ayarsız saatler bunu bile başaramaz. Ama her seferinde boğulur gibi de ayarsız saatlerin varlığıdır. Durmuş saat bile günde iki
ayarsız saatler bunu bile başaramaz. Ama her seferinde boğulur gibi de ayarsız saatlerin varlığıdır. Durmuş saat bile günde iki (D) Dağcılar; tepeye tırmanıp yamaçları alçak, kıvrık ve büyük ağaçların arasından geçtiler. Sonra yüksek ağaçlar karşılarına çıkmaya başladı. Dağcılar bir süre tırmanmayı sürdürdüler ve dağın en yüksek noktasına ulaştılar. Güneş kupkuru toprağı kavuruyordu. Dağda gördükleri bitkiler de güneşin etkisiyle solmaya başlamıştı. 18. Kendimden yola çıkarım. Özgürce seçerim konularımı. Dilediğim şekilde yazarım. Yazdıklarımı kanıtlamak zorunda da değilim. İnsanlara kesin olarak bir şey söylemem çünkü insanlar özgürce bir ders çıkarsın isterim. Buna göre aşağıdaki metinlerden hangisi yukarıda anlatılan metin türüne örnek gösterilebilir? o Okuma yazma bilmeyenlerin edebiyattan anlamadığı öne sürülür. Böyle bir görüşün yanlışlığını köy aran velerinde halk hikâyelerini dinlerken anlarsınız. Oraya gelenlerin çoğu, okuma yazma bilmez. Kitaplardan öğrendiğimiz biçim ve anlatım özelliklerini köylüler, hikâyeyi değerlendirirken sayıp dökerler. B) Bilgelerden birine sormuşlar: "Bin yeni sözcük mü istersin yoksa bin altın mı?" Bilge, hiç düşünmeden yanıt lamış: "Bin altın yerine bin yeni sözcük isterim." demiş. Nedenini şöyle açıklamış: "Bin altın sayılı para, tükenir gider. Ama sözcükler öyle değil; onlardan yeni düşünceler, yeni sözcükler üretirim. Bu yolla nice bin altınlar kazanırım." Ağaran tepelerden birkaç bulut kalktı. Bulutların alt uçları parlıyordu. Derken bir dilim kırmızı köz gibi güne- şin bir ucu çıktı, battı. Sayamadım. Belki on, on beş kere.... Dallar sallanıyor gibi. Güneş birkaç kere şimşek hızıyla dağların tepelerine çıktı, geri battı. Kan kırmızı bir yuvarlak karlı dağın tepesine oturdu. D) Araba, inişli yokuşlu dağ yollarına girmişti. Kâh kurumuş sel çukurlarından geçiyor, kâh boş tarlaların, bozul- muş bağların kenarlarını takip ediyordu. Seyrek aralarla tek tük köylülere, yorgunluktan inler gibi sesler çıka- ran kağnılara, sırtlarında çalı demetleri taşıyan çıplak ayaklı kadınlara rastlıyorduk. SÖZEL-8 9 Diğer sayfaya geçiniz.