Biraz sonra Sör Süperiyör'ün odasında idim. Yüzü mahzundu, dudakları titriyordu. Beni elimden tutup göğsüne çekecek gibi bir har
Biraz sonra Sör Süperiyör'ün odasında idim. Yüzü mahzundu, dudakları titriyordu. Beni elimden tutup göğsüne çekecek gibi bir hareket yaptı. Sonra yine bıraktı: Feride, çocuğum... Sana bir haber vereceğim... Üzücü bir haber... Baban bir parça hastaymış... Bir parça diyorum amma galiba ziyadece... Birdenbire bana da onlar gibi bir canlılık geldi: Anladım Ma Sör, dedim, üzülmeyiniz... Ne yapa- lim? Hepimiz öleceğiz... Bu defa da Sör Süperiyor, başımı göğsüne dayadı ve uzun müddet bırakmadı. * * * Yaz tatillerimi Besime Teyzemin Kozyatağı'ndaki köş- künde geçirirdim. Buradaki çocuklardan bana hayır yoktu. Besime Tey- zemin kızı Necmiye, annesinin dizi dibinden ayrılmayan sessiz ve biraz da hastalıklı bir çocuktu. Kamran Ağabeyi- nin hemen hemen bir eşi idi. Bereket versin, etrafta muhacir çocukları vardı. Onları bahçeye toplayarak başlarına geçer, akşama kadar adeta kudururdum. Saatlerce kırlarda serserilik eder, bahçenin çitleri üze- rinden aşarak yemiş çalardık. Geceye doğru güneşten yüzümüzün derileri pul pul olmuş, yaralı ellerimle eteklerimin yırtıklarını kapatmaya çalışarak içeri girince teyzem, saçını başını yolar, bir ku- cak parlak tüy yığını altında ara sıra pembe ağzını açarak esneyen ve o haliyle alık ve tembel Van kedilerine benze- yen Necmiye'yi bana misal gösterirdi. Usluluğu, okumus- luğu, nazikliği, terbiyesi ve daha bilmem neleri ikide bir- de basıma kakilanlardan biri de Kamran'dı. Yağmurlu bir gündu. Kamran, köşkün alt katında ak- rabadan birkaç hanımla, kadın tuvaletinden bahsediyor.