekolojik nişleri de birbirinden farklıdır.