39-40. sorulan aşağıdaki parçaya göre ye cevaplayınız. Her yaratım biçimi, sanatçılanın imge dünyasının bir yansı- masıdır. Yans
39-40. sorulan aşağıdaki parçaya göre ye cevaplayınız. Her yaratım biçimi, sanatçılanın imge dünyasının bir yansı- masıdır. Yansıyan bu yeni gerçeklik alanı, büyük bir dönü- şümün sonrasında ortaya çıkmaktadır. Sanatçı, güzel olanı ya da ideal olanı bulmak adına başkalaşmış formlar mey- dana getirmektedir. Başkalaşmış formlar, kendi varoluş öz- lerinden bir şeyleri kaybederken aynı zamanda kendini dur- madan hatırlatmaktadır. Bu durum tipki Kafka'nın Dönüşüm romanındaki Gregor Samsa'nın metafor olarak böceğe dö- nüşmesine rağmen varlığının insan olarak kalması gibidir. Gregor başkalaşmıştır, bir değişime uğramıştır fakat kendi varligna göndermelerde bulunmaktadır. Dolayısıyla her ya- ratım sürecinde olduğu gibi var olan dış gerçeklik her defa- sında yıkılmakta, parçalara ayrılmakta ve sanatçının imge dünyasında yeni bir gerçeklik meydana gelmektedir. Sanat eseri de bunun sonucunda ortaya çıkmaktadır. 39. Bu parçadan hareketle sanat eserinin oluşmasın- daki ana etken aşağıdakilerden hangisidir? Metaforlar Metaforlar ve başkalaşıma yer vermesi B Sanatçıların gerçekliği eğip bükmesi ve özgünlü- ğe yer vermesi C Güzel olanı bulmak için arayışa girmesi Kendini durmadan hatırlatması EDış gerçeklikle içeriğin birleştirilmesi id Türkçe 07 40. Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi sanatsal bir yaratı değildir? A) Dünya renklerine yeniden bürünürken onlar git gi- de kararıyorlardı. Gece gibi. Bardak boştu. Boş muydu? Evet boştu. "Öyleyse doldurmak gerek." diye geçirdi içinden. Bardağın doldurulmasına ka- rar verilmişti verilmesine de neyle doldurulacaktı ki? Evet, bütün sorun buydu. Olmak ya da olma- mak gibi bir şeydi bu. Hem bardağı dolduracak si- vinin rengine de karar verilecekti. Bu renge bağlı olarak, içeceği sıvının tadı, ısısı ve yoğunluğu da önemliydi. Bardak hâlâ boştu. B) Bir tek insan sesi yoktu içeride. Bağıra bağıra şar- Ksöylemeye başladı. Susturmak istiyordu onlar. Bildiği tüm şarkıları söyledi. Sınırlıydı bildiği şarkı. Anlamsız sözcüklerle bağıra bağıra ezgiler düzü- yordu. Ev şusmuştu. Bir tek onun anlamsız söz- cükleri çınlıyordu duvarlarda. Birden kendi sesini duydu ve sustu. Gidip tek tek evdeki tüm elektrik- oli aletleri çalıştırdı. Şimdi ev, her zamankinden da- ha sessizdi. Yine bir akşam kapıyı çaldığında kedi arabanın al- hodan başını gösterdi ve her zamanki sesi çıkardı: "Tils." Kapıyı çalmayı sürdürdü, kedi de tıslama- yı. Kapraçılmadı. Uzun uzun çaldı ve açılmadı ka- pi. Bir daha ne o kapıyı çaldı ne de kediyi gördü. Sorun kendiliğinden çözülmüştü. Hayat böyleydi. D) Özlemek dostluktan değil Leo, özlemek aşktandır. Neden özler insan ve niçin savaşır sözcüklerle? Uzaklıklar, uzaklıklar hep içime oturuyor benim. Öz- lüyorum Leo; dilini, ellerini, saçlarını, hele de göz- lerini bir daha özlüyorum. İnsanın nasıl da dili tu- tuluyor karşısında bir bilsen, anlatabilsem söyle- yemediklerimi... Gerçekten millet olmak için en başta arzu edilen husus, toplumun fertleri arasında sevgi ve saygı hislerini canlı tutan en gerekli anlarda karşılık bek- lemeksizin dayanışmayı sağlayan duygu ortaklığı- nin mevcudiyeti olmalıdır. Bu ortak duygu ancak ortak bir kültür hayatı yaşayan toplumlarda ortaya çıkabilir. O hâlde milli kültür, millet olmanın sosyal dokusunu meydana getirmektedir.