Bitkilerin hepsi çok hücrelidir ve bitkiler ökaryotik hücre yapısına sahiptir.
Tam parazit bitkiler hariç kloroplast organeli bulundururlar.
Bu nedenle de fotosentez yaparlar.
Fotosentez sonucu ürettikleri glikozun fazlasını nişastaya çevirerek depolarlar, yani depo karbonhidratları nişastadır.
Bitkilerde ağırlıklı olarak selüloz içeren bir hücre duvarı bulunur.
Bulundukları ortam için oksijen kaynağıdırlar.
Çünkü fotosentez sırasında ürettikleri fazla oksijeni atmosfere verirler.
Fotosentez yaptıkları için ototrof olduklarını söylüyoruz.
Bitkilerde tropizma ve nasti gibi pasif hareket gözlenir.
Yani hareketleri sırasında yer değişimi gözlenmez.
Bitkilerde büyüme sınırsızdır.
Bitkinin yapraklarında ve otsu gövdelerinde oksijen-karbondioksit değişimini ve terlemeyi sağlayan açılıp kapanabilen gözenek veya stoma dediğimiz yapılar bulunur.
Bazı bitkilerin yapraklarında mumsu bir tabaka olan kütikula da bulunur.
Bu tabaka ne kadar çok kalın olursa bitkinin su kaybı o kadar engellenir.
Yani kurak ortama uyum sağlamış bitkilerde kütikula tabakası kalın olur.
Çöl bitkilerinin yapraklarının diken şeklinde olması da terleme ile kaybedilen su miktarını azaltır.
Aslında bunlar bitkilerin göstermiş olduğu adaptasyondur.
Bitkilerin toprak üstü kısımlarına sürgün, toprak altı kısımlarına ise kök denir.
Bitkilerin kökleri topraktan suyun ve suda çözünmüş halde bulunan mineral tuzların alınmasını sağlar.
Su ve mineral tuzlar inorganik maddelerdir.
Hatırlarsanız bunu hiçbir canlı üretemiyor ve tüm canlılar dışarıdan hazır olarak alıyordu.
Ayrıca kök, fotosentez sonucunda üretilen maddeleri depolar ve bitkiyi toprağa bağlar.
Bitkilerde gövde, dal, yaprak, çiçek, meyve, tohum gibi yapılar da bulunur.
Bitkiler, tohum oluşturup oluşturmasına ve iletim demeti bulundurup bulundurmamasına göre birbirinden ayırt edilebilir.
Bitkilerde bulunan iletim demetlerine damar adı verilir.
Bu damarlar sayesinde su, mineral madde ve organik bileşikler bitkinin farklı organları arasında taşınır.
Tohum oluşturamayan bitkiler ilkel bitkilerdir.
Bu bitkilerin bir kısmında iletim demeti bulunurken, bir kısmında da iletim demeti bulunmaz.
Kara yosunları ve ciğer otları damarsız tohumsuz bitkilerdir.
İletim demetleri gelişmemiş olan bu bitkiler genellikle nemli yerlerde kaya ve ağaç gövdelerinde yaşar.
Atkuyrukları, eğrelti otları ve kibrit otları ise damarlı yapıya sahip olan tohumsuz bitkilerdir.
Bu bitkilerin iletim demetleri gelişmiştir.
Yapraklar toprak altında bulunan gövdeler tarafından oluşturulur.
Tohumsuz bitkiler eşeysiz yolla, sporla üreme ile çoğalır.
Spor keseleri; eğrelti otlarında yaprak altlarında, atkuyruğu ve kibrit otunda ise çoğunlukla dal uçlarında bulunur.
İletim demetleri gelişmiş, yüksek yapılı bitkiler diğer bitkilerden gelişmiş kök, gövde, yaprak yapısıyla ve tohum oluşturabilme özelliği ile ayırt edilir.
Bazıları vejetatif yolla eşeysiz olarak üreyebilirken, birçoğu tohum adı verilen yapılarla, eşeyli ürer.
Bir tohum, dışarıdan içeriye doğru tohum kabuğu (testa), besi doku (endosperm) ve bitki taslağı yani embriyodan meydana gelir.
Tohum kabuğunun kalınlığı bitki türlerine göre farklılık gösterir.
Tohum kabuğunun görevi, tohumun iç kısmındaki yapıları olumsuz çevre etkilerinden korumaktır.
Besi doku, tohum çimlenmesi sırasında embriyonun gereksinim duyduğu besinleri sağlar.
Besi dokunun yapısında depo maddesi olarak özellikle karbonhidrat, protein ve yağ bulunur.
