Hayalindeki netler. İhtiyacın olan her şey. Tek platform.

Soru çözüm, yayın seti, birebir rehberlik, canlı dersler ve daha fazlası Kunduz’da. Şimdi al, netlerini artırmaya başla.

Soru:

- Edremitli. - Adın ne? - Kara Memiş. Kaptan mıydın? - Evet... İhtiyarın çevresindeki askerler birbirine karıştı. Bir çığlıktır

- Edremitli.
- Adın ne?
- Kara Memiş.
Kaptan mıydın?
- Evet...
İhtiyarın çevresindeki askerler birbirine karıştı. Bir çığlıktır koptu.
"Bey'e haber verin!... Bey'e haber verin!" diye bağrışıyorlardı.
İhtiyarın kollarına girdiler. Kuş gibi deniz kenarına uç

- Edremitli. - Adın ne? - Kara Memiş. Kaptan mıydın? - Evet... İhtiyarın çevresindeki askerler birbirine karıştı. Bir çığlıktır koptu. "Bey'e haber verin!... Bey'e haber verin!" diye bağrışıyorlardı. İhtiyarın kollarına girdiler. Kuş gibi deniz kenarına uçurdular. Bir sandala koydular. Büyük bir kadırgaya çıkardılar. Askerin içinde onun kahramanlık serüvenlerini bilmeyen, ününü duymayan yoktu. Biraz güvertede durdu. Sevinçten şaşırmış, aptallaşmıştı. Ayağına bir çakşır geçirdiler. Sırtına bir kaftan attılar. Başına bir kavuk koydular. - Haydi, Bey'in yanına! dediler. Onu kadırgaya getiren askerlerle birlikte büyük geminin kıçına doğru yürüdü. Kara palabıyıklı, sırmalı giysisinin üzerine demir, çelik zırhlar giymiş iri bir adamın karşısında durdu. Sen kaptan Kara Memiş misin? Evet! dedi. - Hızır Aleyhisselam'ın geçtiği yerlerden geçen sen misin? Benim. - Doğru mu söylüyorsun? - Nive valan söyleveceğim? - Aç bakayım sağ kolunu. İhtiyar, kaftanın altından kolunu çıkardı. Sıvadı. Bey'e uzattı. Pazısında haç biçiminde derin bir yara izi vardı. Bu yarayı, gecesi altı ay süren bir adadan karısını kaçırırken almıştı. Bey, ellerine sarıldı. Öpmeye başladı. Ben senin oğlunum! dedi. - Turgut musun? - Evet... İhtiyar tutsak sevincinden bayılmıştı. Kendine gelince oğlu, ona: - Ben karaya cenk için çıkıyorum. Sen gemide rahat kal, dedi. Eski kahraman kabul etmedi: - Hayır. Ben de sizinle cenge çıkacağım. - Çok yaşlısın baba. - Ama yüreğim güçlüdür. - - Rahat et! Bizi seyret! - Kırk yıldır dövüşü özledim. Oğlu, babasının ellerine varıp; vatanını, sevdiklerini göremeden seni tekrar kaybetmeyelim baba diye yalvararak, öptü. İhtiyar, kafasını kaldırdı, göğsünü kabarttı, daha bir gençleşmiş gibiydi. Bayrağı işaret ederek: - Şehit olursam bunu üzerime örtün! Vatan al bayrağın dalgalandığı yer değil midir? dedi.