buzdolabı falan yoktu. Hemen her gittiğimiz yerde kiralık ev bulmak mesele olduğundan Emin Efendi imdada yetişmiş, "Ağalık verme
buzdolabı falan yoktu. Hemen her gittiğimiz yerde kiralık ev bulmak mesele olduğundan Emin Efendi imdada yetişmiş, "Ağalık vermekle, yiğitlik vurmakla" düsturuna göre eski ma- rabasından olup o yıllarda işportacılıkla geçinen Çerçi Abdullah'ın avlu gerisindeki müştemilatını tutmamıza aracılık etmişti. Çerçi Abdullah yaşlı, çipil bir adamdı. Sarışın çiçek bo- zuğu bir yüzü vardı. Tıraşı gecikmiş kırçıl sakalları ufacık suratını iyice küçültür, başından yaz-kış çıkar- madığı yün başlığı ile dolaşır, kekeme dilinden ne de- diği pek anlaşılmazdı. Evi bahçeli ve ahşap olup, bir cephesi sokağa bakardı. Biz bahçenin gerisinde galiba bir odası tandırdamı, öteki ambar niyetine yapılmış ilave binada kalıyor, ay- ni bahçe kapısını kullanıyorduk. Bahçede bir büyük dut, bir iki zerdali, vişneler, dalları- el- yaz ni oturduğumuz odanın penceresine uzatan bir ması, duvar diplerinde kızılcıklar ve her bahar mor salkımlarını sokağa sarkıtan leylaklar vardı. Çerçi Abdullah vaktiyle dağ köylerinden birine gider- ken katırı ile birlikte yardan yuvarlanmış, bir bacağı onulmaz biçimde sakatlanmış, topal ayağıyla artık işi- ni yapamaz olunca çerçiliği bırakmıştı. Sarıkaya Oteli'nin bitişiğindeki küçümen aralığa bir iş- porta tezgâhı kurmuş, oracıkta rızkını aramaya başla- mıştı. Ayna, tarak, jilet, çakı, çakmak, çakmak taşı, çak-