Ancak bunların tohumdaki miktarı bitki türüne göre değişiklik gösterir.
Embriyo ise tohumun yeni bir bitkiyi oluşturma kapasitesine sahip olan kısmıdır.
Tohumlu bitkiler yaşayan bitki türlerinin büyük bir kısmını oluşturur.
Bazı bitkilerde tohumlar, kozalak yapraklarının arasında açıkta gelişir.
İşte bu bitkilere açık tohumlu bitkiler denir.
Ladin, ardıç, çam gibi kozalaklı bitkiler açık tohumludur.
Açık tohumlu bitkiler çok yıllık odunsu bitkilerdir.
Her mevsim yeşil görünürler.
Acaba açık tohumlu bitkiler yapraklarını dökmüyor mu?
Tabii ki tüm ağaçlar yaprak döker ancak yaprak dökme zamanları türe ve hava şartlarına bağlı olarak değişir.
Bazı ağaçlar sonbaharda yapraklarının tamamını döker.
Bazılarının yaprakları ise olgunluk dönemi tamamlandıktan sonra dökülür.
Açık tohumlu bitkiler yıl boyunca yaprak değiştirmesine rağmen tamamen yapraksız bir dönemi yoktur.
Peki acaba bitkiler neden yapraklarını döker?
Hemen söylüyorum.
Bitkilerin yapraklarını dökmesi besin, enerji ve su ihtiyacının azalmasına sebep olur.
Bu da soğuk ve kuru havalarda hayatta kalmasına yardımcı olur.
Açık tohumlu bitkilerde genellikle rüzgarla tozlaşma görülür.
Tohumlu bitkilerin büyük bir kısmında tohumlar meyve ya da meyve yaprağı içinde kapalı bir ortamda gelişir.
İşte bu bitkiler kapalı tohumlu olarak adlandırılır.
Bu bitkiler tek veya çok yıllık olabilir.
Gövdeleri otsu veya odunsu yapıdadır.
Üreme organları ise çiçektir.
Tozlaşmalarında rüzgar da etkilidir fakat genellikle böcekle tozlaşma görülür.
Tek çenekliler ve çift çenekliler olarak ikiye ayrılır.
Buğday, mısır, palmiye gibi bitkiler tek çeneklidir.
Fasulye, gül, elma ise çift çeneklidir.
Tam parazit bitkiler hariç kloroplast organeli bulundururlar.
Bu nedenle de fotosentez yaparlar.
Fotosentez sonucu ürettikleri glikozun fazlasını nişastaya çevirerek depolarlar, yani depo karbonhidratları nişastadır.
Bitkilerde ağırlıklı olarak selüloz içeren bir hücre duvarı bulunur.
Bulundukları ortam için oksijen kaynağıdırlar.
Çünkü fotosentez sırasında ürettikleri fazla oksijeni atmosfere verirler.
Fotosentez yaptıkları için ototrof olduklarını söylüyoruz.
Bitkilerde tropizma ve nasti gibi pasif hareket gözlenir.
Yani hareketleri sırasında yer değişimi gözlenmez.
Bitkilerde büyüme sınırsızdır.
Bitkinin yapraklarında ve otsu gövdelerinde oksijen-karbondioksit değişimini ve terlemeyi sağlayan açılıp kapanabilen gözenek veya stoma dediğimiz yapılar bulunur.
Bazı bitkilerin yapraklarında mumsu bir tabaka olan kütikula da bulunur.
Bu tabaka ne kadar çok kalın olursa bitkinin su kaybı o kadar engellenir.
Yani kurak ortama uyum sağlamış bitkilerde kütikula tabakası kalın olur.
Çöl bitkilerinin yapraklarının diken şeklinde olması da terleme ile kaybedilen su miktarını azaltır.
Aslında bunlar bitkilerin göstermiş olduğu adaptasyondur.
Bitkilerin toprak üstü kısımlarına sürgün, toprak altı kısımlarına ise kök denir.
Bitkilerin kökleri topraktan suyun ve suda çözünmüş halde bulunan mineral tuzların alınmasını sağlar.
Su ve mineral tuzlar inorganik maddelerdir.
Hatırlarsanız bunu hiçbir canlı üretemiyor ve tüm canlılar dışarıdan hazır olarak alıyordu.
Ayrıca kök, fotosentez sonucunda üretilen maddeleri depolar ve bitkiyi toprağa bağlar.
Bitkilerde gövde, dal, yaprak, çiçek, meyve, tohum gibi yapılar da bulunur.
