Hayalindeki netler. İhtiyacın olan her şey. Tek platform.

Soru çözüm, yayın seti, birebir rehberlik, canlı dersler ve daha fazlası Kunduz’da. Şimdi al, netlerini artırmaya başla.

Soru:

Küresel ısınma, sera gazlarının etkisi ile atmosferin, denizlerin Klasik Türk edebiyatına yönelik eleştiriler Tanzimat'tan beri

Küresel ısınma, sera gazlarının etkisi ile atmosferin, denizlerin Klasik Türk edebiyatına yönelik eleştiriler Tanzimat'tan beri
ve dünya yüzeyinin ortalama 15ısının yükselmesidir. Dünya, görülmekle birlikte, bu eleştirilerin en çok ses getiren ve
güneşten

Küresel ısınma, sera gazlarının etkisi ile atmosferin, denizlerin Klasik Türk edebiyatına yönelik eleştiriler Tanzimat'tan beri ve dünya yüzeyinin ortalama 15ısının yükselmesidir. Dünya, görülmekle birlikte, bu eleştirilerin en çok ses getiren ve güneşten gelen ışınların direkt etkisinden çok, yansıyan işınlarla yankılan onlarca yıl devam edenlerinden biri Abdülbaki Isinır. Güneş Gölpınarlı'nın "Divan Edebiyatı Beyanındadır" (Gölpınarlı 1945) ışınlarının karbon dioksit ve metan gibi çeşitli gazlar tarafından adlı kitabı olmuştur. Bu kitap, -klasik Türk edebiyatını çok iyi tutulmasına "sera etkisi" adı verilmektedir. Bu etki ile gezegen bilen bir akademisyenin kaleminden çıktığı için olmalıdır- geniş yüzeyindeki ısının bir kısmı tutulur ve isi kaybı önlenir. Ancak, yankı uyandırır. Kitaba yönelik eleştiriler, başlangıçta yazarına özellikle fosil yakıtların tüketilmesi sonucunda sera gazları karşı öfke ve sitem içeriklidir. Ancak Hilmi Yavuz'un atmosfer içinde daha çok tutulur olmuş ve böylece dünyanın "Mazmunları Gerçeklik Saymak" (Yavuz 2004) adlı yazısı ile ISISI artış göstermiştir. işte, küresel ısınma sera gazlarının "Divan Edebiyatı Beyanındadır" (Yavuz 2006: 41) adlı şiiri de artarak fazla isi tutması sonucunda oluşmaktadır. Gölpınarlı'nın söz konusu kitabına yönelik itirazlar taşımakla birlikte, itirazların içeriği öfke ve sitem değil, gerçeklik algısıdır. Her doğruyu söylemeye gelmezmiş, birtakım doğruları yaymamak, çokluktan, kamudan gizlemek gerekmiş... Peki, ama bir doğruyu söylememek, gizlemek, yayılmasını önlemeye ça- lışmak o doğrunun yerinde duran yalanı sürdürmek demektir. Yalanın yalan olduğunu bilerek gene sürmesine göz yummaya hakkınız var mıdır? Bazı yalanlar kutsalmış onlara dokunmaya gelmezmiş... Bir şeyin yalan olduğunu anladık mı kutsallığına artık inanmıyoruz demektir; bunun için "kutsal yalan" sözü bir şeyin hem köşeli hem de yuvarlak hem katı hem de biçimsiz olduğunu söylemek gibi bir saçmadır. Ama duygularını birer düşünce saymaktan çekinmeyenler böyle saçmalarla kolayca bağdaşabiliyor. Bu bayram, dilimizin bir kelime kaybettiğine iyice inandım. "Tandır" gibi "kağnı" gibi artık yaşanan hayatta, yeri kalmamış, şöyle böyle bir kelime değil; zarif, ince, medeni bir kelime. Kapıyı çalan çöpçünün pos biyikları arasında onu aradım. Yok!.. Bahşişini alan bekçinin kavlak dudaklarından onu bekledim. Yok!.. Bakkalın çırağından, sebzecinin yamağından, kasabın oğlundan onu işitmek istedim. Yok... Ipek mendilini alan oğlan, eşarbini kıvıran kız, iki buçukluğu cebine indiren manav, üç gün kapımızı kim çaldıysa hediyesini kim aldrysa bana o beklediğim kelimeyi vermeden gitti!