Meşrutiyet olmuştu da bu firar kolay oldu. Altı ay sonra evlendiğini ve İzmir'e döndüğünü haber aldım ve ancak o babamın akrabal
Meşrutiyet olmuştu da bu firar kolay oldu. Altı ay sonra evlendiğini ve İzmir'e döndüğünü haber aldım ve ancak o babamın akrabalarından Mukbil Bey isminde bir adamla zaman zaman döndüm. Annem bu kaçtığım servet için beni çok aptal buldu. Fakat o da taşra alaturkalığından çok tiksindi. gi için çabuk unuttu. Beni manşonlu', yüksek ökçeli Şişli küçükhanımlarıyla evlendirmeye uğraştı. Bu günler de geldi geçti; o zaman yirmi dört yaşındaydım. Şimdi otuz altısında orta yaşlı bir adamım. Cemal'in geldiği kız kardeşini herhalde senelerden beri evli ve çok genç olmayan bir kadın diye düşünüyordum. Mukbil Bey, Ha- riciye'yi bırakmış, karısının çiftliğine çekilmişti. Son sene- lerde ismi üzüm, incir ticareti, vagon, koli ve daha bil- mem ne gibi kelimelerle birlikte anılıyordu. Cemal, annemin elini öptü. Ben, en yapmacıklı tav- rimla onu selamlayacaktım. Fakat o katı elleriyle benim pomat kokan yüzüklü elimi öyle bir sıktı ki, ister iste- mez bu taşralı yeğenin yüzüne gözlerimi açarak bakma- ya mecbur oldum. Başım, başım karışıyor. Bugün artık yazamayacağım. 3 Kasım 1921 Cemal'in gözleriyle yeni hayatıma başladım. Siyah kirpikli, mavi, açık, güven ve iyimserlikle dolu gözleri vardı. Güneşle tunçlaşmış yüzünde dikkati çeken ikinci şey yuvarlak, çocuk tebessümü taşıyan ağzıydı. Uzun ve ince vücudu savaş mücadelesinde, sıkıntılarda; güç ve çeviklikle yoğrulmuş görünüyordu. İnsanı selamlarken kalın ve büyük çizmelerini seri ve askeri bir beceriyle "şark" diye birbirine çarpıyordu. Biraz ağır ve tok bir şi- veyle konuşuyordu. Elimi bırakınca kalpağını arkaya itti. 1. El kürkü. (Y.N.) 18 Cebi le kw ko ke r