n önce payla- ik bir dir? rir Yatağına girdiği zaman ve ilk defa olarak Emine ile Mehmet'i düşündü. İlk defa olarak kendini onla
n önce payla- ik bir dir? rir Yatağına girdiği zaman ve ilk defa olarak Emine ile Mehmet'i düşündü. İlk defa olarak kendini onları düşünmeye lâyık buluyordu ve onların da kendisini şu bulunduğu halde düşünmesini istiyordu. Fakat bu kadarı yetmezdi. Küçük Ağa çok daha büyük başarıların peşinde ölümü göze alacak, hiçe sayacak ve bir gün: “İşte şunları, şunları yapan be- nim, ben yani İstanbullu Hoca! Kaldırın artık, şu vur emrini, kaldırın şu idam hükmünü de Eminem'le Mehmet'imi görmek hakkını kazanayım.” diyecek hale gelmeye çalışacaktı. Şimdi pek dertli değildi. Emine'nin geçim sıkıntısı çekmeyeceğinden emindi. Asıl önemlisi de, artık içi rahattı. Çünkü nerede bulunması gerekse orada bulun- duğuna bütün kalbi ve kafası ile inanıyordu. Artık yaratılışının sebebine ihanet etmediğinden, can borcunu, fitresini ödemekte olduğundan emindi. Küçük Ağa şafağa yakın girdiği yatağında, ağzında ekmek doğrayıp içtiği bir kâse sütün tadı, bu inancı ile güvenini ilk defa açık açık düşünüyor ve Çolak Salih'i minnetle hatırlıyordu. Türk Dili ve Edeb Tarık Buğra Küçük Ağa Küçük Ağa, er veya geç, yolunu değiştirecekti. Bunu çekinmeden iddia edebilirdi. Fakat bu işin bu kadar çabuk, böyle kolay ve hayırlı olması Salih'in yüzündendi ve uykuya varıp gitmeden önce Emine ile Mehmet'ini değil, Salih'in yanına gelişini, Salih'le geçen günlerini düşündü. Şimdi ona lâzım olan kuvvet ve dayanak bu idi. İnsana zamanı da vakti de unutturan tipili bir günde yayla boğuk havlama ve ulumalarla ayaklanmıştı. Yö- rüklerle Küçük Ağa'nın on adamı köpeklerin peşine düştüler ve sırtta, çamlığın bitimindeki yolda Çolak Salih'i buldular. Çolak arkadaşını sırtlamış sallana sallana yürümeye çalışıyordu. Neredeyse yere yığılıverecekti. Tipi- den ve açlıktan bitmiş gitmişlerdi. Koca çam kütüklerinin çatır çatır yandığı ocağın, yanındaki şiltelere uzattılar. Ayakkabılarını çıkartıp yıkadılar, her taraflarını ovdular. Kendilerine gelmişlerdi, ama yine de konuşacak halleri yoktu. Birer çanak tarhana çorbasını zar zor içtikten sonra uykuya daldılar, ertesi sabah geç vakit uyandılar. Küçük Ağa sordu: