Benimse vardı o gün pek çok işlerim görecek; Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan. Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı
Benimse vardı o gün pek çok işlerim görecek; Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan. Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan? Bizim çocuk yaramaz, evde dinlenip durmaz; Geçende Fâtih'e çıktık ikindi üstü biraz. Kömürcüler Kapısı'ndan girince biz, develer Kızın merakını celbetti, daima da eder: O yamni yumru beden, upuzun boyun, o bacak, O arkasındaki püskül ki kuyruğu olacak! Hakikaten görecek şey değil mi ya? Derken, Dönünce arkama, baktim: Beş on adım geriden, Belinde enlice bir şal, başında âbânî, Bir orta boylu, güler yüzlü pir-i nûrânî; Yanında koskocaman bir küfeyle bir çocucak, Yavaş yavaş geliyorlar. Fakat tesadüfe bak: Çocuk, benim o sabah gördüğüm zavallı yetim... Şu var ki, yavrucağın hâli eskisinden elim: Cılız bacaklarının dizden altı çırçıplak... Bir ince mintanın altında titriyor, donacak! Ayakta kundura yok, başta var mi fes? Ne gezer! Düğümlü alnının üstünde sâde bir çember. Beş-on gün oldu ki, mu'tâda inkıyád ile ben Sabahleyin çıkıvermiştim, evden erkenden. Bizim mahalle de İstanbul'un kenarı demek: Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmeyerek! Adım başında derin bir buhayre dalgalanır Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır! Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil, Selâmetin yolu insan için bu, başka değil! Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak, Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak, - Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden, Lisân-ı hâl ile amma rükûa niyyet eden- O sâl-hûrde, harab evlerin saçaklarına, Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına Delilimin koca bir şey takıldı... Baktım ki: Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski. Bu bir hamal küfesiymiş... Aceb kimin? Derken; On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden, Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye: Tekermeker küfe bitâb düştü ta öteye. Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