Vücuttaki hücrelerin ihtiyacı olan oksijenin dış ortamdan alınması için solunum sistemine gereksinim duyulur.
Bu sistemle aynı zamanda hücrelerin üretmiş olduğu metabolik bir atık olan karbondioksit de dışarı atılır.
Oksijen ve karbondioksit solunum gazlarıdır ve bu gazlar dolaşım sistemi sayesinde vücudumuzda taşınır. Solunumu dış solunum ve iç solunum olmak üzere ikiye ayırıyoruz.
Hemen bunu şekil üzerinden göstermek istiyorum.
Burada sarı ile gösterdiğim yapı akciğerimizde bulunan alveol olsun.
Alveolden bu dersimizde sıklıkla bahsediyor olacağız.
Biz nefes aldığımız zaman havanın içerisinde bulunan oksijen alveollerin içerisine dolar sonra da buradan alveollerin etrafını saran kılcalların içerisine geçer.
Yani buranın da alveol kılcalları olduğunu düşünün.
Aynı zamanda kanın içinde bulunan karbondioksit de alveollerin içerisine geçer.
İşte akciğerdeki alveoller ve bunları saran kılcal damarlarla solunum gazlarının difüzyonuna dış solunum adını veriyoruz.
Bu arada buradaki solunum gazlarının geçişi difüzyonla gerçekleşir. Hatırlarsanız difüzyon çoktan aza doğru küçük maddelerin geçişiydi.
Şimdi gelelim iç solunuma. Burada mavi ile çizdiklerim doku hücreleri ve burası da doku kılcalı olsun.
Burada hem bu hücrelerin ürettiği karbondioksit kana geçer hem de kanın içerisindeki oksijen hücrelere geçer. Burada hücrelerin ürettiği karbondioksit derken hücresel solunum sonucunda hücrelerin içerisinde açığa çıkan karbondioksitten bahsediyorum.
Doku kılcallarıyla doku hücreleri arasındaki gazların difüzyonuna da iç solunum adı verilir.
Bu gazların buradaki damarlar içerisinde nasıl taşındığını başka bir videomuzda detaylı olarak inceleyeceğiz. Şimdi solunum sistemini oluşturan yapılara bakalım.
Burun, yutak, gırtlak, soluk borusu, bronşlar, akciğerler, bronşların dallanması ile oluşan bronşçuklar ki bunlara bronşiol de denir, sonra bronşçukların ucunda bulunan alveoller, diyafram.
İşte bunlar solunum sistemini oluşturan yapılardır.
Burada bronşlar, bronşçuklar ve alveol aslında akciğerlerimizin de yapısını oluşturuyor.
Burun, yutak, gırtlak ve soluk borusundan oluşan bölümüne de üst solunum yolu diyoruz.
Yutağa farinks, gırtlağa larinks adını da veriyoruz.
Farenjit gibi hastalıklar yani ki farenjit yutağın iltihaplanmasıdır, üst solunum yolu enfeksiyonları olarak geçmekte.
Şimdi bu yapıları tek tek konuşalım.
İlk olarak burunla başlıyoruz.
Burun tabii ki havanın alındığı kısımdır.
Burun kılları ve mukus sayesinde alınan havadaki toz gibi yabancı maddeler arındırılır. Burundan alınan hava ısıtılarak solunum sisteminin diğer yapılarına iletilir.
Bu nedenle burundan nefes almak daha sağlıklıdır.
Aynı zamanda hatırlarsanız burnumuzda sarı bölge bulunuyordu. Burada bulunan kemoreseptörler sayesinde kokuyu da algılıyoruz.
Yutak sindirim sistemini ve solunum sistemini birbirinden ayıran bölümdür.
Ağız ve burun boşluğuna ve yemek borusuna ve soluk borusuna açılır.
Hatta kulağımızda bulunan östaki borusu da yutağa açılır.
