DLA AYON bir ateş çıkıyordu kalbimden. Ama güçlü olmaliydim. Çok güçlü olmalıydım. Babam için hiç olmadığım kadar güçlü olmalıyd
DLA AYON bir ateş çıkıyordu kalbimden. Ama güçlü olmaliydim. Çok güçlü olmalıydım. Babam için hiç olmadığım kadar güçlü olmalıydım... Babam evinden, bahçesinden, dostlarından, memleketi Ayvalık'tan hatta annemin kabrinden ayrılmaktan dahi de gil, Mesut'u bırakmış olmaktan dolayı perişandı. Yol boyu, bir çocuk gibi, durup durup ağladı. Burnunu çeke çeke. beyaz bıyıklarına dökülen yaşları sile sile hıçkırdı. “Perişan olacak tek başına. Alabilseydik yanımıza... Bizimle gelebilseydi iyi olacaktı... O şimdi daha da kötüye gider biz yokken. İyiden iyiye yitirir kendini. Para bilmez. hesap bilmez. Ya yabancı birileri gelir de kandırırlarsa onu, ya yalnız bırakırsa bizimkiler?" diyordu. Anlıyordum. Biliyordum. Haklıydı. Ama yapacak hiç- bir şey yoktu o sıra. Daha bir ay önce, büyük umutlar- la planladığımız hayat kül olup gitmişti işte ve bir evimiz yoktu artık Ayvalık'ta. Bir bahçemiz, dikili bir ağacımız, hiçbir şeyimiz kalmamıştı. Kardeşim Derya'ya, "Mesut evin parasını yakmış so- bada," dediğimde susup kalmıştı telefonun diğer ucunda. Çığlık atmamış, "Eyvah!" dememiş, biraz susmuş ve gayet sakin bir tonla, "Nasıl yakmış?" diye sormuştu. Sanki bi- zim evde her sabah yüz bin dolar para soba tutuşturmak için kullanılan kâğıt parçasıymış da, tek sorun bizim o gün, o hafta nerede kalacağımızmış gibi, “Nerede kalacaksınız siz şimdi? Bizim ev olmaz. Zaten çocukla zor sığıyoruz tki oda. Ablamlarda da kalınmaz. Bir karışık onlar bu ar Ablamın ne olacağı belli değil. Siz halamın yanına geçen 88