ğünü duydum. Gözlerimi açtım. Yalnız Harbiye Neza- reti'nin uçaksavar topları uzaktan havayı yırtıyordu. Yer de ev, dükkân enkaz
ğünü duydum. Gözlerimi açtım. Yalnız Harbiye Neza- reti'nin uçaksavar topları uzaktan havayı yırtıyordu. Yer de ev, dükkân enkazı, kol, bacak, insan bedeni vardı. Ta karşıda, yokuşun başında çocuğunun elinden tutup acele giden kadını ayakta, elleriyle başını döver buldum. Yerde küçük bir kan yığını, boğuk bir çocuk hırıltısı vardı. Be- yaz saçlı, siyah elbiseli bir ihtiyar Ermeni kadını, yarısı yaya kaldırımının, yarısı şosenin üstünde, gözleri dön- müş, yatıyordu. Açık, kıllı esmer göğsü kan içinde bir ha- mal onun yanına düşmüştü. Yerler kan içinde. Yine mi- dem bulanıyor. Kan ta o zamandan başlıyor. Cemal ile İhsan sakin. Biri kadının çocuğunun yanına diz çökmüş, öteki sıhhiye sedyesine yaralı hamalı koydurmak için yar- dim ediyordu. Gözlerimi hemen kapadım. Ne kadar za- man sonra Cemal'in sert eli omzuma dokundu: "Kalk Peyami, pantolonunun ütüsünü bozacaksın." Gözlerimi yine açtım baktım. İhsan da gelmiş, sarı ve sakin bize bakıyordu. "Ben korktum zannediyorum," dedim. Cemal gülerek, "Ben de," dedi. Ve bunu söylediği için onu daha çok sevdim. Çünkü hayat bana en korkak adamların iddiayla cesaretten bah- sedenler olduğunu öğretti. İki askerin uzattığı iki eli bir- den aldım, kalktım. Ölümün ortasından yürüyerek geçtik gittik. Tünel'de hatta neşeli olduk. Çünkü bütün şapkalı- lar Cemal ve Ihsan'a garip garip bakıyor; yüzlerinin şek- li bozulmaksızın acı ve utkulu, içlerinden gülüyorlardı. Tünel'in öbür tarafında İhsan, "Lebon'da bir çay içe- lim," diye bizi davet etti. dar dolaşmak isterdim. Ama bu sakat kolumun eski ya Cemal, "Bu gávurların arasında gülerek sabaha ka- rası çok sızlıyor," dedi. 1. Tünel, Galata, Beyoğlu gayrimüslimlerin yoğun olarak bulundukları bölge- lerdi. (Y.N.) 22