Hayalindeki netler. İhtiyacın olan her şey. Tek platform.

Soru çözüm, yayın seti, birebir rehberlik, canlı dersler ve daha fazlası Kunduz’da. Şimdi al, netlerini artırmaya başla.

Soru:

HIKAYE-HIKAYE 4. Aşağıdaki parçalardan hangisinde hikâyenin çözüm bölümüne özgü nitelikler daha ağır basmaktadır? A) Sabahtan be

HIKAYE-HIKAYE
4. Aşağıdaki parçalardan hangisinde hikâyenin çözüm
bölümüne özgü nitelikler daha ağır basmaktadır?
A) Sabahtan beri yürüyorduk. Düşe kalka geçtiğimiz sarp
keçi yolları, bazen sel yarıkları içinde kayboluyor, bazen
sık fundalıklardan ayrılara

HIKAYE-HIKAYE 4. Aşağıdaki parçalardan hangisinde hikâyenin çözüm bölümüne özgü nitelikler daha ağır basmaktadır? A) Sabahtan beri yürüyorduk. Düşe kalka geçtiğimiz sarp keçi yolları, bazen sel yarıkları içinde kayboluyor, bazen sık fundalıklardan ayrılarak, dibinde sivri sivri, çam tepe- leri görünen karanlık çukurlara sapıyordu. Bu esnada Müftü Efendi, dostunun ziyaretine gelmişti. Kapıda çobanı,suratı yoğurt içinde görünce şaşırdı, sor- du: - Bu ne hal? Saf çoban uğradığı haksızlıktan şaşırmış gibiydi. Fakat yine de mantığını kaybetmemişti. Acı bir serzeniş tarzıy- la: Ne olacak efendim, dedi. Hesabını doğru veren işte böyle yüzünün akıyla dışarı çıkar. Mektep biraz daha ileride, alçak duvarlı, oldukça geniş bir avlunun ortasında idi. Bir kattı, etrafında yükselen bü- yük kestane ağaçlarının birbirine karışmış, koyu gölgele- ri, bütün çatısını kaplardı. Biz daha avlunun kapısından girmeden hocanın bulunup bulunmadığını, şöyle bir ba- kar anlardık: - Abdurrahman Çelebi, gelmiş mi be? Geçen gün, Tokatlayan'da Sermed bana, genç bir frenk takdim etti. Sarbon'dan arkadaşmış. Kumral, çini mavi gözlü, güzel, narin, nazik bir çocuk. Azgın bir "Şark" mef- tunu. İlk lafı bu oldu: - Azizim, siz kendinizi bilmiyorsunuz. Avrupa'yı bir şey zannederek kendi güzelliklerinizi görmüyor, kendi esrar- larınızı yaşamıyorsunuz. İstanbul üç gündür sis içindeydi. Topkapı Sarayı'nı, açık kül rengi kalın bir bulut sarmış, sanki bütün dünyadan ayırmıştı. İhtiyar padişah, artık mermer havuzlu küçük bahçenin lale tarhlarını bile göremiyor, gamsız zaman- larında yaptığı gibi murassa çerçeveli camlara hohlayıp parmağıyla "Çifte vav" yazamıyordu.