24-ZIYA GÖKALP Diyorlar, herkesin nasibi varmış, Ona rast gelmedim ben bu toprakta... Burada değilse başka yerdedir: Gideyim, ar
24-ZIYA GÖKALP Diyorlar, herkesin nasibi varmış, Ona rast gelmedim ben bu toprakta... Burada değilse başka yerdedir: Gideyim, arayım onu uzakta... Keloğlan'ın kalbinde bu uzaklara gitmek, talihini ara- mak fikri ömrünün uzun ve karanlık gecesinde bir şimşek gibi parlamıştı. O bir gün, torbasına bir kat çamaşır ve bi- raz ekmekle peynir koydu. Sırtına bağladı. Sedeften ayn- lan bir inci gibi, başka yerlerde kısmet bulmak ümidi ile, doğduğu şehre veda etti. Yaya olarak, başını aldı gurbete çıktı. Meğer Keloğlan gibi talihini aramaya çıkmış başka ço- cuklar da varmış. Keloğlan, yolda giderken birinci gün Or- han'a rast geldi. İkinci gün Turhan'a, üçüncü gün Tarhan'a rast geldi. Bunlar da Keloğlan gibi dağarcığı omzunda bi- rer küçük maceracı idiler. Hepsi öyle on iki yaşları arasın- da bulunan bu dört küçük serseri arkadaş oldular. Bunlar, nereye gideceklerini bilmiyorlardı. Gittikleri yerde ne ya- pacaklarına dair de hiçbir kararları yoktu. Fakat kalpleri kendilerine uzaktan gülümseyen ümitlerle dolu idi. Bir gün muratlarına erecekleri ruhlarına gizlice söylenmiş gi- biydi, küçücük ruhlarında sarsılmaz bir imanları vardı. Eski kahramanlar gibi talihlerine güveniyorlar, tehlikelere atılmaktan erkekçe-sine bir zevk duyuyorlardı. Keloğlanla arkadaşları yüce yüce dağlardan aştılar, coşkun coşkun ırmaklardan geçtiler, nihayet ıssız bir çölün büyük bir ırmağa yanaştığı noktada, yeşil bir vadiye girdi- ler. Burada tepesi bulutlara ulaşan somaki mermerden bir kule gördüler. Kulenin doğu tarafında, somaki mermerden bir saray, batı tarafında yine ayni cins mermerden hazine odaları vardı. Keloğlan, "Burada talihimizi deneyebiliriz." dedi. Seyyah çocuklar, büyük sevinçlerle kuleye yaklaştılar. Kulenin yanına gelince, yüce bir ağacın altında bir dev ka- rısının dikiş dikmekte olduğunu gördüler. O, arkasını yola doğru çevirmiş olduğundan çocukları göremedi. Fakat ço- ALTIN IŞIK-25 cuklar onun kazan kadar kafasını tulumbalara benzeyen memelerini, burç gibi gövdesini iyice görebiliyorlardı. Dev karısı sağ göğsünü sağ omzuna, sol göğsünü sağ omzuna atmıştı. Keloğlan, arkadaşlarına: "Hepimiz Dev karısının memesini emelim. Memesini emersek, oğulları olacağı- mızdan, bizi kolay kolay yiyemez. Meğerki çok acıkmış ol- sun!" dedi. Hepsi, parmaklarının ucuna basarak, Dev karısının yanına geldiler. İkisi sağ memesine, ikisi sol memesine sa- rılarak, süt pınarı oluğundan su içer gibi kana kana içtiler. Devlerin kanununa göre bir Dev karısının memesini emenler onun süt evlâdı olurlardı, dev karısı artık onları yiyemezdi. Dev karısı başını çevirince, dört çocuğun me- melerini emdiğini gördü: Dev karısı: - Siz hepiniz evlâtlarım oldunuz. Artık size bir şey ya- pamam. Bu gece misafirim olunuz. Yarın yolunuza devam edersiniz. Keloğlan: - Peki, teyzeciğim, bu gece sana misafir oluruz. Zaten annem ölürken bana vasiyet etmişti. Biraz büyürsem bu- raya gelip ablasını görmemi benden rica etmişti. İşte ben de arkadaşlarımla beraber seni görmeye geldim. Dev karısı, Keloğlan'ın hilesine karşı hile yapmak isti- yordu. Maksadı, gece, bunları uyuttuktan sonra, eski za- manın dev âdetlerine kulak asmayarak, âdeti tanımayarak hepsini yemekti. Fakat süt evlâtlarını uyanık iken yemeye utanıyordu. Dev karısının neler düşündüğünü Keloğlan sezmişti. O da tedbirli bulunmaya karar verdi. Akşam olunca bıçağı ile parmağını kesti. İçine tuz doldurdu. Kendi kendine "Artık gece gözlerime uyku girmez!" dedi. Dev karısı, çocuklara sevdikleri yemeklerden bir ziyafet çekti. Yemekten sonra yatak odasını göstererek çekildi. Çocuklar yatağa girdiler, yalnız Keloğlan uyumadı, arkadaşları derhâl uyudular.