George surat asmış, suya bakıyordu. Gözlerinin kenarla- ni güneşten kızarmıştı. "O alçak otobüs şoförü öyle ukalalık etmese, ta
George surat asmış, suya bakıyordu. Gözlerinin kenarla- ni güneşten kızarmıştı. "O alçak otobüs şoförü öyle ukalalık etmese, ta çiftliğe kadar gidecektik inmeden. 'Aha şu ileride, azıcık ileride,' dedi durdu. Azıcıkmış! Altı kilometre çıktı azı- cık dediği. Çiftliğin kapısında durmak işine gelmedi herifin. Yanaşmaya, fren yapmaya üşendi. Belki Soledad'da bile dur- maz geçer. Aha şurada, azıcık ilerideymiş! Alti kilometreden de fazlaydı hatta. Hava da cehennem gibi mübarek!.." Lennie ona ürkek bakışlarla baktı. "George?" "Ne var?" "Biz nereye gidiyoruz George?" Küçük adam şapkasının siperliğini biraz daha aşağıya çe- kip Lennie'ye kaşlarını çattı. "Unuttun mu hemen yine? Bir daha mı anlatacağım yani? Tam bir kaçıksın ha!" "Unuttum," dedi Lennie alçacık sesle. "Unutmamaya uğ- raştım. Valla çok uğraştım, George." “Anladık, anladık! Bir daha anlatacağız. Başka işimiz, gü- cümüz mü var? Ben anlatırım, sen unutursun; ben yine anla- tirim, vaktimizi bununla geçiririz işte." "Çok uğraştım," dedi Lennie yine. "Ama işe yaramadı hiç. Tavşanları unutmadım ama George." "Başlatma şimdi tavşanlarına. Aklın fikrin tavşanlarda za- ten. Pekâlâ! Şimdi beni iyi dinle, bu kez unutayım deme de başımız belaya girmesin yine. Hani Howard Caddesi'nde, yol " kenarına oturmuştuk, sen kara bir tahtaya bakıp duruyor- dun... Hatırladın mı?" Lennie'nin yüzünde sevinc dolu bir gülümseme belirdi. "Tabii, George, onu hatırladım... ama... sonra ne yaptıydık? Galiba kızlar geçiyordu, sen dediydin ki... dediydin ki sen... 11