namıyordu. Böyle olduğu halde bile bu makaleler dişleri dökülmüş ihtiyar ağızlar gibi delik deşik çıkıyorlar. Fakat bizim grup b
namıyordu. Böyle olduğu halde bile bu makaleler dişleri dökülmüş ihtiyar ağızlar gibi delik deşik çıkıyorlar. Fakat bizim grup bu tarzda hareket etmeyecek, ağırbaşlı, onur- lu bir propaganda yapacaktı. Kendi kendimize, yüzümü- ze hata, cinayet diye attıkları şeylerin daha fenalarını on- ların yapmış olduklarını söyledikten sonra, güya dünya bütün dediğimizi işitmiş ve bize hak vermiş gibi sakin ayrılıyorduk. Davamızın, hakkımızın kuvvetini hissettik- çe bunu herkes anladı gibi hissediyorduk. Belki bu içten çocuk propagandasının en güzel yeri burasıdır. Çünkü İstiklal Harbi'nde çektiklerimizi çekmek, gönüllü bir şe- hitliğe atılmak için en önce kendimiz kendimize inanma- ya muhtaçtık. İstanbul'un bir tarafı kangren olmuş bir milletin kal- bi gibi cerahat saçarak akıyor, bir tarafı genç, olmayacak hayallere inanmış yepyeni çocuklar gibi konuşuyor, bü- tün canıyla bu yeni ve gelecek dünya rüyasıyla yaşıyor. Şişli hanım propagandasını "Rodoslular" yönetir. Bun- lar yabancı dil bilirler, alafrangadırlar. En büyüklerini Ankara'nın kurşuni ufkunda hâlâ hatırlıyorum. Uzun, güçlü, iyi giyinmiş, canlı bir hanımdır. Siyah gözlüdür. Pembe, keskin çizgili bir yüzü vardır; muntazam açık ka- natlı burnu, sürekli etrafında üstüne atılacak hafif kalpli İttihatçı kadın avı koklar. Kendisi şiddetle ve içtenlikle İttihatçı düşmanıdır. Bu tutkusunda bazen insani bir iç- tenlik vardır. Vapurda, salonda, her yerde aynı facia tav- rıyla konuşur. İster iki kişilik küçük bir oda, ister yüz ki- şilik bir toplantı salonu olsun, hep aynı vaziyet, aynı ses. Otomobilde giderken keskin ve güzel yüzünü yandan bazen görürüm; hep aynı titreyiş ve çırpınışla belki için- den İttihatçılara lanet eden, onlara makineli bir çekiç gibi sürekli vuran söylevi bir an durmaz. Bizim salonda bir gün onu, yüzleri hayli üzüntülü bir İttihatçı hanımlarından oluşan grup arasında bul- 29