bir Sirkeci salonunda oturuyor, rakı içiyoruz. Sonra ko- nuşarak, gülerek Köprü'yü birlikte geçip gidiyoruz. Bu iki gencin birbi
bir Sirkeci salonunda oturuyor, rakı içiyoruz. Sonra ko- nuşarak, gülerek Köprü'yü birlikte geçip gidiyoruz. Bu iki gencin birbirini sevdiğini çok istiyorum fakat biraz da benim için birlikte gezmelerine karşı gurur hissediyorum, yalnız anlıyorum ki daha tamamlanmamış olmakla birlik- te Anadolu genci tipi Cemal, daha yeni ve daha yaygındır. İhsan üzerinde iradesini şimdilik hissedilmeyecek kadar yavaş fakat kesin olarak başat kılıyor. Bu iki genç birbir- lerinden o kadar ayrı mıdırlar? Bilmiyorum. Bir paranın yazı tura tarafı gibi birbirini bütünleyen şeyler değil mi- dirler? İkisine de aynı şeyi yaptıran, aynı şeyi hissettiren derin ve ilkel kuvvetler yok mu? Ne iyi hatırlarım. Mütarekeden¹ birkaç gün sonra üçümüz Babıâli'den birlikte indik. Sokaklar o kadar ses- siz, herkesin yüzünde kendini için ekmiş öyle so- murtkan, öyle saklı bir şey var ki! Halk o kadar savaştan bıkmıştı. Niçin şimdi sevinmiyor? Savaşta akan beyhude kanları mı, yoksa mütarekenin İstanbul'da karıştıracağı, saçacağı çirkefi, deşilecek eski, kokmuş yaraların akıtaca- ğı cerahati mi düşünüyor? O akşam rakı içmeden geçtik. Birbirimize bir şey söylemeden yürüdük, yürüdük, tam Beşiktaş Sarayı'nın² önünde; mavi denizin üstünden azametli, kocaman demir zırhlıların geçtiğini gördük. Cemal ellerini cebine koydu, kaşları çatık, rengi sarı, deniz kenarına doğru yürüdü. İh- san'ın yüzü daha sarı fakat daha kapalı görünüyordu. İki- miz de gittik. Sahile beyaz köpükleriyle gelen firuze³ gibi yeşilimtırak ve hain rengiyle Boğaziçi suları üstünden, artık düşmanımız olmayan utkulu, yabancı bayraklı de- mir zırhlılara baktık. Ne kadar ağır ve uzun geçiyorlar. 1. Mondros Ateşkes Antlaşması, 30 Ekim 1918. (Y.N.) 2. Dolmabahçe Sarayı. (Y.N.) 3. Mavi renkli, değerli bir mineral. (Y.N.) 25