2. Hilmi Efendi etrafını, gördüğüne inanmayan bir bakışla, çölde seraba dalmış gibi seyrediyordu. Sanki iki sıra evler, başka kü
2. Hilmi Efendi etrafını, gördüğüne inanmayan bir bakışla, çölde seraba dalmış gibi seyrediyordu. Sanki iki sıra evler, başka kürelere ve başka çeşit insanlara mahsus, bulunmaz kavuşul- maz, hayal mahsulü şeylerdi; bir tanesinin bahçivan kulübesi- ne yerleşmek ona ne umulmaz bir nimet olacaktı. İstanbul'da mini mini saksılarda güç bela yetiştirilen, kışın limonluklarda saklanan birçok bodur fidanlar burada çınarlar gibi gelişmiş ve allı sarılı çiçeklerle donanmış, dallar birbirine dolanmış, do- laşmıştı. Bu ne kadar yasemin, gül bolluğu... Parmaklardan taşmış, sokaklara sarkmış, yaya kaldırımlarını kuru çiçekle- riyle kapatmıştı. Fakat tuhaftı, kızgın güneş altında memle- kete hâkim olan koku, ıslak köşe başlarından, duvar kenarla- rından fışkıran amonyaklı bir keskin, inatçı idrar kokusuydu; çiçek rahiyasını değil, bunu duyuyorlardı. Apti: "Adam olmaz bu herifler." diyordu. "Para insanı adam etmez, vesselam!" Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yok- tur? A) Benzetme C) Niteleme B) Eksiltili cümle D) Mecazlı söyleyiş E) Tanık gösterme M