3. 5. kü- yfa uk- na- ak- ere ni- ka- da Ja- pencere: Bir mekânı aydınlatmak, havalandırmak, dışa- riyi görmek için yapılan caml
3. 5. kü- yfa uk- na- ak- ere ni- ka- da Ja- pencere: Bir mekânı aydınlatmak, havalandırmak, dışa- riyi görmek için yapılan camlı, çerçeveli açıklık. için: Amacıyla, hedefleyerek. yumuşatmak: Acısını gidermek, şişkinliğini azaltmak. Aşağıdakilerin hangisinde "pencere, için, yumuşatmak" sözcükleri belirtilen anlamlarını karşılayacak şekilde kul- lanılmıştır? C n- A) Hava yağışlı olduğu için arabayı dikkatli sürüyordum. Pen- cereler buğulanmıştı, yağmur suyu camdaki birikintileri yumuşatmış, cami temizlemişti. B) Olaylara farklı pencerelerden baktığımız için kardeşimle çoğu zaman yaka paça olurduk. Durumu fark eden ba- bam aramızı yumuşatmak için bir espri yapar, güldürür- dü bizi. C) Sabahın kızıllığı pencereye vurduğunda "İşte yine canımı orkacak bir gün daha..." diyerek uyandım. Ağrıyan boğa- zimi yumuşatmak için boynuma sardığım bezi can sıkın- tısıyla boynumdan çekip çıkardım. D) Güneyden esen rüzgâr havayı yumuşatmış, pencere önün- de biriken karlar rüzgârın ilik okşamalarına dayanamadi- ğı için erimeye başlamıştı. E) Evin pencerelerini gazete kâğıdıyla kapatmışlardı. Nem- li hava duvarın sıvalarini yumuşatmış, yer yer döküntüler oluşmuştu. İçerisi soğuk olduğu için çocuklar kışlıklarıy- la oturuyordu.