Hayalindeki netler. İhtiyacın olan her şey. Tek platform.

Soru çözüm, yayın seti, birebir rehberlik, canlı dersler ve daha fazlası Kunduz’da. Şimdi al, netlerini artırmaya başla.

Soru:

Hiç kedi ölüsü görmemişti bugüne kadar; nereye saklanıp oluyordu bu hayvanlar? (1-30) Kendisi buraya ölmeye mi gelmişti? Arkadaş

Hiç kedi ölüsü görmemişti bugüne kadar; nereye saklanıp oluyordu bu hayvanlar? (1-30)
Kendisi buraya ölmeye mi gelmişti? Arkadaşları doğup büyüdükleri yerde, köylerinde
ölmüştü ne güzel. O niye ölemiyordu? En son kim ölmüştü?
(1-35)
(1-37)
(1-38)
Rüzgår ah

Hiç kedi ölüsü görmemişti bugüne kadar; nereye saklanıp oluyordu bu hayvanlar? (1-30) Kendisi buraya ölmeye mi gelmişti? Arkadaşları doğup büyüdükleri yerde, köylerinde ölmüştü ne güzel. O niye ölemiyordu? En son kim ölmüştü? (1-35) (1-37) (1-38) Rüzgår ahşap evin çevresinde, denizden doğru, bir şeyleri buralardan söküp atmak istercesine esiyordu. (2-1) Meşeler acıklı acıklı inliyordu.(2-2) Birbirine değen dallarla iç içe giren yaprakların, saçı başı yolunan böğürtlenlerin çalıların iniltileri, tahtaların arasından, pervazlardan odanın içine giriyor, evin çevresini dolanıyor, sonra gidip dalgaların öfkeli homurtusunun altında kalıyordu. (2-3) Deniz hiç durmadan kaldırıp kaldırıp kendini kiyiya vuruyordu. (2-4) Adam kaç kez kalkıp iniltili pencerenin önünde oturmuştu. (2-5) Kendi vücudunun iniltisi, yanında yatan, aslında uyumadığını bildiği karisinin iniltisi ve dişarısı ile içerinin iniltisi birbirine karışıyordu. (2-6) Koyu, kopkoyu bir karanlıktı gördüğü.(2-7) Ara sıra, aşağılarda, iyice aşağılarda denizin köpürüşünü görür gibi oluyordu kıpırdanan karanlığın içinde (2-8) Son zamanlarda, alışkın olduğu bu karanlığa acıtan, sızlatan bir yalnızlığın bulaştığını hissediyordu. (2-9) Çocukluğunun, gençliğinin, annesi, babası, kardeşleriyle gülüştükleri günlerin, kendi çocuklarının civiltılarının, kızlarının gelinlik düşlerinin, oğullarının ele sığmaz delikanlı hoyratlığının sindiği karanlıktı bu. (2-10) Hiç bu kadar kendi başına kalmamış (2-11) olan karanlık. Yalnızlığa bulaşmış skaranlik. Kendi karanlığından korkan... Sonsuzmuşçasına (2-14) (2-15) Çözülemeyen, ağarmayan. Sancılı. Değişmeyen. Her şey değişirken, değişmeyen. Meşeler, (2-16) fındıklar, evin önündeki koca dut ağacı, geniş yapraklı incir, geride koca orman, aşağıda, ta aşağıda her gün yeniden dirilen kocamış deniz, köyün boşalmış, boşalıp tahta kalabalığının (2-18) altında unutulmuş bir sessizlikte avunan terk edilmiş evleri, bacası tüten üç beş evdeki üç beş (2-19) ihtiyar, kendi gölgesinden korkan köyün tek köpeği, bunların hepsi doğan günle batan gün arasında değişirken, inatla değişmeyen, tek sığınağı, tek dostu bildiği karanlık.(2-1) Sırtı üşüyünce tekrar yatmıştı. Karısı inlemeye devam ederken dışarının iniltisi kesilmiş, yerini 2-22) atlayıp zıplayan bir tipirti Denizin öfkesi dinmişti. Cama vuran damlalar ucu açık bir uykuya doğru yavaş yavaş çekmişti onu. Gece yağmuru sabaha kadar yıkamıştı ağaçları, (2-23) (2-24) Kapıları çalındığında, kalın bulutların arasındaki bulabildiği boşluklardan, islanmış, alaca (2-25) yeryüzüne bakmaya çalışıyordu güneş. Dürdane'ydi kapıdaki. Gecenin, karanlığın, yağmurun, perişanlığın içinden kendini güçlükle sıyırıp bu kapının önüne yıkılmış gibiydi. Hiçbir şey (2-26) 2 2