Babam gene fenalaştı! dedi. Bugün iki defa fenalık geldi. Çok korktuk. Eniştem doktor getirdi, şimdi yanın- da... İğne yapıyor..
Babam gene fenalaştı! dedi. Bugün iki defa fenalık geldi. Çok korktuk. Eniştem doktor getirdi, şimdi yanın- da... İğne yapıyor... Ve hemen hastanın odasına daldı. İçeri girmedim. Holdeki iskemlelerden birine oturarak kâğıda sarılı paketi önüme koydum. Mihriye Hanım birkaç kere dışarı çıktığı halde bu zavallı eşyayı ona vermeye uta- niyordum. İçeride bir insan canıyla uğraşırken onun yakın- larından birine kirli bir havlu ve eski bir çatal uzatmak pek münasebetsiz bir şey olurdu. Ayağa kalkıp ortadaki büyük masanın etrafında dolaştım. Büfenin aynasında kendimi gördüğüm zaman oldukça şaşırdım. Sapsarı kesilmiştim. Kalbim hızla atmaya başladı. Kim olursa olsun, bir insanın yaşamakla ölmek arasındaki büyük köprüde çabalaması korkunç bir şeydi. Sonra, onun en yakınları, karısı, kızları, akrabaları dururken, benim onlardan fazla alaka ve teessür göstermeye hakkım olmadığını düşündüm. Bu sırada gözüm misafir odasının aralık kapısından içeri ilişti. Biraz yaklaşıp bakınca Raif Efendi'nin kayınbi- raderleri Cihat'la Vedat'ı gördüm. Bir kanepeye yan yana oturmuşlar, sigara içiyorlardı. Müthiş bir iç sıkıntısıyla kıv- randıkları ve evi bırakıp çıkamadıkları için kendi kendileri- ne içerledikleri belliydi. Nurten bir koltuğa oturmuş, başını koluna dayamıştı; ağlıyor, yahut uyuyordu. Biraz ötede, Raif Efendi'nin baldızı Ferhunde, iki çocuğunu kucağına oturtmuş, onların gürültü etmelerine mâni olmak için bir şeyler söylüyor, fakat her halinden çocuk avutmanın ne ka- dar acemisi olduğu anlaşılıyordu. Hastanın kapısı açıldı ve doktor, arkasında Nurettin Bey'le beraber, çıktı. Bütün lakaytlığına rağmen canı sıkıl- mış bir hali vardı. - Yanından ayrılmayın ve aksel gelirse o iğnelerden ya- pin, diyordu. Nurettin Bey kaşlarını çatarak sordu: - Tehlikeli mi?