dost düşman zi. Herkes (herkese). dost kazığı is, tkz Dost bilinen kimseden gelen zarar veya kötülüğü anlatırken kullanilir. dos
dost düşman zi. Herkes (herkese). dost kazığı is, tkz Dost bilinen kimseden gelen zarar veya kötülüğü anlatırken kullanilir. dostlaşma is. Dostlaşma işi veya durumu. dostlaşmak (nsz) Dost durumuna gelmek, Karay dost olmak dostluk, -ğu is. Dost olma durumu, dostça davranış: "Kayınpederinden gördüğü dostluğa karşı kendisine bir yazlık takım ismarladı."-R. H. dostluk başka, alışveriş başka iki kişi arasındaki dostluk, alışverişte birinin ötekine özveri ile davranmasını gerektirmez. dostluk etmek yakınlık kurmak, dost gibi candan davranmak: "Lokanta müşterisi hanımlardan kendi kendine tanıştığı, konuştuğu, dostluk ettiği hanımlar var!" -M. Ş. Esendal, dostluk kantarla, alışveriş miskalle iş ilişkilerine dostluk karıştırılmamalıdır anlamında dostluk okkayla, alışveriş dirhemle "Dostluğun tartısı olmaz, alışveriş ise ölçüye göre olur." anlamında kullanılır: "Hele şöyle karşıma geç de hesaplara bakalım... Ne demişler. Dostluk okkayla, alışveriş dirhemle..." -K. Tahir. dostluk kurmak yakınlık ahbaplık kurmak. dostsuz sve zf. Dostu olmayan: "Ailesiz ve dostsuz iş bulana kadar yaşamak mecburiyetinde idi.-S. Derviş dosya is. '(do'sya) Fr. dossier 1. Aynı konu, aynı kullanılır. doymak götüren, beni alıp getiren mahluku doya doya sevdim.” -S. F. Abasıyanık. "Hele geçsin şu günler... Doya doya birbirimizin tadını çıkaracağız elbette."-R.N. Güntekin. doyasıya zf. Doyuncaya kadar, bol bol: "Babami doyasıya göremedim." - Halikarnas Balikçisi. "Sofradan doyasıya kalktıkları gün bahtiyardırlar." -S. Ayverdi. doygu is. Yaşamayı sağlayacak besin, rızk. doygun s. Her türlü ihtiyacını gidermiş olan, tatmin olmuş, müstağni: Doygun kimse her çıkara el atmaz. doygunlaşmak (nsz) lyice doymak veya doygun bir duruma gelmek. doygunluk, -ğu is. 1. Doygun olma durumu veya gönül tokluğu, istiğna, tatmin. 2. psikol. Bir isteğin yerine gelmesi, bir şeyin elde edilmesi, varılmak istenen bir hedefe ulaşılmasından doğan duygu, tatmin: "Aradığım cinsten bir huzura, bir doygunluğa doğru götürüyordu." -H. Taner. doyma is. 1. Doymak işi. 2. fiz. a) Bir gazın, belli bir sıcaklıkta o sıcaklığa özgü olan en büyük basınç altında bulunması; b) Yeğinliği gittikçe artırılan bir manyetik alanın içindeki bir çelik çubuğun alabileceği en çok manyetizmayı almış olması: Tungstenli iyi bir çelik 15000 gausluk manyetizma ile doyma durumuna gelir. 3. kim. Bir SiVinin içinde belli bir cisimden eriyebilecek en çok miktarin erimiş bulunması, işba. doymak, -ar (nsz) 1. Isteği kalmayıncaya kadar yemek, açlığı kalmamak: Doydum, başka bir şey yiyemem. "Ben biraz zeytin, biraz patates, biraz da yemişle doyanım."-B. Felek. 2. mec. Yeter bulmak, kanmak, tatmin olmak: Dünyanın parasını kazandı, hâlâ doymadı. 3. (-e) Bir ihtiyacını yeteri kadar karşılamak: Toprak suya doydu. 4. -de (olumsuz biçimde) Bikmamak. kimse, aynı işle ilgili belgeler bütünü. 2. Bu gibi belgelerin toplandığı kartondan kap. dosya açmak bir kimse, konu (veya hazırlamak) bir kimse, konu veya işle ilgili yeni bir dosya düzenlemek: "Ozanı dava etmek için dosyalar hazırlanmaya başlamıştır." -S. Ayverdi. dosyalama is. Dosyalamak işi. dosyalamak (-) (yazılan) Dosyaya koymak. dosyalanma (nsz) Dosyalamak işi yapılmak veya dosyalamak işine konu olmak. doya doya zf. Doyuncaya kadar: "Beni alip 627 Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan Türkçe Sözlük'ün görselde verilen sayfasını inceleyen bir kişi için, görür. 1. Sayfada yer alan bütün kelime ve kelime gruplarının birden fazla anlamla kullanıldığını görür. II. Kelimelerin anlamlarının açıklanmasından önce kısaltmalar yoluyla kelimelere ait bazı bilgiler verildiğini 1. Sayfada yer alan kelimelerin hepsinin cümle içindeki örnek kullanımlarını bulabilir. IV. Örneği verilen kelimelerin cümle içindeki örnek kullanımlarının tamamının eğik yazıyla yazıldığını görür, yargılarından hangileri söylenemez? C) Il ve II. D) MI ve IV. Al vell. B) I ve III. 5