2.UNITE Nebile savaş başlangıcında babasının hem yolda katık, hem şehirde azık olur, masrafı azaltır diye heybeler kuru dut, cev
2.UNITE Nebile savaş başlangıcında babasının hem yolda katık, hem şehirde azık olur, masrafı azaltır diye heybeler kuru dut, cevizli sucuk, bastık, erik pestili doldurarak İstanbul'a gidişini çok iyi hatırlıyordu. Kasabadaki küçü dükkânı için mal satın alacak, üç hafta sonra dönecekti. On altısına basmış, boy atmış. (...) esmer kızına, fırçalanmamaktan paslı bakır rengine çalan koca, ko yüksük kalınlığında bir sıra dişlerini gösterip sırıtarak: "Sana da fistanluk getiririm!" demişti. Fakat aylar geçmişti, geri dönmemişti. Gönderdiği mektuplarda-eski harflerle yazdığı için Nebile ortaokul son sınıfında olduğu halde bunlan mahkeme kâtibine okuturdu-işlerinin bitmediğini, yeni işlere girdiğini bi diriyor, sonuncularda da artık oraya yerleşmek, yakında kendilerini aldırmak niyetinde olduğunu söylüyord Kasabaya yayılmıştı: "Çerçi Halil işini düzmüş... Haydi, o da çıksın bir tahta, salınsın birkaç hafta!" Nihayet bir gün yolcu oldular. Haydarpaşa Garı'na indiler. Anası da, kendisi de yeldirme biçimi uzun mar tolu, siyah başörtülü idiler; birbirlerine sokularak ve Kavaf Ahmet ustanın nalın sesi çıkaran kaba kunduralann parkeler üzerinde bir garip takırdatarak köstekli adımlarla yürürlerken Nebile babasındaki değişikliğin farkına vardı: Kasketi atmış, başına siyaha yakın, kadifemsi bir şapka geçirmişti; pantalonu, baldırlarından kopçalı ve büzmeli değildi artık... Mintanı da bırakmış kravatlı gömlek giyiyordu. Ayakkabıları iki renkli, pırıl pırıldı. Fakat asıl değişme tavırlanında: Kaymakam beyin kasabada gezisini hatırlatıyor; eşraftan Kollukçu'nun oğlu gibi göğsünü çıkarıp ensesini şişirerek azametle bir gidiyor ki... Daha o gün denizden, vapurdan, otomobilden başlayarak Nebile sonu gelmeyen bir heyecan âlemine gin- vermişti. Hele babasının Taksim Meydanı karşısında tuttuğu apartmanın asansörüne binip de yükseliverdikleri zaman salavat getiren anasına sarıldığını hiç unutmamıştır. Ama sonralanı bu acemiliğin yüzüne vurulmasından kızarıyordu; babası eve beş yüzlük banknot desteleriyle döndüğü akşamlar, yarenlik olsun diye o vakayı hatırla- tinca; çıkışıyor, aksilik ediyordu. Şehirli görünmek tutkusu, kendini beğenmesi, kasaba kızının İstanbul'dan aldığı ilk kötü huy oldu ve birkaç hafta geçince babasıyla anasının yeni hayata kendisi gibi uyamayacaklarını, hep kaba, geri, taşralı kalacaklarını anlayınca hırçınlaştı. Onlarla beraber bulunmaktan, insan içine çıkmaktan utanmaya başladı. Oluk gibi akan parayı nasıl sarf edeceklerini bilemiyorlardı. retini bulamamışlardı. Fakat apartmanın bodrum katındaki kiracı Fitnat Hanım'la ahbap olunca iş değişmişti. Zaten bir müddet ana kız büyük mağazaların sadece vitrinleri önünde durup bakmışlar, içeriye girmek cesa- kadın, taşralıları peşine takmış, bu mağaza senin, o dükkân benim, ikisini de alışverişe, gezip tozmaya, terziler bularak, işçi kızlar tutarak giyim kuşama alıştırmıştı; kâhyalıklarını ediyordu. *** tüllü şapkalar, Beyoğlu kalabalığına gülünç bir ana-kız daha katılmıştı. Nebile tek başına mağaza mağaza dola- Derken yeni dostlar peyda olmuştu. Altı ay geçmemişti ki ayaklarında mantar ökçeli iskarpinler, başlarında şıyor, en pahalısından el çantaları, eşarplar, eldivenler ne bulursa alıyordu. Birçok şoför, tezgâhtar, dükkâncı kız veya pastacı tarafından tanınan, "küçük hanımefendi" diye çağırılan sayılı tiplerdendi artık Hacıağanın kızı muhitinde nam salmıştı. Komşular "Kabak çiçeği gibi açıldı (...)" diyorlardı. Ikinci yıl plajlara da dadandı; yüzüyor, kumda yatıp güneşleniyor, dans ediyor, kürek çekiyordu. İşsiz güçsüz delikanlıların etrafında dönüp dolaştıklan Nebile bir şımarmış, bir arsızlaşmıştı ki... Anasını durmadan, nefes mi etrafındakileri onlardan olmadığına inandırmak için muhakkak ya ileride, ya geride yürüyor, eve dönünce de aldırmadan azarlıyor, babasını adam yerine koymuyor, ağzını açarken susturuyordu. Hele birlikte sokağa çıktılar bir gözünün üstüne indirerek Veronica Lake'e (Veronika Leyk) benzediğine inanmıştı. Ayak timnaklarına kadar "Beni yerin dibine geçirdiniz! Rezil ettiniz!" diye kıyametler koparıyordu. Saçlarını sarıya boyatmış, perçemlerini tanıyordu. boyanıyor, bütün tuvalet eşyasını markalarından seferinde çeyiz düzülüyor, piyasaya yeni kumaşlar, modeller çıktığı için onlar bir yana atılıp tekrar yenileri Iki kere nişanlandı; ikisinde de yüzükleri geri verdi: nişan bozmak modasından bile geri kalmamıştı. Her 38 kan G En doktor Bon trimesi tantan, s Cerci O, böyl pah gözle razdan y "Sakalin