Hayalindeki netler. İhtiyacın olan her şey. Tek platform.

Soru çözüm, yayın seti, birebir rehberlik, canlı dersler ve daha fazlası Kunduz’da. Şimdi al, netlerini artırmaya başla.

Soru:

"Ne olacak bu oğlanın hali?" dedi. "Allah bilir!.. Bir de Koca Reis bilir!" Koca Reis dediği, Ağır Ceza, o zamanki ismiyle Mahke

"Ne olacak bu oğlanın hali?" dedi.
"Allah bilir!.. Bir de Koca Reis bilir!"
Koca Reis dediği, Ağır Ceza, o zamanki ismiyle Mahkeme-i
Cinayet Reisi'ydi. Iriyarı ve oldukça yaşlı bir adam olduğu için
halk, daha doğrusu mahkemeye işi düşenler, ona bu adı tak-

"Ne olacak bu oğlanın hali?" dedi. "Allah bilir!.. Bir de Koca Reis bilir!" Koca Reis dediği, Ağır Ceza, o zamanki ismiyle Mahkeme-i Cinayet Reisi'ydi. Iriyarı ve oldukça yaşlı bir adam olduğu için halk, daha doğrusu mahkemeye işi düşenler, ona bu adı tak- mışlardı. Hacı Etem hafifçe tebessüm etti ve karşısındakine manalı gözlerle bakarak: "Koca Reis ne edecek ki? Bir kazadır oldu. İşte tasmim, ta- savvur yok. Cinayet değil..." Çavuş eliyle işaret ederek: "Yapma canım!" dedi. "Bu kadarını bize bari anlatma... Şa- hitler dışarda. Şimdi hepsine soracağım..." "İki gözüm; elmas çavuşum, bir beni dinle de sonra şahitlerini çağır!.. Zaten ben de şahit sayılırım. Hem oradaydım, hem de sarhoş değildim!.." Yerinden kalkıp çavuşun masasına gitti. Ellerini kavuşturup oraya, Cemal Çavuş'un önüne dayandı; başını ileri uzatarak yavaş sesle, fakat hiç durmadan ve cümleleri birbiri arkasına sıralayarak birçok şeyler söyledi, bu meyanda, Ali'nin ölümünün bir kaza eseri olduğuna çavuşu ikna etti. Sonra doğrularak gitmeye hazırlandı. Bu sırada gözleri, masanın kenarında duran iri Smith Wesson tabancaya ilişti. "İki gözüm," dedi, "bu iş bir kaza... Fakat bu kazayı Şa-kir'in yaptığı muhakkak mı?" Cemal Çavuş bu kadarını anlamaya, deminki mükâleme-nin ve onun sonunda masanın üstüne bırakılan ufak bir torba-cığın kâfi olmadığını bildiren bir baş silkmesi ile cevap verdi. O zaman Hacı Etem elini ceketinin sağ cebine atarak bir küçük torba daha aldı, masanın üstüne, diğerinin yanına bıraktı. Sonra pantolonunun cebinden ufakça bir Brovvning tabancası çıkarıp çavuşa uzattı. Karşısındaki hayretle silahı alıp bunun ne demek olduğunu sorarken, Hacı Etem masanın üstündeki iri, toplu tabancayı beline yerleştirdi. Cemal Çavuş hep o sükûti ve anlayışlı tavrıyla karşısındakini süzüyordu. Dışarı çıkarken arkasından seslendi: 100 "Bir falso verip benim de başımı belaya sokmayın.... işinizi sağlam tutun!" "Sen merak etme... Müsaade et de dışarda şahitlere birer ci- gara vereyim." Çavuş tekrar gülümsedi ve masanın üstündeki torbacıkları ceketinin iç cebine yerleştirdi; elinde tuttuğu Browning tabancayı da, çekmecelerden birini çekerek, oradaki kâğıtların üstüne bıraktı ve gözü kilitleyip anahtarı yanına aldı. Odadan dışarı çıkan Hacı Etem, dördü de oturdukları sıranın üstünde uykuya dalmış bulunan şahitleri dürterek uyandırdı. Hepsine birer tutam kaçak tütün ikram ederek havadan sudan ve Ali'yi kimin öldürdüğünden bahsetti. Bu şahitlerin üçü, gelinin geldiği Çoruk köyündendi. Hacı Etem'in öğrettiği şekilde şahitlik ederlerse mahkemeye daha az gelip gideceklerini ve başlarına daha az bela sardıracaklarını düşünerek başlarını tasvip ile sallıyorlardı. Dördüncüsü davulcu çingenelerden biriydi. Hem candarma eline düştüm diye korkudan titriyor, hem de bu işten ne vurabileceğini hesaplıyordu. Fakat Hacı Etem, Çavuş'a gösterdiği eli açıklığı bunlara da göstermek niyetinde değildi. Onun için elini davulcunun omzuna koyarak: "Ülen çingene," dedi. "Ben de oradaydım, bütün vukuatı gördüm. Her şey benim anlattığım gibi oldu. Eğer başka türlü ifade verip yalancı şahitlik edersen, leşini sererim!" Davulcu oturduğu yerden kalkıp elini bağrına basarak: "Aha namusum hakkı için dediğin gibi ifade vereceğim... Ama bizim kışlak buraya uzaktır. Gelip gitmesi güç olur. Işler yüzüstü kalır, onun için telaşe ediyorum!" dedi. Hacı Etem ona bir tutam daha tütün uzatarak kalktı, kara- koldan çıktı ve gecenin bu vaktinden sonra Hilmi Beylerin evinin yolunu tuttu. Çavuşun yânına giren şahitler hep aynı şeyi söylediler: "Bir şey görmedik, bir şey duymadık! Herkes içip oynuyor, keyfine bakıyordu. Bir aralık Ali aman deyip yere yıkıldı. Me- lerleyim vurulmuş..." Hepsi ifadelerinin altına parmak bastılar. Sonra onlar da ka- rakoldan çıkıp üçü bir tarafa, biri başka tarafa, yollarına gittiler. 101