Hayalindeki netler. İhtiyacın olan her şey. Tek platform.

Soru çözüm, yayın seti, birebir rehberlik, canlı dersler ve daha fazlası Kunduz’da. Şimdi al, netlerini artırmaya başla.

Soru:

Babam tekrar: - Doğru söyle, darılmayacağım. Yalan çok fenadır, dedi. Hasan inkârında inat etti. Babam öfke. lendi. Üzerine yürü

Babam tekrar:
- Doğru söyle, darılmayacağım. Yalan çok fenadır, dedi. Hasan inkârında inat etti. Babam öfke.
lendi. Üzerine yürüdü. "Utanmaz yalancı!" diye yüzüne bir tokat indirdi.
- Götür bunu eve, sakın bir daha buraya sokma. Hep Pervin'le otursun, diye

Babam tekrar: - Doğru söyle, darılmayacağım. Yalan çok fenadır, dedi. Hasan inkârında inat etti. Babam öfke. lendi. Üzerine yürüdü. "Utanmaz yalancı!" diye yüzüne bir tokat indirdi. - Götür bunu eve, sakın bir daha buraya sokma. Hep Pervin'le otursun, diye haykırdı. Dadaruh, ağlayan kardeşimi kucağına aldı. Çitin kapısına doğru yürüdü. Artik ahırda hep yalnız oynuyordum. Hasan evde mahpustu. Annem geldikten sonra da babam Hasan'ı affetmedi. Fırsat düştükçe "O yalanci." derdi. Hasan, yediği tokat aklına geldikçe ağlamaya başlar, güç susardi. Zavallı anneciğim, benim iftira atabileceğime hiç ihtimal vermiyordu. "Aptal Dada. ruh, atlara ezdirmiş olmasın?" derdi. Ertesi yil yazın annem, gene İstanbul'a gitti. Biz yalnız kaldık. Hasan'a ahir hâlâ yasaktı. Geceleri yatakta, atların ne yaptıklarını, tayların büyüyüp büyümediklerini bana sorardı. Bir gün birdenbire has- talandı. Kasabaya at gönderdik. Doktor geldi. Kuşpalazı, dedi. Çiftlikteki köylü kadınlar eve üşüştüler. Birtakım tekir kuşlar getiriyorlar, kesip kardeşimin boynuna sarıyorlardı. Babam, yatağının dibinden hiç ayrılmiyordu. Dadaruh çok durgundu. Pervin hüngür hüngür ağlıyordu. Ben de ağlamaya başladım. O hastalandığından beri Pervin'in ya- ninda yatıyordum. O gece hiç uyuya- madım. Dalar dalmaz Hasan'ın hayali gözümün önüne geliyor, "iftiracı! İfti- raci!" diye karşımda ağlıyordu. Pervin'i uyandırdım. - Ben Hasan'ın yanına gidece- ğim, dedim. - Niçin? - Babama bir şey söyleyeceğim. – Ne söyleyeceksin? – Kaşağıyı ben kırmıştım, onu söyleyeceğim. — Hangi kaşağıyı? Geçen seneki. Hani babamın Hasan'a darıldığı... Lafimi tamamlayamadım. Derin hıçkırıklar içinde boğuluyordum. Ağlaya ağlaya Pervin'e anlattım. Şimdi babama söylersem Hasan da duyacak, belki beni affedecekti. Yarın söylersin, dedi. Hayır, şimdi gideceğim. Şimdi baban uyuyor, yarın sabah söylersin. Hasan da duyar. Onu öpersin, ağlarsın, hakkini sana helal eder. - Pekala! --- Haydi, şimdi uyu! Sabaha kadar gene gözlerimi kapayamadım. Hava henüz ağarırken Pervin'i uyandırdım. Kalktik. Ben, içimdeki zehirden azabi boşaltmak için acele ediyordum. Fakat ne yazık ki zavallı suçsuz karde- şim o gece ölmüştü. Sofada çiftlik imamıyla Dadaruh'u ağlarken gördük. Babamın dışarıya çıkmasını bekliyorlardı. Ömer Seyfettin (Kısaltılmıştır.) 22