Gırtlak havanın soluk borusuna geçişini sağlar.
Gırtlak kapağı, diğer adıyla epiglottis burada bulunur.
Epiglottis yutkunma esnasında gırtlağı kapatarak besinlerin soluk borusuna kaçmasını önler.
Gırtlağı kapatarak derken aslında soluk borusunun kapatılmasından bahsediyorum.
Gırtlakta aynı zamanda ses telleri bulunur, ses telleri tabii ki sesin oluşumunda görevlidir.
Soluk borusu gırtlak ile akciğer arasında bulunan yaklaşık 12 santimetre uzunluğunda 2-3 santimetre genişliğinde bir borudur.
Dıştan içe doğru bağ doku, kıkırdak doku ve epitel dokudan oluşur.
Epitel hücreler silli yapıda olup aralarında mukus salgılayan goblet hücreleri bulunur.
Yabancı maddeler silli epitel hücrelerinin salgıladığı mukus sıvısıyla gırtlağa doğru hareket ettirilerek dışarı atılır.
Sigara dumanını solumak bu silli yapıya zarar verir. Kıkırdak doku C harfi şeklindedir, fark ettiyseniz tamamını kaplamıyor.
Arka tarafta bulunan bu bölge düz kaslardan oluşur.
Burada bulunan kıkırdak doku soluk borusunun sürekli açık kalmasını sağlar.
Burada düz kas bulunmasının sebebi ise hemen arkada yemek borusunun bulunuyor olmasıdır. Soluk borusu akciğerlere geldiğinde sağ ve sol akciğere doğru İki kola ayrılır.
Bu kollara bronş adı verilir.
Bronşlarda da kıkırdak bulunur.
Hatta hatırlarsanız buralarda bulunan kıkırdak çeşidi hiyalindi.
Bronşlar akciğerin içinde bronşcuk denilen daha ince dallara ayrılır.
Akciğerlerimiz göğüs boşluğunda yer alır.
Sağ akciğer 3 loplu sol akciğer ise 2 lopludur.
Sağ akciğer sol akciğere oranla yüzde 10 daha büyüktür.
Çünkü kalp göğüs kafesinin sol tarafına yerleşmiştir. Akciğerler süngerimsi bir yapıdadır ve plevra denilen çift katlı ince bir zarla örtülüdür. Plevra zarları arasındaki boşlukta plevra sıvısı bulunur.
Bu sıvı akciğerlerin solunum sırasındaki hareketini kolaylaştırır.
Akciğerlerde gaz değişiminin gerçekleştiği kese şeklindeki fonksiyonel birimlere alveol denir.
Alveoller şekil olarak üzüm salkımına benzer.
Aslında alveoller bronşçukların uç noktalarında bulunan hava keseleridir.
Alveollerin çevresinde kılcal kan damarları vardır.
Bunlara akciğer kılcalları ya da alveol kılcalları adını da veriyoruz.
Her iki akciğerde yaklaşık 300 milyon kadar alveol bulunur.
Şimdi alveolün yapısını biraz daha detaylı inceleyelim.
Tek katlı yassı epitelden oluşurlar.
Alveoller aslında gaz değişimi için yüzey alanını genişletiyor.
Yetişkin bir insanın akciğerlerindeki toplam yüzey alanı yaklaşık 140 metrekaredir.
Alveoller salgı yapan hücreler de içerir, bu salgıya sürfaktan adını veriyoruz. Sürfaktan lipoprotein yapılıdır.
Sürfaktan yüzey gerilimini azaltarak alveollerin daha kolay şişmesini sağlar.
Aynı zamanda nefes verince alveollerin birbirine yapışmasını da önler. Sürfaktan kılcal damardan alveole su geçişini de önleyerek solunumda fazla su kaybını engeller ve alveol duvarının onarımını da kolaylaştırmış olur. Ayrıca alveollerdeki fagositoz yapan hücreler yabancı mikroorganizmaları fagositozla yok eder.
