1) Fransız klinisyenleri 19. yüzyılda, obsesif-kompulsif bozukluğu şüphe ve güvensizlik dolayısıyla karar verememe ya da bir alg
1) Fransız klinisyenleri 19. yüzyılda, obsesif-kompulsif bozukluğu şüphe ve güvensizlik dolayısıyla karar verememe ya da bir algıya güvenememe olarak açıklamışlardır. II) Alman klinisyenler ise bozukluğu daha bilişsel olarak ele almış ve patolojiyi, nörolojik yapıların bilişsel temsilleri olan mantıksız düşüncelere dayandırmışlardır. OKB semptomları uzun yıllardır incelense de 20. yüzyılın başına kadar bozukluk tam olarak adlandırılmamıştır. III) Freud, birkaç vaka örneklemiyle fobilerdeki ruhsal kökenin, obsesif-kompulsif bozukluktaki ruhsal kökenden ve psikodinamik etkenlerden farklı olduğunu göstererek obsesif kompulsif nevroz olarak adlandırdığı bozukluğa dikkat çekmiş, fobik nevroz ve obsesif kompulsif nevrozu ayrı bozukluklar olarak nitelemiştir. IV) Obsesif kompulsif bozukluk yaygınlığı %1,9-3,3 (yaklaşık %2-3 arası) arasında değişen ve biyolojik kökeniyle ilgili yoğun araştırmaların yürütüldüğü, aile bağımlı, akademik, meslek ve sosyal işlevselliği olumsuz yönde etkileyen süreğen bir rahatsızlıktır. V) Ancak toplumda bu kadar yaygınlığı bulunan bir rahatsızlık olmasına rağmen, teşhis ve takibinin yapıldığı hasta sayısı yüksek değildir. IV) Bu tür hastalar günün büyük bölümünü hatta tümünü basmakalıp, kalıplaşmiş, tekdüze zorunlu hareketleri yapmakla geçirir. Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle başlar? (UA) A) II B) III C) IV D) V E) VI