Hayalindeki netler. İhtiyacın olan her şey. Tek platform.

Soru çözüm, yayın seti, birebir rehberlik, canlı dersler ve daha fazlası Kunduz’da. Şimdi al, netlerini artırmaya başla.

Soru:

Masanın beyaz örtüsü üstüne bir kokteyl damlası da müştü. Kokteyl. Bu kelimeyi ilk defa dün gece işitti. Kok FATIH - HARBIYE 23

Masanın beyaz örtüsü üstüne bir kokteyl damlası da
müştü. Kokteyl. Bu kelimeyi ilk defa dün gece işitti. Kok
FATIH - HARBIYE 23
teyl. Çok yabancı kelimelerin zihne takılan lafza
leriyle, Neriman bunu da kendi kendine tekrar ediyordu.
Kokteyl, kokteyl. Kıpk

Masanın beyaz örtüsü üstüne bir kokteyl damlası da müştü. Kokteyl. Bu kelimeyi ilk defa dün gece işitti. Kok FATIH - HARBIYE 23 teyl. Çok yabancı kelimelerin zihne takılan lafza leriyle, Neriman bunu da kendi kendine tekrar ediyordu. Kokteyl, kokteyl. Kıpkırmızı elbiseli kadın ve erkek. Spar kaç? Herkes sallanıyor. "İsterseniz bir kokteyl daha için diyor Macit. Kokteyl ve hep o zenci sesiyle karışık caz Macit'le akşam altıda, Löbon'da buluşmuşlardı. On dan sonra gece yarısına kadar geçen şeyleri süratle ve garayel bant. 10 muntazaman hatırlıyor. Macit'in girdiği birçok masrafla ra rağmen o kadar yalnız ve başbaşa kaldıkları halde, hiçbir çapkınca hareket yapmamasını düşünüyor ve Ma cit'in ince uzun elleri, hafif manikürlü parmakları siksik gözünün önüne geliyor "ince bir adam!" diye düşünüyor ve Macit'te tenkit edilecek hiçbir şey bulamıyor. Odaya giren Gülter, Neriman’ı biraz daha uyandırıp, karyolaya doğru ilerlerken yüksek sesle söylüyordu: Küçük hanım, saat ikiye geliyor, kalkın bey babanız yemeğini yedi, neredeyse sokağa çıkacak. Gülter'in kuru ve berrak yüzünde birbirine hiç karış- mayan tebessüm ve endişe. Karyolaya yaklaşınca, Neri- man'ın üstüne eğilerek diyor: Küçük hanım, bey babanıza birşey söyleyelim de a- damcağızın gönlü rahat etsin; yüzü pek asık. Dün gece de pek uyuyamamış galiba! Neriman'ın zihniyle beraber yüzü de gerildi ve gözleri açıldı. Bir derece daha uyanmıştı. "Peki..." diyerek dü- şünmeye başladı. Fakat söylenecek bir şey bulamıyor, dü- şündükçe mesele karışıyordu. Gözlerini kapayıp açtı. İyi- ce dağılmayan uykusu tekrar bastırmakla tehdit ediyor- du. Hep o zenci sesiyle karışık cazbant, kuytu köşelerde renkli abajurlar, parlak ve sarı bir etek, kıpkırmızı esvaplı kadın ve erkek, bir alkış, iki balon arasında takılı bir ser- pantin. Neriman yatağın içine oturdu ve gözlerini uğuşturdu. Başını silkeliyordu. - Git de ki... Ve düşünüyordu. Sarışın bir kadın başı. İsli şişe. Ba- samaklar. Bir daha silkindi: - Git, de ki: "Neriman Hanım dün gece Fahriyelerde imiş. Fahriye bırakmamış, gece yarısına kadar..." Saz yapmışlar. - Tamam, sonra da... - Otomobille küçük hanımı getirmişler. - iyi. Gülter odadan çıkınca, Neriman, ağır ağır başını tek- rar yastığa koydu. Parlak sarı bir etek. iki balkon arasına takılı serpantin. Fakat, birdenbire, babasıyla Gülter arasında geçecek muhaverenin sonunu düşününce o kadar büyük bir me- raka düştü ki, bu his, geceden kalan hatıralarının hepsini kaçırdı. Babası ne derdi? Tahminlere başladı. Geceleyin Maksim'de, sonra otomobille dönerken, he- le karanlık sokaklara girince ve yokuşu inerken duyduğu korku, içinde yeniden canlanıyordu. Yine kalbinde çar- pinti. Başını yorganın altına çekerek barınacak yer arıyor- du. Artık, aklına hep Şinasi geliyordu. Ara sıra başını yorgandan çıkarıyor, etrafı dinliyor, Gülter'in ayak sesini bekliyor ve kapıya bakıyordu. Bütün bu korku, onda, zevkin ve sevincin uyuşturduğu azapları galeyana getiriyor ve evvelce kendi kendine karşı mazur