Yani savunmada görev alır.
Bu sistemle aynı zamanda hücrelerin üretmiş olduğu metabolik bir atık olan karbondioksit de dışarı atılır.
Oksijen ve karbondioksit solunum gazlarıdır ve bu gazlar dolaşım sistemi sayesinde vücudumuzda taşınır. Solunumu dış solunum ve iç solunum olmak üzere ikiye ayırıyoruz.
Hemen bunu şekil üzerinden göstermek istiyorum.
Burada sarı ile gösterdiğim yapı akciğerimizde bulunan alveol olsun.
Alveolden bu dersimizde sıklıkla bahsediyor olacağız.
Biz nefes aldığımız zaman havanın içerisinde bulunan oksijen alveollerin içerisine dolar sonra da buradan alveollerin etrafını saran kılcalların içerisine geçer.
Yani buranın da alveol kılcalları olduğunu düşünün.
Aynı zamanda kanın içinde bulunan karbondioksit de alveollerin içerisine geçer.
İşte akciğerdeki alveoller ve bunları saran kılcal damarlarla solunum gazlarının difüzyonuna dış solunum adını veriyoruz.
Bu arada buradaki solunum gazlarının geçişi difüzyonla gerçekleşir. Hatırlarsanız difüzyon çoktan aza doğru küçük maddelerin geçişiydi.
Şimdi gelelim iç solunuma. Burada mavi ile çizdiklerim doku hücreleri ve burası da doku kılcalı olsun.
Burada hem bu hücrelerin ürettiği karbondioksit kana geçer hem de kanın içerisindeki oksijen hücrelere geçer. Burada hücrelerin ürettiği karbondioksit derken hücresel solunum sonucunda hücrelerin içerisinde açığa çıkan karbondioksitten bahsediyorum.
Doku kılcallarıyla doku hücreleri arasındaki gazların difüzyonuna da iç solunum adı verilir.
Bu gazların buradaki damarlar içerisinde nasıl taşındığını başka bir videomuzda detaylı olarak inceleyeceğiz. Şimdi solunum sistemini oluşturan yapılara bakalım.
Burun, yutak, gırtlak, soluk borusu, bronşlar, akciğerler, bronşların dallanması ile oluşan bronşçuklar ki bunlara bronşiol de denir, sonra bronşçukların ucunda bulunan alveoller, diyafram.
İşte bunlar solunum sistemini oluşturan yapılardır.
Burada bronşlar, bronşçuklar ve alveol aslında akciğerlerimizin de yapısını oluşturuyor.
Burun, yutak, gırtlak ve soluk borusundan oluşan bölümüne de üst solunum yolu diyoruz.
Yutağa farinks, gırtlağa larinks adını da veriyoruz.
Farenjit gibi hastalıklar yani ki farenjit yutağın iltihaplanmasıdır, üst solunum yolu enfeksiyonları olarak geçmekte.
Şimdi bu yapıları tek tek konuşalım.
İlk olarak burunla başlıyoruz.
Burun tabii ki havanın alındığı kısımdır.
Burun kılları ve mukus sayesinde alınan havadaki toz gibi yabancı maddeler arındırılır. Burundan alınan hava ısıtılarak solunum sisteminin diğer yapılarına iletilir.
Bu nedenle burundan nefes almak daha sağlıklıdır.
Aynı zamanda hatırlarsanız burnumuzda sarı bölge bulunuyordu. Burada bulunan kemoreseptörler sayesinde kokuyu da algılıyoruz.
Yutak sindirim sistemini ve solunum sistemini birbirinden ayıran bölümdür.
Ağız ve burun boşluğuna ve yemek borusuna ve soluk borusuna açılır.
Hatta kulağımızda bulunan östaki borusu da yutağa açılır.
Gırtlak havanın soluk borusuna geçişini sağlar.
