ediyordu. Verilen emirler, askerler arasında mırıltı halinde dolaşıyor ve zaman zaman, tok ve madeni bir ses işitiliyordu. Dolaş
ediyordu. Verilen emirler, askerler arasında mırıltı halinde dolaşıyor ve zaman zaman, tok ve madeni bir ses işitiliyordu. Dolaşan cisim, kısa bir müddet sonra ânî surette yaklaştı; geceleyin, yollarını kay- betmiş olan on iki Prusvalı suvarinin biribiri ardından olmak üzere dört nala gelmekte oldukları gö- rüldü. Müthiş bir aydınlık, onlara, karşılarında yere yatmış iki yüz kişinin mevcut olduğunu gösterdi. Karlı havanın derin sessizliği içinde bir yaylım ateş başladı ve on iki Prusyalı suvari, atları ile birlikte yere yıkıldılar. Uzun müddet beklenildi. Sonra, tekrar yürüyüşe devam olundu. Yolda karşılaşılmış olan ihtiyar, kılavuzluk vazifesi görüyordu. Nihayet, çok uzak bir mesafeden bir ses geldi: - Kimdir o? En ileride bulunan asker, parolayı verdi. Gene bekleniyor ve bu sırada görüşmeler oluyordu. Tipi diniyor; soğuk bir rüzgâr bulutları sürüyor ve açılan gökyüzünde, sayısız yıldızların parıldamakta olduğu görülüyordu. Bir müddet sonra, yıldızların parlaklığı soluklaşıyor ve gökyüzü, doğu tarafından olmak üzere pembeleşiyordu. Bir kurmay subay, kit'ayı karşılamağa geldi. Sedye üzerinde taşınmakta olan kimsenin kim oldu- ğunu sorunca, genç kız, kıpırdadı; iri mavi kaputtan iki küçük el dışarıya uzandı; kaybolmuş yıldızlar kadar parlak olan gözler ile pembe bir yüz meydana çıktı ve doğmakta olan bir gün gibi pırıl pırıl bir hal almır olan bu minyon yüz tatli bir qülümseme ile cevap verdi: