3. "Issız bir adada yapayalnız yaşamak zorunda kalsanız hangi romanları yanınıza alıp götürürsünüz?" sorusu, bir zamanlar Fransa

3. "Issız bir adada yapayalnız yaşamak zorunda kalsanız hangi romanları yanınıza alıp götürürsünüz?" sorusu, bir zamanlar Fransa'da anketçilerin pek hoşlandığı bir konuydu. Bu romanlar, soruşturmacılara göre ya Fran- sız ya da dünya edebiyatından alınırdı. Sorularını ede- biyatın başka türlerine genişletenler de vardı. Andre Gi- de'in böyle bir ankete verdiği cevap hatırlardadır. Ya- zar, bu cevabı "On Fransız Romanı" başlığı altında "In- cidences" adındaki kitabında bazı yazılarıyla birlikte sonradan yayımlamıştır. Bugün bile böyle bir sorunun çekiciliğini kaybetmiş olduğunu sanmıyorum. Aşağıdakilerden hangisi türü yönüyle bu metinle öz- deştir? (A) Türklerde ad verme gelenekleri üzerinde oldukça ge- niş yayınlara rastlıyoruz. Oğuz Kağan Destanı'nda ço- cuğa bir yaşına erdikten sonra bir toy yapılarak adın bu törene katılan beylerce konduğunu öğreniyoruz. Bundan önce çocuğun adı yoktur. Bugün Altay'ın ku- zeyinde ve Yenisey Irmağı kıyılarında yaşayan Beltir ve Koybal Türklerinde de doğumdan sonra bir şölen verilerek yaşlı, saygın bir kişi tarafından çocuğun adı- nın konduğunu görüyoruz. BÜlkemizi ve dünyayı etkisi altına alan covid-19 salgını sebebiyle son günlerde hepimiz evimize kapandık. Ev- lerimizde vakit geçirmek için türlü türlü yollar anıyoruz. Kimimiz film seyrediyor, kimimiz daha önce tamamla- yamadığı dizeleri bitirmenin derdinde. Sosyal medya- da da bununla ilgili sorular görüyorum son zamanda. Ne hikmetse kitap soranların sayısı çok az. Hâlbuki bu dönemi en iyi değerlendirme yöntemi okumaktır. Bir ikilidir ağlamak ve gülmek. Ağlamak, sanılanın ak- sine çaresizlik, zayıflık, güçsüzlük demek değildir ben- ce. Gariptir belki ama ben ne zaman ağlayan birini gör- sem içim gerçekten acısa dahi bir miktar da sevinirim. Çünkü üzülmeyi becerebilen bir kişi, sevmeyi de bir o kadar iyi becerebilir. Çünkü ağlayabilen bir insan gül- menin kıymetini bilir. D) Bu, Roma'ya üçüncü gelişimdir. Ama Roma, orada do- gup orada büyüyenler için bile bitmez. Her heykel, her tablo, her anit, size her görünüşünde güzelliğin yeni bir sırrını açacaktır. Roma'da heykel vatandaş olmuş- tur. Sabahleyin ağzından sular dökülen aslanları sey- rederek Doney'e gittim. Burası, büyük otellerin, şık ma- ğazaların ve camlarından hare hare sular akan çiçek- lerin sıralandığı büyük bir cadde üstünde, wfin Surlan Muor! 273