Mai ve Siyah için kulak kabartıyor; kafaları buhar ile şişmiş olan bütün bu adamlar geciken kahveyi bekleyerek orada, şu perişan
Mai ve Siyah için kulak kabartıyor; kafaları buhar ile şişmiş olan bütün bu adamlar geciken kahveyi bekleyerek orada, şu perişan sof- ranın kenarında yarım kalmış sözleri tamamlıyorlardı. Herkes söylüyor, hiç kimse dinlemiyordu. Ahenksiz ölçüsüz aletler- den meydana gelen bir müzik topluluğu gibi başı ve sonu olmayan, kırık dökük konuşmalar, çok içilmiş, çok yenmiş zamanlara mahsus bir dağınık fikir ve söz akışı... Ali Şekip elmasını soymuştu; bozmayarak, sakatlamaya- rak çıkarmaya muvaffak olduğu kabuğu karşısındaki şairey- nin arasına fırlattı: "Raci! Seni çatlattım," dedi. Onlar lakırdılarını kesmediler. Raci diyordu ki: "Bak, fikirlerimin sonucunu söyleyeyim. Onda tek bir şey var: Yalnız ben yazayım, benden başka kimse yazmasın!" "Demek, edebiyat tekeli! İmtiyaz sahibi: Hüseyin Nazmi." Raci gülerek sustuğu zaman bir aralık arkadaşı -parlak siyah gözlü, derin kırkılmış gür sakallı bir genç- başıyla Ali Şekip'i işaret ederek sordu. İkisi de onun şakasını anlamamıştı. Uzaktan olayı takip eden kısa, kuru çocuk-Saib-yanlarına yaklaştı, yere düşen elma kabuğunu bir ucundan tutarak gösterdi, nükteyi açıkla- dı: Söylentiye göre meyvelerin kabukları öyle tamam soyu- lursa şeytan çatlarmış! O, Ali Şekip'in latifesini pek parlak. buluyor, kırık kırık, çirkin ve sinirli bir kahkaha ile gülüyordu. Şaireyn bundan zevk alamadılar, Raci: "Puf!.." dedi. "Soğuk! Sıfırın altında 30!.. Şunu Mir'at-i Şuûn'un bir sayfasında imza koymadan yayımlasalar herkes Ali Şekip'in olduğuna yemin ederdi." - 19-