FALAKA Hayattaki her gülünç şeyin altında görünmez bir facia yok mudur? Her sabah Çarşı Camii'nin arkasındaki yıkık zapti- ye (p
FALAKA Hayattaki her gülünç şeyin altında görünmez bir facia yok mudur? Her sabah Çarşı Camii'nin arkasındaki yıkık zapti- ye (polis teşkilatı) ahırlarının önünden, bir serçe sü- rüsü gibi, civildayarak geçerdik. Mektep (okul) biraz daha ileride, alçak duvarlı, oldukça geniş bir avlunun ortasında idi. Bir kattu; etrafında yükselen büyük kes- tane ağaçlarının birbirine karışmış koyu gölgeleri, bü- tün çatısını kaplardı. Biz daha avlunun kapısından girmeden Hoca Efendi'nin olup olmadığını şöyle bir bakar, anlardık: - Abdurrahman Çelebi gelmiş mi be? - Gelmiş, gelmiş... Abdurrahman Çeleb., Hoca Efendi'nin ihtiyar eșe- ğiydi. Siyah, huysuz, inatçı bir hayvan... Her sabah bizim gibi, erkenden mektebe gelir, akşama kadar ka- lir evlerimizden nöbetle getirdiğimiz kucak kucak ot ları, yazsa ağaçların, kışsa sol taraftaki abdestlik sun- durmasının altında yavaş yavaş yerdi. Ona su ver- mek, onu timar etmek, mektepte bir ayrıcalıktı.