LOKZADES ned dury hem bacaklarını iki yana açmış, savaştan yeni dönmüş bir asker gibi duruyordu karşımnda. Adi üstünde, o benim
LOKZADES ned dury hem bacaklarını iki yana açmış, savaştan yeni dönmüş bir asker gibi duruyordu karşımnda. Adi üstünde, o benim için Acımasız Derya'ydı. Hiçbir savaş meydanından yenik çıkmazdı. Bakışlarından Rüstem dayı benzetmemin intikamını alacağını anladım ama ar- tik meydandan kaçamazdım. Gözlerini gözlerime dikti. Gözlerimi kaçırmadım. Derya tetiği çekti. “Serdar gelmiş Ankara'dan. Dolmuşta iki önümde oturu- yorlardı. Yanındaki kıza sarılınca fark ettim o olduğunu..." Kalbimden tak diye vurdu beni. "Yanındaki kıza sarı- linca..." dedi. Ve ben Serdar'ı bir kez bile göremeden, yanındaki kız kimdir, nedir bilemeden, Ankara'ya döndüğünü öğrendim. Derya, İstanbul'a yeni hayatına gitti. Dilek, Izmir'e ikinci sınıfı okumaya. Sonra annem de gitti... Temelli. Dönüşsüz. Tek yöne... du kui. yle cell Gibi Gidenleri o kadar özlüyordum ki, hayatımıza yeni bir gelen 0 var mıydı, görmüyordum bile. Bir yıla yakın süre uykuda gibi geçti. Sonra üniversite sınavına bir kez daha girdim. Içimde hiçbir istek duymadan, girmem gerektiğini düşün- düğüm için, öyle dedikleri için. Soruları çözerken oturduğum yere güneş vuruyordu. Hiç unutmuyorum. O pembe kutucukların üzerinde silgi- nin topakları duruyordu. Bir soru için pek emin olamaya- rak D şıkkını işaretlemiştim. Sonra silmiş, sonra yine D'yi işaretlemiştim. Çok sıcaktı. Birden midem bulandı. Ellerim terliyordu. Kalemi ve silgiyi sıranın üzerine bıraktım. C 3 83