Bitkiler, tohum oluşturup oluşturmasına ve iletim demeti bulundurup bulundurmamasına göre birbirinden ayırt edilebilir.
Bitkilerde bulunan iletim demetlerine damar adı verilir.
Bu damarlar sayesinde su, mineral madde ve organik bileşikler bitkinin farklı organları arasında taşınır.
Tohum oluşturamayan bitkiler ilkel bitkilerdir.
Bu bitkilerin bir kısmında iletim demeti bulunurken, bir kısmında da iletim demeti bulunmaz.
Kara yosunları ve ciğer otları damarsız tohumsuz bitkilerdir.
İletim demetleri gelişmemiş olan bu bitkiler genellikle nemli yerlerde kaya ve ağaç gövdelerinde yaşar.
Atkuyrukları, eğrelti otları ve kibrit otları ise damarlı yapıya sahip olan tohumsuz bitkilerdir.
Bu bitkilerin iletim demetleri gelişmiştir.
Yapraklar toprak altında bulunan gövdeler tarafından oluşturulur.
Tohumsuz bitkiler eşeysiz yolla, sporla üreme ile çoğalır.
Spor keseleri; eğrelti otlarında yaprak altlarında, atkuyruğu ve kibrit otunda ise çoğunlukla dal uçlarında bulunur.
İletim demetleri gelişmiş, yüksek yapılı bitkiler diğer bitkilerden gelişmiş kök, gövde, yaprak yapısıyla ve tohum oluşturabilme özelliği ile ayırt edilir.
Bazıları vejetatif yolla eşeysiz olarak üreyebilirken, birçoğu tohum adı verilen yapılarla, eşeyli ürer.
Bir tohum, dışarıdan içeriye doğru tohum kabuğu (testa), besi doku (endosperm) ve bitki taslağı yani embriyodan meydana gelir.
Tohum kabuğunun kalınlığı bitki türlerine göre farklılık gösterir.
Tohum kabuğunun görevi, tohumun iç kısmındaki yapıları olumsuz çevre etkilerinden korumaktır.
Besi doku, tohum çimlenmesi sırasında embriyonun gereksinim duyduğu besinleri sağlar.
Besi dokunun yapısında depo maddesi olarak özellikle karbonhidrat, protein ve yağ bulunur.
Ancak bunların tohumdaki miktarı bitki türüne göre değişiklik gösterir.
Embriyo ise tohumun yeni bir bitkiyi oluşturma kapasitesine sahip olan kısmıdır.
Tohumlu bitkiler yaşayan bitki türlerinin büyük bir kısmını oluşturur.
Bazı bitkilerde tohumlar, kozalak yapraklarının arasında açıkta gelişir.
İşte bu bitkilere açık tohumlu bitkiler denir.
Ladin, ardıç, çam gibi kozalaklı bitkiler açık tohumludur.
Açık tohumlu bitkiler çok yıllık odunsu bitkilerdir.
Her mevsim yeşil görünürler.
Acaba açık tohumlu bitkiler yapraklarını dökmüyor mu?
Tabii ki tüm ağaçlar yaprak döker ancak yaprak dökme zamanları türe ve hava şartlarına bağlı olarak değişir.
Bazı ağaçlar sonbaharda yapraklarının tamamını döker.
Bazılarının yaprakları ise olgunluk dönemi tamamlandıktan sonra dökülür.
Açık tohumlu bitkiler yıl boyunca yaprak değiştirmesine rağmen tamamen yapraksız bir dönemi yoktur.
Peki acaba bitkiler neden yapraklarını döker?
Hemen söylüyorum.
Bitkilerin yapraklarını dökmesi besin, enerji ve su ihtiyacının azalmasına sebep olur.
Bu da soğuk ve kuru havalarda hayatta kalmasına yardımcı olur.
Açık tohumlu bitkilerde genellikle rüzgarla tozlaşma görülür.
Tohumlu bitkilerin büyük bir kısmında tohumlar meyve ya da meyve yaprağı içinde kapalı bir ortamda gelişir.
İşte bu bitkiler kapalı tohumlu olarak adlandırılır.
Bu bitkiler tek veya çok yıllık olabilir.
Gövdeleri otsu veya odunsu yapıdadır.
Üreme organları ise çiçektir.
Tozlaşmalarında rüzgar da etkilidir fakat genellikle böcekle tozlaşma görülür.
Tek çenekliler ve çift çenekliler olarak ikiye ayrılır.
Buğday, mısır, palmiye gibi bitkiler tek çeneklidir.
Fasulye, gül, elma ise çift çeneklidir.