Hayalindeki netler. İhtiyacın olan her şey. Tek platform.

Soru çözüm, yayın seti, birebir rehberlik, canlı dersler ve daha fazlası Kunduz’da. Şimdi al, netlerini artırmaya başla.

Soru:

30. Flaubert'in anlatımında sakin bir dehşet vardır. Âdeta bir ka- Helmera gibi nesnelere adım adım yaklaşarak tüm gerçekliği hi

30. Flaubert'in anlatımında sakin bir dehşet vardır. Âdeta bir ka-
Helmera gibi nesnelere adım adım yaklaşarak tüm gerçekliği
hid metnine yansıtır. Kimsenin göremeyeceği kadar detayı roma-
anına yerleştirmeyi başarır. Bu özellik, romana bir sinematog-
neve

30. Flaubert'in anlatımında sakin bir dehşet vardır. Âdeta bir ka- Helmera gibi nesnelere adım adım yaklaşarak tüm gerçekliği hid metnine yansıtır. Kimsenin göremeyeceği kadar detayı roma- anına yerleştirmeyi başarır. Bu özellik, romana bir sinematog- neverafik hava da katar. Bir şeyler olup biterken başka bir şeyler Su yapan karakterler veya canlılar her zaman varlığını gösterir. Bu parça aşağıdaki metinlerden hangisine yönelik bir değerlendirmedir? A) Güneş, Kansas'a giden yolun üzerindeki evimizden geç- ti. Bu sabah, bu bozkıra Kansas ya da Lowa adı veril- diğinden beri geçen sınırlı sayıdaki günlerden birinde, Kansas, uykusundan uyanarak bir gün ışığının içine yu- varlandı. Dedemin evi işığa döndü. Avludaki çimlerin üzerindeki çiğ muhteşemdi. B) Sırtını bir sütun gibi yükselen bir ağaca dayamış ölü bir adam, bakışlarını ona dikmişti. Üzerinde bir zamanlar mavi olan üniforma vardı fakat artık rengi solmuş, me- lankolik bir yeşil tona bürünmüştü. Gence dikilmiş göz- leri, ölü bir balığınkiler kadar donuktu. Ağzı açıktı. Kır- mızı rengi itici bir sarıya dönüşmüştü. Yüzün gri derisi B) üzerinde küçük karıncalar geziyordu. Karıncalardan bi- ri, yükünü yapmış; üst dudak boyunca onu itekleyerek taşıyordu. C) Bahçıvanın oğlu, gece yarısı olduğunda bir hışırtı duy- Dmuş. Bir kuş uçup gelmiş. Gagasıyla bir elmayı koparma- ya çalışırken bahçıvanın oğlu zıplamış ve bir ok fırlatmış ona. Bu ok, kuşa zarar vermemiş ama altın tüylerinden birini koparmış. Kuş da uçup kaçmış. Sabah olunca ko- pan altın tüy krala getirilmiş. D) Koton'un iştahı o kadar açıldı ki hacmine eşit yemekle artık doymuyordu. Doktorun, hâlâ anlayamadığımız tav- siyesini alay zannettiğime pişman oluyordum. Zavallıya hakaret de etmiştim. Mutluluğumuzu tekrar bize veren bu ihtiyardan af dilemek istemiştim. Bir sabah kalktım, evine gittim. Maroken bir koltuğa uzanmış, beyaz por- selenden bir pipoyu içiyordu. Yerinden kalkmadı. E) Vapur Kadıköy'e gelmişti. Arkadaşımı dinlerken ökçele- rimin üzerinde kalmış, hafifçe parmaklığa oturmuştum. Doğruldum. Sağ ayağım fena hâlde uyuşmuştu. Yere basamıyordum. Biraz dur kuzum, dedim. "Ayağım uyuş- muş. En sonra çıkarız." Gülüyor, "Ayağın değil, galiba beynin uyuştu." dedi. 3