Gırtlak kapağı, diğer adıyla epiglottis burada bulunur.
Epiglottis yutkunma esnasında gırtlağı kapatarak besinlerin soluk borusuna kaçmasını önler.
Gırtlağı kapatarak derken aslında soluk borusunun kapatılmasından bahsediyorum.
Gırtlakta aynı zamanda ses telleri bulunur, ses telleri tabii ki sesin oluşumunda görevlidir.
Soluk borusu gırtlak ile akciğer arasında bulunan yaklaşık 12 santimetre uzunluğunda 2-3 santimetre genişliğinde bir borudur.
Dıştan içe doğru bağ doku, kıkırdak doku ve epitel dokudan oluşur.
Epitel hücreler silli yapıda olup aralarında mukus salgılayan goblet hücreleri bulunur.
Yabancı maddeler silli epitel hücrelerinin salgıladığı mukus sıvısıyla gırtlağa doğru hareket ettirilerek dışarı atılır.
Sigara dumanını solumak bu silli yapıya zarar verir. Kıkırdak doku C harfi şeklindedir, fark ettiyseniz tamamını kaplamıyor.
Arka tarafta bulunan bu bölge düz kaslardan oluşur.
Burada bulunan kıkırdak doku soluk borusunun sürekli açık kalmasını sağlar.
Burada düz kas bulunmasının sebebi ise hemen arkada yemek borusunun bulunuyor olmasıdır. Soluk borusu akciğerlere geldiğinde sağ ve sol akciğere doğru İki kola ayrılır.
Bu kollara bronş adı verilir.
Bronşlarda da kıkırdak bulunur.
Hatta hatırlarsanız buralarda bulunan kıkırdak çeşidi hiyalindi.
Bronşlar akciğerin içinde bronşcuk denilen daha ince dallara ayrılır.
Akciğerlerimiz göğüs boşluğunda yer alır.
Sağ akciğer 3 loplu sol akciğer ise 2 lopludur.
Sağ akciğer sol akciğere oranla yüzde 10 daha büyüktür.
Çünkü kalp göğüs kafesinin sol tarafına yerleşmiştir. Akciğerler süngerimsi bir yapıdadır ve plevra denilen çift katlı ince bir zarla örtülüdür. Plevra zarları arasındaki boşlukta plevra sıvısı bulunur.
Bu sıvı akciğerlerin solunum sırasındaki hareketini kolaylaştırır.
Akciğerlerde gaz değişiminin gerçekleştiği kese şeklindeki fonksiyonel birimlere alveol denir.
Alveoller şekil olarak üzüm salkımına benzer.
Aslında alveoller bronşçukların uç noktalarında bulunan hava keseleridir.
Alveollerin çevresinde kılcal kan damarları vardır.
Bunlara akciğer kılcalları ya da alveol kılcalları adını da veriyoruz.
Her iki akciğerde yaklaşık 300 milyon kadar alveol bulunur.
Şimdi alveolün yapısını biraz daha detaylı inceleyelim.
Tek katlı yassı epitelden oluşurlar.
Alveoller aslında gaz değişimi için yüzey alanını genişletiyor.
Yetişkin bir insanın akciğerlerindeki toplam yüzey alanı yaklaşık 140 metrekaredir.
Alveoller salgı yapan hücreler de içerir, bu salgıya sürfaktan adını veriyoruz. Sürfaktan lipoprotein yapılıdır.
Sürfaktan yüzey gerilimini azaltarak alveollerin daha kolay şişmesini sağlar.
Aynı zamanda nefes verince alveollerin birbirine yapışmasını da önler. Sürfaktan kılcal damardan alveole su geçişini de önleyerek solunumda fazla su kaybını engeller ve alveol duvarının onarımını da kolaylaştırmış olur. Ayrıca alveollerdeki fagositoz yapan hücreler yabancı mikroorganizmaları fagositozla yok eder.
Yani savunmada görev alır.