Hayalindeki netler. İhtiyacın olan her şey. Tek platform.

Soru çözüm, yayın seti, birebir rehberlik, canlı dersler ve daha fazlası Kunduz’da. Şimdi al, netlerini artırmaya başla.

Soru:

kat dükkânın yegâne cazibesi gümrük ambarına benzemesi değildi. Kasım Efendi'nin, düşünmemiş, büyük bir keder ya da büyük bir se

kat dükkânın yegâne cazibesi gümrük ambarına benzemesi
değildi. Kasım Efendi'nin, düşünmemiş, büyük bir keder ya
da büyük bir sevinç duymamış olanlara has bir hafızası var-
di. Mesela, yirmi şu kadar sene, şu kadar ay ve gün evvel
ne kadar maaşla, nerede v

kat dükkânın yegâne cazibesi gümrük ambarına benzemesi değildi. Kasım Efendi'nin, düşünmemiş, büyük bir keder ya da büyük bir sevinç duymamış olanlara has bir hafızası var- di. Mesela, yirmi şu kadar sene, şu kadar ay ve gün evvel ne kadar maaşla, nerede ve ne memurlukta bulunduğunu, daire arkadaşlarının kimler olduğunu ve nereye becayiş edildiklerini hep hatırlar ve bilirdi. Hatırladığı bu şeyler- den konuşmaya başladı mı, sözleri dinleyicilerine bir dişçi törpüsü ve matkabı gibi tesir ederdi. Kendiyse sözlerinin tesirinin farkında olmaz, hep dinleyici arardı. İnsanlar ona söz dinletmeyi, karşılarına bir gramofon alıp gramofonla konuşmaya benzettikleri için, ondan kaçarlardı. Son ve sa- dik dinleyicisi Nusret Ağa'ydı. Nusret Ağa'nın kulağı pek ağırdı. Değneğini yere, çe- nesini de değneğinin sapına dayar, başını Kasım Efendi'ye çevirmeden dinlerdi. Onun sesinin donuk gümbürtüsü du- raklayınca, cümlenin sonuna nokta koyarmış gibi derin bir, “Huum!” ederek, Kasım Efendi'ye lazım olan tasdik edi- ci cevaplık gürültüyü sağlardı. İşte bundan dolayı, Kasım Efendi Halil Usta'nın dükkânından vazgeçememişti. Kasım Efendi'nin ne dediğini işitseydi bile Nusret Ağa muhakkak itiraz etmeksizin inanırdı. Çünkü, Nusret Ağa kafasında mümkün ile mümkün olmayan gerçek ile yalanı birbirine öyle karıştırmıştı ki, onları artık ayırt edemiyor, “Bu da olur muymuş?” diye hiçbir şeye şaşmıyor, her şeye inanıyordu. Anlattıklarına göre, bir gün bahçesinin kıyısın- da, denizde gusül aptesi alıyormuş; o yeri issiz biliyormuş ve cenabetlikten kurtulmak için, burnuna su çekiyor, ağzını çalkalıyor ve “Çık ya cenabet!” diye cenabetliğe konuşuyor- muş. Kaya arkasına gizlenen alaycı bir çocuk, “Çıkmam!” diye bağırmışmış, Nusret Ağa da cenabetliğin dile geldiğini sanarak, “Sen ister çık ister çıkma, bu soğuk suda üşüdüm artık, ben çıkıyorum!" diye cevap verip çıkmış. 27