Hayalindeki netler. İhtiyacın olan her şey. Tek platform.

Soru çözüm, yayın seti, birebir rehberlik, canlı dersler ve daha fazlası Kunduz’da. Şimdi al, netlerini artırmaya başla.

Soru:

CEYLAN Otomobildeyiz. Ceylanın, ceylanların ardındayız. Ceylan can derdinde, yaşama derdinde... Biz ise onu yakalamak, yormak, s

CEYLAN
Otomobildeyiz. Ceylanın, ceylanların ardındayız. Ceylan can derdinde, yaşama derdinde... Biz ise
onu yakalamak, yormak, sonra özgürlüğünü çalmak derdindeyiz! Ceylan bacağına güveniyor, biz
otomobilin gücüne, tekerlerin dakikada bilmem kaç kez dönüşü

CEYLAN Otomobildeyiz. Ceylanın, ceylanların ardındayız. Ceylan can derdinde, yaşama derdinde... Biz ise onu yakalamak, yormak, sonra özgürlüğünü çalmak derdindeyiz! Ceylan bacağına güveniyor, biz otomobilin gücüne, tekerlerin dakikada bilmem kaç kez dönüşüne... Ceylanlar ses gibi gidiyor, bir tanesini yola koyabildik. Gittikçe yaklaşıyoruz. Heyecandan, kıvanç- tan iyice coştum. Başımı pencereden çıkardım, rüzgâr şapkamı alıp savuştu. Ya şapkadan ya cey- landan geçmeli. "Mal canın yongasıdır." derler ya, doğruymuş! Geri geri gittik, yongaya kavuştuk; ceylan da özgürlüğüne... İbre yine seksenleri, doksanları boyladı! Yeni bir sürüyü çil yavrusu gibi dağıttık. İki tanesini kattık önümüze. Bunlar eş olsa gerek. Ayrılmıyorlar. Ayakları ayaklarına denk, hızla, zevkle, batan güne doğru gidiyorlar. Gün akşama devrildi. Dağlar kayalık, dağlar kızarık, dağlar gömgök... Eşler ayrıldılar. Birisi solladı, kayalara vurdu kendini. Bilmiyorum, ya biz hızlandık ya ceylan... Aramız açıldı, tekrar kapandı. Delice bir izleme baş- ladı ovada. Gittik de gittik. Gaz kesildi, ceylan kesildi. Hızlar kesildi. Heyecan gırtlağa geldi dayandı. Gözüm güneşe ilişti, ta uzaklarda kızıllık içinde sönüyor. Acı bir frenle kafalarımızı cama vurduk. Ceylan birden tökezledi; toz kalktı yerden, tekrar doğruldu, yeniden tökezledi. Çabaladı kalkmaya, kalkar gibi oldu. Eskisi gibi delice kaçmasını istiyorum nedense... Kaçamadı, sağa sola yalpaladı, yıkıldı. İnip koştum yanına. Inliyordu, debeleniyordu hafiften. Sonra o da durdu. Kaldırmak istediğim başı, "deli diken" otunun üstüne düşüverdi! Mühür gibi bir çift kapkara göze günün alevi düşmüş, cam cam parlıyordu. Karın, karın değil, bir körük! Kalkıp kalkıp iniyor. Gözlerinden gözlerimi ayıramadım. Başını avucumun içine aldım, inledi; içim dağlandı... Kara gözler, o canım kapkara gözler usuldan usula buğulandı, nemlendi, sonra biriken yaşlar yuvarlanıp avucuma düştü. Bilmiyorum, acunda bundan güzel göz var mı? Neler demiyor bu gözler? Utanmasam gözünün yaşına gözümün yaşı karışacak! Ar- kadaşım zaferinden kıvançlı, sigarasını yaktı, boş paket "tak" edip yere düştü. Ceylanın gözleri bir çabayla pakete kaydı, sonra yine gözüme çakıldı kaldı! Bir damla yaş daha yuvarlandı sürmeli gözlerden. Körük gövdede hareket azaldı, durdu... Gözler yine parlak, yine ıslak... Koyu kirpikler yavaş yavaş kavuştu, avucumdaki baş ağırlaştı... Yaşa- ması için her şey çaresizdi artık. Ceylan gitti... Gece bastırdı. Düşümde bir ceylan gördüm. Elimden ot yedi. Yeşil yeşil, üstü nemli ot... Yine gözünü gözüme dikti: -Eşim, dedi, nerede? Dün sizinle beraberdi. Gerisini hatırlamıyorum. Bir daha mı? Tövbeler tövbesi ceylan avına, lanet olsun! 1. Yazar ve arkadaşı, izledikleri ilk ceylanı kovalamaktan neden vazgeçmişlerdir? 2. Ceylan, yaşama isteğini hangi davranışıyla belli etmiştir? 3. Yaşamını yitirirken ceylanda hangi belirtiler oluşmuştur? Fikret OTYAM